Dolar 34,4807
Euro 36,4050
Altın 2.957,53
BİST 9.362,03
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 19 °C
Hafif Yağmurlu

Filmin Sonu Aynı Biter | Cahit Çataloğlu

Filmin Sonu Aynı Biter | Cahit Çataloğlu

Gönderi: Aycan Dinç Bozok 

Bugün, ülkesini soyan bir hainin ölüm yıldönümüdür.

İran Şahı Rıza Pehlevi 27 Temmuz 1980 günü sığındıkları Mısır’ın başkenti Kahire’de pankreas kanserinden yaşama veda etti.

Fırtınalı ve renkli hayatı 59 yaşında noktalandı.

Üç kızı ve iki oğlu vardı.

Ülkesini ve milletini soyarak elde ettiği milyarlarca Dolar’a el süremeden sıradan bir kişi olarak dünyayı terk etti.

****

Rıza Pehlevi’nin özel hayatı, diktatörlüğü, vatanına ve milletine yaptıkları, kibir ve büyüklüğü iyi okunması ve ders alınması gereken bir konudur.

Babasından sonra genç yaşta İran’ ın başına geçen Pehlevi yollar, tüneller, köprüler, havaalanları ve kentsel düzenlemeler yaparak Acem halkının gönlünü kazandı.

Daha sonra ülkesini soymaya ve halkını fakirleştirmeye başladı.

Yeryüzünün en kaliteli petrollerine sahip ve dünyada kendisini doyurabilen nadir ülkelerden biri olan, ekonomisi güçlü İran’da saraya yakın olanlar lüks ve şatafat içinde yaşamaya başlarken halk giderek yoksulluğa itildi.

Halkın alım gücü sürekli azalıyordu.

Milyonlarca insan mutsuzluğa, umutsuzluğa sürükleniyordu.

Zengin ülkede fakir ve işsiz gençlerin sayısı her geçen yıl çoğalırken hürriyet ve adalet giderek yok oluyordu.

Sarayı eleştirmek, Pehlevi ailesine tek bir laf söylemek tutuklanmak için geçerli nedendi.

Pehlevi, İran’ı mükemmel yönettiğini, halkın refah seviyesinin yükseldiğini, ülkenin kalkındığını, küresel güç olma yolunda yürüdüklerini, bütün dünyanın kendilerini kıskandığını, dış güçlerin kendilerini çekemediklerini sık sık dile getirirdi.

*****

Pehlevi ülkesini üç kanaldan soyuyordu.

1) PEHLEVİ VAKFI: Yurt içindeki ve dışındaki İranlı öğrencilere burs vermek, kaliteli eğitim sunmak ve modern yaşam koşullarında yetişmelerine olanak sağlamak gibi son derece ulvi düşüncelerle kurulmuştu. Devletin bazı gelirleri, vergi ve fonlar doğrudan vakfa akmaya başladı.

2) OMRAN BANKASI: İran’ın resmi olmayan Merkez Bankası ve Hazine’si gibi çalışmaya başladı. Doğrudan Rıza Pehlevi’ye bağlıydı. Döviz satışları ve kur değişimlerine Pehlevi karar veriyordu. İran’da bağımsız görünen tüm bankalar Omran’ın karşısında dilediği gibi adım atamıyordu. İran’ın bütün yurtdışı para transferleri ve ödemeleri bu bankadan yürütülüyordu.

3) ÖZEL MUHASEBE BÜROSU: Devletin bütün yatırımları ve ihaleler buradan veriliyordu. Dünyanın en güçlü halka açık şirketlerinden 207 tanesinde ortaklık vardı. Burası Şah Pehlevi’nin özel şirketi konumundaydı ve hiç bir şekilde denetlenmesi, kontrolü mümkün değildi. Devletin tüm gelirleri burada toplanıyordu.

*****

Pers İmparatorluğu’nun 2500. kuruluş yıldönümü nedeniyle 12 Ekim 1971 akşamında dünya tarihinde gelmiş, geçmiş en görkemli daveti verdi.

Ören yeri olarak ziyaret edilen Persopolis antik kentine minik saraylar ve otağlar diktirdi.

Ziyafet işini dönemin dünyanın en ünlü lokantası Maxim’s de Paris üstlendi.

Ağırlanma konsepti olarak Fransa Kralı 1. François’in 1520 yılında İngiltere Kralı 8. Henry’i ağırlamasından ilham alındı, o düzenin devasa olanı gerçekleştirildi.

Maxim’s patronu yanında en ünlü 40 aşçısı, hepsi yabancı dil bilen 120 şef garsonu ve 250 garson ile komiden oluşan ufak bir ordu gibi sadece önemli konuklara hizmet için İran’a geldi.

Ziyafetlerde 3 ton sığır, kuzu ve domuz eti, 1,5 ton kuş eti ile 20 ton erzak kullanıldı.

Farklı ekmekler, kruvasanlar, bagetler ve çeşitli hamurlu mamülleri taze sunmak için 2 tane dev fırın inşa edildi. Yıllanmış ve hepsi marka olan 20 bin şişe viski ile 50 bin şişe şarap ve şampanya tüketildi.

Asırlık konyaklar, vodkalar, cinler, likörler su gibi içildi.

Bütün yemek takımları Fransız Limoges porselenleri ile kadehler Bacarrat kristalleriydi.

Fransa’dan satın alınarak iki kargo uçağıyla getirildi.

Peyzaj düzenlemesi çerçevesinde Fransa’dan 15 bin tane serpilmiş 20 bin ağaç fidanı getirilip dikildi.

Masal bölgesi yaratmak için dünyanın farklı ülkelerinden hepsi ötücü 50 bin civarında kuş getirilip salındı..

Şiraz Havalimanı ile Persepolis arasına yeni otoban yapıldı.

Alman Mercedes ağırlıklı olarak 600 yeni makam limuzin oto satın alındı. İngiliz, Fransız, Amerikan firmalarından 2 bin civarında lüks son model otolar alındı.

Korumalar ve tüm görevliler için 10 bin civarında araç kiralandı.

Şah Pehlevi 6-7 yıl süren bütün bu hazırlıkların yöneticisi olarak çok sevdiği ve yakınında tuttuğu bir arkadaşını görevlendirdi.

Bir aksilik çıkması halinde arkadaşının başına kendi tabancasıyla mermiyi sıkacağını da açıkça söyledi.

Bütün çadır ve otağların pencerelerini saf ipek kumaşlar örtüyordu.

Tam 37 kilometre uzunluğunda saf ipek kumaş kullanıldı.

Resmigeçitler için 1700 kişilik özel eğitimli asker birliği kuruldu.

Her biri Pers İmparatorluğu üniformalarıyla meydana çıktı.

Tören ve resmigeçit için 2.000 at ve deve seçilerek eğitildi.

Dünyanın gördüğü en muhteşem ve akıllara durgunluk veren törene Şah Rıza Pehlevi başında 5 kiloluk som altın olan tacıyla çıktı.

Gala gecesinde konukların tümüne ağzı açık mücevher kutusu tutularak gecenin anısı olarak kutudan beğendikleri birer mücevher almaları istendi.

Kutu içinde her biri servet değerinde safir, yakut, zümrüt, pırlanta, elmas taşlı yüzükler vardı. En ufak taş Çorum leblebisi büyüklüğünde olduğuna göre kuyum sektöründe çalışanlar bunun değerini tahmin edebilirler.

Yeryüzünde böyle bir davet o güne kadar hiç yaşanmamıştı ve çok iddialı yazıyorum bundan sonra da yaşanması olası değildir.

Bu davette dünyanın 70 ülkesinden 600 seçkin konuk bir araya geldi.

Krallar, kraliçeler, devlet başkanları, sultanlar, prensler ve veliahtlar, hep bir aradaydı.

ABD Başkanı Nixon, Vietnam savaşı nedeniyle gelemedi ama yardımcısını gönderdi.

İngiltere Kraliçesi Elizabeth katılacaktı ama Şah Rıza Pehlevi’nin karısını orada “En büyük kraliçe” ilan edeceğinin istihbaratını alınca son anda vazgeçti ve kendisin temsilen Edinburg Dükü ve eşini gönderdi.

Japon imparatoru kardeşini gönderdi.

Monaco Prensi ailece oradaydı.

Arap ülkelerinin kralları, prensleri, veliahtları tam kadro oradaydı.

Filipinlerin ünlü diktatörü Marcos ve karısı oradaydı.

Yunanistan’ın eski kralı Konstantin bile oradaydı.

*****

Bu davete mollalar “Şeytan Şenliği” adını taktılar.

Rüyalarda bile görülemeyecek 3 gün ve 3 gecenin maliyeti acaba neydi?

Şah Pehlevi davet için kesenin ağzını açtıklarını ve itibardan tasarruf etmeyeceklerini söylemişti.

Bu konuda net bilgi ve masraf listesi yok, zaten olması da imkânsız.

Bu davete Türkiye adına Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay eşiyle birlikte katıldı.

Onlar da kendilerine birer tane yüzük seçtiler.

Ancak son anda birer tane de kızlarına ve gelinlerine götürmek için fazladan iki yüzük aldılar.

Görevlilerin o anda yüzleri asıldı ancak geri alamadılar.

İranlılar daha sonra fazladan alınan bu 2 adet yüzüğü Türkiye Cumhurbaşkanlığından kibarca istedi ancak bizimkiler laf kalabalığına getirdiler ve yüzükler iade edilmedi, unutuldu gitti? (Acaba şimdi nerede kimin kutusundadır?)

*****

Şah Pehlevi bu davet ve törende kendisini Şehinşah (Yeryüzündeki kralların kralı) eşi Farah Diba’yı ise Şahbanu (En büyük kraliçe) ilan etti.

Gala gecesinde duygusal ağırlıklı konuşarak bütün önemli konuklarına özetle “…İran ile olan iyi ilişkilerinizi daha da geliştiriniz” derken mevcut küresel ilişkilerinin bozulmaması temennisiyle yoğun alkışlar altında kadehini kaldırdı.

Muhteşem bir final sahnesi görüntüsüydü.

O sırada şef garsonlar Hazar denizden toplanmış havyarların doldurduğu bıldırcın yumurtalarını altın kaplama maşalarla servis ediyorlardı.

*****

Tüm dünya liderlerini ülkesine davet ederek şatafat açısından dünyada bugün bile bir başka benzeri bulunmayan, masalsı davete imza atan Rıza Pehlevi’nin daveti büyük sansasyon yarattı.

Büyüklük ve kibir artık nirvana yapmıştı.

İran halkını kendi malı, ülkesini ise kendi eşyası gibi görme hastalığına yakalanan Rıza Pehlevi işin kötüsü dünyayı da böyle görmeye başlamıştı.

Şah lüks ve şatafata bayılırdı.

Altın, mücevher ve nadide taşlara olan hayranlığını yakınları bilirdi. Yanılmıyorsam dünyada som altından kendisine klozet yaptıran ilk manyaktır.

İtibar ve gösteriş budalasıydı, işin kötüsü ailesinin de kendi gibi olmasını isterdi.

Dünyanın neredeyse bütün ülkelerinde serveti olan Pehlevi, parasını ödedikten sonra dilediği ülkede, istediği insanlara, dilediğini yaptırma gücüne sahip olduğunu sanıyordu.

*****

16 Ocak 1979 günü Tahran’dan havalanan jet uçağının 20 yolcusu vardı.

Rıza Pehlevi ailesi ve bir kaç yakını yanlarında ufak valizlerle geri dönmemek üzere İran’dan ayrılıyorlardı. Artık masal sona ermiş, hayatın acı gerçekleri başlamıştı.

Yüksek tahsilini tamamladığı, ikinci ülkesi olarak gördüğü ve oradaki bankalarda milyarlarca Dolar’ı yatan Pehlevi ilk olarak İsviçre’den sığınma talebinde bulundu ama hayır cevabı aldı.

Amerika’da farklı isimlerle ciddi parası ve yatırım ortaklıkları olmasına ve ABD’nin başkan kadar güçlü ismi Henry Kissinger’le pek çok konuda kanka olan Pehlevi’yi ABD de kabul etmiyordu.

İngiltere, Fransa.. Avrupa ülkeleri hatta aile dostu olduğu Monaco Prensi bile üzüntülerini bildiriyordu.

Pehlevi’nin Seyşel Adaları’ndan Jamaika’ya, Meksika’dan Brezilya’ya, Uruguay’a kadar pek çok Latin ülkesinde parası vardı ama işte hiç bir işe yaramıyordu.

Şahın karısı Farah Diba, Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat’ın karısı Cihan’a ağlayarak telefon açtı ve dayanılması çok zor koşullar içinde olduklarını söyledi.

Cihan, dillere destan güzelliğiyle dikkat çektiği gibi aşırı duygusal bir hanımefendiydi.

Olaya hemen el koydu.

Sonuçta first ladylerin dayanışması sonucu Pehlevi ailesi Mısır’a davet edildi.

Şahın Türk bankalarında parası yoktu, Türkiye’de yatırımı olmadı.

Türkiye’ye de sığınma talebinde bulundular ama Türkiye olumlu veya olumsuz yanıt vermedi, suskun kalmayı tercih etti.

Devlet Başkanı Enver Sedat Kahire’de onlara bir saray tahsis etti ve Şehinşah Rıza Pehlevi Mısır’da öldü, toprağa verildi.

Şah’ın 31 yaşındaki kızı Leyla kokain kullanırdı:

Bir gece aşırı dozun üzerine uyuşturucu hapları da alınca gözlerini bir daha açamadı.

Şah’ın 45 yaşındaki yakışıklı ve kültürlü oğlu Ali Rıza girdiği bunalım sonucu tabancasını kafasına sıkarak intihar etti.

******

Halkını soyarak, eziyet ederek baskı yapanların, adalet ve hukuk kurallarını hiçe sayarak, şatafat içinde, kibirle zorbalıkla yönetmek isteyenlerin final sahnesi hep aynıdır.

Genellikle ülkelerinden fare gibi kaçarlar. Vatandaşının sırtından aldıkları, çaldıkları servetler kendilerine hayır getirmez.

Sürgün hayatlarında son pişmanlığın beş kuruşluk değeri yoktur.

Pehlevi’nin İran halkını ne kadar soyduğunu hiç kimse öğrenemedi. Zaten büyük olasılıkla kendisi de bilmiyordu.

Ülkenin milyar Dolar’ları bir havuza akıyor, Pehlevi ise istediklerine kovalar dolusu bağışlıyordu.

****

Mollalar iş başına geldikten sonra elde edebildikleri bütün bilgilerin ışığında Şah döneminde 177 bürokrat ve üst düzey yöneticinin soyguna ortak olduğunu, yurt dışına para transferleri yaptığını belirledi.

Aralarında belediye başkanları, ordu komutanlar, polis müdürleri de dahil saraya yakın herkes talan düzenine ortak olmuştu.

Ancak bunun sadece aysbergin su üzerindeki görünen yüzü olduğunu herkes iyi biliyordu.

İran halkının parası İran’a geri dönemedi.

Bu yazdıklarım bir drama senaryosu değil, yaşanan ve ders alınması gereken hayatın acı gerçeklerdir.

*****

Son ve özel notum…

Uzun yıllar Tahran Barosu Başkanlığı yapan ve Şah’ın her zaman yanında olan kişinin kızı Paris Gazetecilik Okulunda çok yakın arkadaşımdı.

Olağanüstü pahalı yaşam biçimi ve tarzıyla dikkatleri çekerdi.

Zaten babasının Şah’ın yakın arkadaşı olduğunu, abartılı zenginliğinin buradan geldiğini de gizlemiyordu.

O yıllarda Paris’te sürgün olan Humeyni Fransız ulusal kanalına ilk kez 1973 Ocak ayında çıktı ve arkasından sık sık ekranlarda görülmeye başlandı.

Fransız halkı için elbette yadırganacak olaydı.

Humeyni’nin sık görünmesi aslında olacakların habercisiydi. Paris ünlü sosyete semti St. Germain des Pres’deki “Cafe Deux Magots”da kahvelerimizi içerken arkadaşım babasını telefonla arattırır ve İran’daki en son gelişmeleri öğrenirdik.

Her gün aldığı şaşırtıcı kuşkulu cinayet ve suikast haberlerini bazen ağlayarak bana anlatırken İran’ın nereye gitmekte olduğunu 1973 yılında çok net görmeye başlamıştık.

Onunla en son 1974 yılının Mayıs ayında görüştük ve Orly Havalimanından birer gün arayla o Tahran’a, ben İstanbul’a uçtum.

Bir ay sonra Paris’te buluşacaktık.

Bir daha kendisini göremediğim gibi en ufak bir haber bile alamadım ancak babasının mollalar tarafından asıldığını öğrendim.

Yıllar sonra onun hayatı dünya sinemalarında ünlü “Persopolis” filmiyle milyonca insana anlatılıyordu.

Şah’ın 1979 başında sergilenen acı sonunu aslında bu arkadaşım sayesinde 5 yıl öncesinden görmüştük.

Kader!..

Kime nasıl bir son hazırladığını kim bilebilir ki hafız?..

 

Cahit Çataloğlu | 27 Temmuz 2023

 

Administrator
Editörden Yazı Atölyesi, Çağdaş Türk ve Dünya Edebiyatı’nı merkezine alan bir Websitesidir. Yazı Atölyesi’ni kurarken, okurlarımızı günümüzün nitelikli edebi eserleriyle tanıtmayı ve tanıştırmayı hedefledik. Yazarlarımız, Yazı Atölyesi’nde, edebiyat, sanat, tarih, resim, müzik vb. pek çok farklı alandan bizlere değer katacağını düşünüyoruz. Bu amaçla, sizlerden gelen, öykü, hikaye, şiir, makale, kitap değerlendirmeleri, tanıtımı ve film tanıtım yazıları, anı ve edebiyata ilişkin eleştiri yazılarla, eserlerinize yer veriyoruz. Böylelikle kitaplarınızla eserlerinizin yer aldığı Yazı Atölyesi’nde, dünya çağdaş edebiyatı ile sanatın pek çok farklı alanında değer katacağına inanıyoruz. Yazı Atölyesi kültür sanatın, hayatın pek çok alanını kapsayan nitelikli edebiyat içerikli haber sunar. Bu nedenle başka kaynaklardan alınan, toplanan, bir araya getirilen bilgileri ve içerikleri kaynak belirtilmeksizin yayına sunmaz. Türkçenin saygınlığını korumak amacıyla ayrıca Türk Dil Kurumu Sözlüğünde önerilen yazım kuralları doğrultusunda, yayınladığı yazılarda özellikle yazım ve imla kurallarına önem verilmektedir. Yazı Atölyesi, üyeleri ve kullanıcılarıyla birlikte interaktif bir ortamda haticepekoz@hotmail.com + yaziatolyesi2015@gmail.com mail üzerinden iletişim içinde olan, bu amaç doğrultusunda belirli yayın ilkesini benimsemiş, sosyal, bağımsız, edebiyat ağırlıklı bir dijital içerik platformudur. Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz.   http://yaziatolyesi.com/   Editör: Hatice Elveren Peköz   Email: yaziatolyesi2016@gmail.com haticepekoz@hotmail.com   GSM: 0535 311 3782 -------*****-------
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.