Günün Hikayesi | Usta İle Çırak | Zeynep Güneş
Yeni yetme çırak henüz bin sekiz yüz yaşına yeni basmıştı. Daha öğrenecek çok şeyi gidecek epey yolu vardı. Ayakları birbirine dolana dolana koşturarak gelirken tepe taklak lav deresine düştü. Kulaklarına kadar ateşe batmıştı. Albıs seslendi “Umarım iyi değilsindir”
“Değilim değilim abla rahat ol” dedi Basırık. Kendisini hiç umursamayan ustasının kötü dileklerine ihtiyacı yoktu. O zaten yeteri kadar kötüydü.
“Of yine akşam oldu… Şurada bir keyfimce uzanamadım. Kafamda bin bir türlü fesatlık hile hurda var amma bu insanoğlu beni çoktan geçti, her gün plan yapmaktan ve yaptığım planların benden önce bulunup yapılmasından sıtkım sıyrıldı. “Bastırık doldur bir kadeh ciğer şarabından, kafamı patlatayım da çıkalım işimize gücümüze bakalım. Milletin al karıları işlerini bitirmiş dönüyorlar.”
“Albıs abla bugün ben de seninle geleyim. Sen uyurken yeni doğum yapmış bir kadın buldum.”
“He çalıştın mı iyi kız gelecekte benim yerimi sen alacaksın. Ben de emekliliğin tadını çıkarıcam. Şöyle Güneşe yakın bir yerlerde döne döne yanmak istiyorum”
“Abla Güneşte iyidir ama çok sıcakmış Mars’a ne dersin”
“Bak kele beni şimdiden emekli edecek yerimde gözü var aşüftenin”
“Yok ablam ben senin için demiştim di!” Ayaklanmadan önce alttan akan kızgın lav nehrine ayaklarını sokup iyice ateşlere girdi. “Hele şu yeraltından bir çıkalım da düşünürüz sonrasını” “Bastırık benim kırmızı elbisemi getir” “Abla hepsi kırmızı ya!”
“Öf sen de en kırmızısını getir hani uçları alev alev olanı”
“Abla o yanmıştı” “Uzatma be getir oradan bir tanesini işte” Bastırık hızla uzaklaşırken o kızıl saçlarını iyicene dağıtmaya başladı. Elinde tuttuğu eriyik halinde ki ateşi ensesinde gezdirdikten sonra yüzüne sıvadı. Bir tür güzellik maskesi idi…
Bastırık, “Sanki çok güzel de koca al karısı elbise beğeniyor, hangi elbise senin o çirkin suratını kapatır acaba? Hangi elbise paslı demirden dişlerini örter, bir memen uzay yolunda, bir memen yer altında, kime süslenirsin be kadın” diye söylene söylene elbiseyi getirdi.
Kendisi de siyahi allı elbisesini giydi. Bu ikinci seferi olacaktı, birincisinde beceriksizce yakalanmıştı, onu kurtaran yine ustası Albıs olmuştu. Onun için yüzyıllardır bu anı bekliyordu.
“Bastırık anlat bakalım yeni avımızı;” “Albıs ablam gelin otuz dokuz gün önce bir kız çocuğu doğurdu, bu gece kırkını dolduracak, lohusa henüz yirmi altı dünya günü yaşında. Çok zengin bir evin tek gelini, saray yavrusu bir evde yaşıyor Müslüman diye geçiniyor. Ahırlarında on iki de at var.”
“At mı? Uzun zaman oldu atlarla uğraşmayalı şöyle uzun bir kuyruk taramayalı, yelesini örmeyeli. Çağlar geçtikçe insanlar evlerinde atta bakmaz oldular. Hepsinin arabası var. Anca çiftliklerde bulur olduk. Hangi ülkeye gidiyoruz?”
“Türkiye’ye Albıs abla”
“İyi ya gece yarılamadan, kırkı çıkmadan orada olalım.”
Gri bir dumanın içine girdiler, şifreyi ikisi beraber söylediler.
“Alladım, karaları bağladım yollandım puf” kendilerini bir malikanenin giriş kapısında buldular. “İyi” dedi Albıs “Lambalar yanmıyor demek ki derin uykudalar, aldın mı yanına nehir suyunu” “Yok ablam,” “Nasıl almazsın? Ne ile yıkayacağız canım, ciğeri böbreği” Bastırık sessizdi aklına bir çare gelmiş gibi kafasının kenarında bir ışık belirdi belki bir ampul. “Abla musluktan alsak”
“Bu ciğerini alacağımız kız akıllı mıymış?”
“Bilmiyorum abla niye sordun ki?”
“Belki senin için biraz da beyin alırız!” “Dur bir dakika bak biriler geliyor.” “Abla duvardan geçsek ya!”
“Şu halime bak, Corona’ydı, salgındı bir de bu insanların bıçağı, soğanı, sarımsağı uzak tuttu işten, al bak oldum sana en tombul al karısı”
Bastırık tepeden tırnağa süzdü gerçekten de bayağı kilo almıştı. Demek ki sürekli gözünün önünde olunca alışmıştı onun bu tombul haline.
“Bak kucaklarında bebek var. Onlarla beraber kapıdan girelim. Bizi görecek halleri yok ya!”
Çift kanatlı kapıdan ev sahipleriyle beraber girdiler. Salona doğru geçerken aniden bütün ışıklar yandı. İki al karısı ışıklarla donatılmış odadan kaçmak için önce birbirlerine çarptılar sonra alkışlayan kalabalıkta insanlara karıştılar. Bedenlerinde delikler açılmaya başlamıştı. Ne için toplanmıştı bu kalabalık dertleri neydi? Büyük masanın altına kendilerini zor attılar. İnsanlar “kırk” partisi yapıyorlardı. Albıs bunca yıllık hayatında ilk defa duyuyordu bunu. Bastırık insan gürültüsünden, korkmaya başlamıştı. Uzun bacaklarını karnına çekerek beklemeye başladılar.
Parti gece on iki olmadan bitmişti. Salon lambaları sönünce bizim ikili yatak odalarını dolaşmaya başladılar. İşte bu kapının arkasında, anne ve bebeği uyumaya geçmişlerdi. Albıs el işaretiyle bebeği sen al diye emir verdi. Anne ben de.
Bastırık bebeğin beşiğinin başına geçti kendisine gülen iki maviş göz görünce kanı kaynadı. “Abidik gubidik sen ne güzel şeysin, amanın da aman oy maşallah sana” Albıs; Maşallahı duyduğun an Bastırığa dönmüş şaşkınlıkla gözlerini o kadar çok açmıştı ki koca iki kaya iki sonsuz boşlukta kaybolabilirdi. Bastırık bebeği sevmeye öyle bir dalmıştı ki Albıs’ın yeni gelini değil de kendisini boğacakmış gibi bakmasını görmüyordu. Albıs garip bir çığlık attı dünyada ki en çirkin ses onunkinin yanında Pavorotti gibi kalırdı. Bastırık neye uğradığını şaşırdı. Albıs’la göz göze gelmemek için elleri ayakları birbirine girmişti. “Al şu bebeği, senle sonra konuşacağız”
Kendisi de gelinin göğsüne oturacaktı ki bir anda bir flaş patladı… Gelin konuşmaya başladı.
“Canlı yayınıma hoş geldiniz. Şu an size yatak odamdan konuşuyorum. Bebeğim Arya bebekler gibi uyuyor aha ha haaa ha”
İkinci bir şokla neye uğradıklarını şaşıran al karıları gelinin alkışları ile yanan avizenin on beş lambasından çıkan farklı renklerle kavrulmuş fındık gibi yanmaya başlamadan kendilerini dışarı attılar.
Bastırık ablasına döndü “O neydi abla gı”
“Yürü yürü bunlardan sana akıl da alınmaz. Bunların ciğeri beş parada da etmez, haydi yürü Amazon’a bir kabile bulmaya.”
Zeynep Güneş
25 Mart Cuma 2023
…