Dolar 34,5055
Euro 36,4583
Altın 2.955,93
BİST 9.084,29
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 18 °C
Az Bulutlu

Öyle Bir Yere Geldik Ki… Hiçbir Sokağın Adı Yok | Adil Okay

Öyle Bir Yere Geldik Ki… Hiçbir Sokağın Adı Yok | Adil Okay

İletişim:

Antakya Sanat Kolektifi 

Açılış: 17 Ağustos 2023. saat: 17.30

Adres: TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi. Konur Sokak 4/3.  Yenişehir/ Ankara

Sergi 31 Ağustos’a kadar ziyarete açıktır.  

“Orada kimse var mı” çığlıkları hâlâ karabasanlarımızda yankılanıyor… Yaralarımız henüz kabuk bağlamadı…  Biz de “sanat sağaltır” diyerek deprem temalı, Cemal Süreyya’dan ödünç aldığımız iki dizeyi de başlık yaparak bir sergi hazırlamaya giriştik. Ama özellikle belirtmeliyiz ki Antakya Sanat Kolektifi olarak bu çalışmada ereğimiz sadece bireysel sağalma / rehabilitasyon değildir. Tek tek bölük pörçük kayıtların yani kişisel hafızanın, kolektif hafızaya dönüşmesine katkı sunmak amaçlarımız arasındadır. Zira biliyoruz ki “Türkiye’nin güçlü, köklü deprem hafıza mekânlarına ihtiyacı var.  Yalova’da inşa edilen Deprem Anıtı ve Adapazarı Deprem Müzesi dışında ciddi hafıza mekânları yok.”  İşte bu çalışmalar da gerçek tarih yazılımına ve hafıza mekânlarının oluşumuna katkı sunacaktır. Sanat – edebiyat yine toplumsal alt üst oluş dönemlerinde “kamunun vicdanı” olacaktır.  

“Deprem / doğal afet felakettir, yıkar, öldürür,  hangi iktidar olursa olsun” denilebilir. Oysa “Depremin felakete dönüşmesini sağlayan faktörleri, sistemlerin politika ve uygulamalarında aramak gerekir. Şehirleşme ve inşaat süreci deprem olgusu dikkate alınarak yapıldığında deprem, pekâlâ bir felakete yol açmadan, bir doğa olayı olarak kalır. (…) Depremin ilk gününden beri binlerce aile enkazların başında çaresizce bir kurtarıcı ekip bekledi. Binlerce insan yıkıntılara zamanında müdahale edilemediği için öldü. On binlerce insan özellikle 3-4 gün sıcak çorba bulamadı, tuvalet bulamadı, su, ekmek bulamadı. AFAD başta olmak üzere ilgili resmi tüm kurumlar ya işlevsiz ya da çok geç kaldılar. Değim uygunsa resmi kurumların büyük bir bölümü de âdeta enkaz altında kaldılar. ”1

İşte bu nedenle sergimize katkı sunan şairin biri “Bağıra bağıra  / Acı çeke çeke / Donarak, çürüyerek öldük / Enkazın altında! Kalanlarımız yaralarıyla baş başa şimdi.” 2 diye yazdı? 

Bir fotoğrafçı “Devlet nerede” haykırışını çok duyar olduk deprem döneminde. Devlet, işte tam da orda, yanı başında yıkılan binanın duvarında, çığlıklarımızda, ölülerimizin bedeninde, binayı çürük yapan müteahhidin cebinde, görevini tam yapmayan mimarın mühendisin eğitiminde… Duygusuz hissiz katran karası yüreğiyle…” diye not düştü çektiği bir fotoğrafın altına.3

Sorular ve yanıtlar çoğaltılabilir:

Örneğin: Neden enkaz altından sağ çıkabilecek binlerce insan, nafile yardım bekleyerek, imdat çığlıkları atarak kan kaybından ya da soğuktan enkaz altında can verdi. “Kontrolsüz konutlaşmanın, daha doğrusu ranta, çıkara dayalı kontrolsüz şehirleşmenin sorumlusu kim? ‘İmar Barışları’nın, yapı denetimsizliğinin, aile kurumu hâline dönüşmüş, şirketleştirilmiş Kızılay’ın, AFAD’ın mimarı kimler?” Yüzleşme, hesap sorma ile birlikte gerçekleşmezse yaralar hep açık kalmaz mı?

İşte bu sorular makro ve mikro iktidarlar tarafından yanıtlanmayı bekliyor.

Sonuç itibariyle hazırladığımız bu serginin unutmaya / unutturulmaya karşı bir tavır olarak da algılanmasını diliyoruz. “Afetin felâkete dönüştüğü momentler, aynı zamanda toplumların yöneticilere ilişkin imanlarının sarsıldığı, büyük bilinç sıçramalarının imkân dâhiline girdiği momentlerdir. İnsanlar bu ‘yarıklar’da ‘başka bir hayatın mümkün olduğu’nu görür. (…) Depremde yaratılan toplumsal dayanışma seferberliğini mücadele seferberliğine çevirmek ve sorumlulardan hesap sormak toplum olarak enkazın altından kalkmanın ilk adımı olacaktır.”4

“Doğa yerli yerinde duruyor. Yıkılan ne varsa insan yapısıdır. Bir yapının alınıp satılır olmasının ürettiği kusurlarla koskoca şehirler kuruldu. Ölündü… Kimsesiz kalındı…  

Daha da kurulmadığı günlere…” 5

Antakya Sanat Kolektifi 

1/ Prof. Dr. Şükrü Aslan. Depremin sosyolojisi Güney Dergisi. S.104. 2/ Edip Yeşil.  3/ Arif Kılıç 4/ Temel Demirer. Deprem, dayanışma ve komün imkânı. Kaldıraç Dergisi, No:263.  5/ Önder Karataş, Işık, eskiyen çadırlar ve Hatay. Eskişehir’in sesi.

iletişim:

 Edip yeşil: antakyasanatdernegi@hotmail.com

 Adil Okay (Küratör) okayadil@hotmail.com

 Teşekkür:

 En zor zamanlarda deprem bölgelerinde çalışma yapan ve sergimize katkı sunan fotoğrafçı, şair ve yazar dostlarımıza, fotoğraf seçici kurulunda yer alan Atilla Atala, Metin Ekinci ve Özcan Yaman’a, tüm serginin grafik çalışmasını yapan Tülin Şahin Okay’a ve serginin küratörlüğünü üstlenen Adil Okay’a teşekkür ediyoruz. 

 

 …

Adil Okay
Adil Okay Kimdir… 1957’de Antakya’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini doğduğu ilde, yüksek öğrenimini Adana’da yaptı. Politik nedenlerden, Adana ve Ankara cezaevlerinde yattı. 12 Eylül darbesinden sonra  illegal yollardan yurtdışına çıktı. 1981-1982 arasında bir süre Lübnan’da Filistin kamplarında kaldı. 1983’te Fransa’ya yerleşti.  1984’te, sonraları adı Yazın olarak değişen ‘Direniş’ adlı derginin yayınlanmasına katkı sundu. Sürgünde yaşadığı süre içinde, ‘Mültecinin Bunalımı adlı öykü ve ‘Yeşillerini Giyin de Gel başlıklı şiir kitapları yayınlandı. Fransa’da iki arkadaşıyla beraber, ‘Fransa Postası’ adlı aylık dergi yayınladı. Yirmi yıl sürgünden sonra, dosyalarda zaman aşımından yararlanıp Türkiye’ye dönebildi.   TÜRKİYE’YE DÖNDÜKTEN SONRA 1999’dan 2018’e kadar 16 yeni kitap çalışması oldu. Özgür Üniversite’nin ‘Kavram Sözlüğü’ çalışmasına iki madde (Barış ve Burjuvazi) yazarak katkı sundu. Çalışmalarıyla 15. Ömer Seyfettin Öykü Yarışması ile 6. Hasan Bayrı şiir yarışmasında ödüle layık görüldü. 2012 Yılında da ‘Mersin 68’liler Derneği’nin ‘Onur Ödülü’nü aldı. İstanbul, Mersin, Antakya ve Samandağ’da “Konuşan Fotoğraflar” ile “Şair Kapıları” adını verdiği fotoğraf çalışmalarını sergiledi. Çeşitli sergilerde küratörlük yaptı. Karma sergilerde yer aldı. Çeşitli panellerde, ulusal ve uluslar arası sempozyumlarda değişik konularda tebliğler sundu.   Okay’ın yazdığı kitaplardan: Hançerini Ay Işığına Çalan Adam’ (şiir) 1999’da, ‘Yirmi Beşinci Saat’ (şiir) 2006’da, ‘12 Eylül Ve Filistin Günlüğü’ (anı-belgesel) ile ‘Konuşan Fotoğraflar’ (fotoğraf) 2008’de, (40 kentte sahneye konan 2 perdelik politik – belgesel oyunu) Karanlığın İçinde Aydınlık Yüzler−Ölülerimiz Konuşuyor’ Ütopya Yayınevi tarafından 2010’da yayımlandı. 2011’de ‘Kadın Gibi Kadın −Haykırış’  ile “Tekel İşçisi Bir Kadının Uyanışı”  adlı oyunları sahnelendi. 2012 yılında Sokak tiyatrosu olarak sahnelenen “Cumartesi Anneleri” adlı oyunu, Emeğin Sanatı yayınlarınca ‘e-kitap’laştı. Yine 2012’de “Eylül Kokusu” adlı şiir kitabı Ütopya Yayınevi tarafından yayımlandı. 2013 yılında “Ben çıkana kadar büyüme e mi – Görüş Günlerinde Büyüyen Çocuklar” Nota Bene yayınlarından çıktı. Bu kitap TBMM’nde 4. Yargı paketi tartışmalarında referans oldu. 2015 Yılında “Şair Kapıları” (Fotoğraf – şiir), 2016’da “Hapishanelere Esinti Yollayalım” (İnceleme) Ütopya Yayınevi tarafından yayımlandı. “Arkası Yarın – Bir Ayrılık Hikâyesi” adlı romanı, yazarın 18. Kitabıdır.Okay’ın yazdığı Tiyatro oyunları, Türkiye’nin birçok yerinde sahnelenmeye devam ediyor. İletişim: okayadil@hotmail.com
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.