Günün Hikayesi | Alıç Ağacı | Gülçin Yağmur Akbulut
Hasretinle büyüttüğüm sevgini kalbimden kalbine kotarmaya geldim. Sen görmeden, işitmeden, hissetmeden çözeceğim yüreğimin prangalarını. Alıçlar beyaz çiçeklerini açarken ben seni uzaktan izleyeceğim. Siper olamadığım ömrünü, ufalanmış bir kayanın hüznüyle seyredeceğim. Yeniden kaybolacağım sonra bilmediğin bir kitabın sayfaları arasında.
Varlığımdan haberin bile yok belki. Nefretle demlediğin bir bardak acı çaydan ibaretim belki de tozlu bir sehpanın üzerinde. Umarım birinci seçeneğin içinde tanımlıyorsundur beni.
Tanımıyorsundur beni, bilmiyorsundur yazgına dokunan acı bir ünlem işareti olduğumu. Nefretle nakışladığın bir aplike olmaktansa tanınmadığın bir rüzgârın titreşimi olmayı yeğlerim belinay çiçeği.
Çaresizdim. Yürüdüğüm mayınlı yolarda ardımdan seni de sürükleyemezdim. İşlediğim büyük günahın diyetini seni kaybetmekle ödedim. Fakir ama namuslu, haysiyetli bir ailenin kızıydım. Arasında okyanus bulunan iki ayrı dağ gibiydik babanla. Zengin bir ailenin tek erkek çocuğuydu. Gözlerinin sevdasında kaybolduğum insanın, beni isli bir gecenin humuslu toprağına gömebileceğini düşünememiştim.
Hayatın anaforlarında yalpalanmaya başladığımda on yedi yaşındaydım. Baban tarafından kör bir mahzene atıldığım yetmiyormuş gibi, ailem tarafından da beton duvarlara çivilenmiştim. Namussuzdum, yüz karasıydım. Ben bile kendimi affetmezken anamın babamın beni affetmesini nasıl bekleyebilirdim. Kevser ırmağının sularıyla yıkansam arınabilir miydim Yaradan’a karşı?
Günlerce dış kapısında yattığım evin eşiğinden, bir hafta sonra ayrıldım. Sürdüğüm kara lekeyle ailemin alnında yaktığım çıngıyı söndürebilmek adına yanlışlıklara uzanan bir kervana doğru yol aldım. Kendimi ruhlar âlemine yolcu etmeyi ne çok istedim. Yapamadım. Sokaklarda yattım. Aç kaldım günler geceler boyunca. İçinde Allah korkusu olmayan insanların nefeslerine maşa olarak kullanılmaya çalışıldım.
Dünyaya gelir gelmez seni bir cami avlusuna bırakıp kaçtım. Göğün bütün yağmurlarını kuşanıp öyle ayrıldım seni emanet ettiğim bahçeden. Günahımı ikiye katlayarak ağırlaşan soluğumu göğsümün ortasına istifledim. Seni sadece bir kez koklayabildim. Affet beni. Başka çarem yoktu belinay çiçeğim. Cennet kokan nefesini dar geçitlerin murdar yazgılarına ortak edemezdim.
Bugün olsa yine aynı şeyi yapardım. Elbet kıyamette bile kanayacak yaralarım. Damarım attıkça sorgusuz sualsiz üşüyecek avuçlarımda yüreğim. Anamı, babamı, sevdiğimi kaybettim de hiç birinde evlat ateşi kadar yokuşlarda alevlenmedim. Gözlerime çöken karanlığın senin gözlerine çökmesine, bedenimi yiyip bitiren güvelerin senin körpe bedenine sıçramasına izin veremezdim.
Huzurunu bozmak değil niyetim. Geçmişin geleceğini karartmasına müsaade etmeyeceğim. Seni düşlerimde sevdim, düşlerimde okşadım hayal ettiğim saçlarını. Alıç ağacının arkasına gizlenip mesafeler ardından izleyeceğim seni. Bir kelebeğin kanadında mişli geçmiş zamanının kilitli sandığına geri döneceğim sonrasında.
Nasıl da büyümüşsün. Dışarıda bir yerlerde rastlasam kızım olduğunu bilmeden geçip gidecektim yanı başından. Boyun posun babana benzemiş. Onun gibi uzun boylu ve çeviksin. Gözlerini benden almışsın. İri simsiyah ve uzun kirpikli… Ya kokun hâlâ cennet bahçesindeki belinay çiçeği gibi mi?
On yedi sene sonra ancak bulabildim seni. İyi bir ailenin bir tanecik evladısın. Amacım bir kez uzaktan görebilmekti seni. Bu kadarını da çok görme bana evladım. Sonuçta taş değil, anne yüreği göğsümün solunda taşıdığım. Fazla rahatsız etmem ama hasretine de bir yıldan fazla dayanamam. Her yıl on dört Haziran’da gelip alıç ağacının ardından izlerim seni.
Tahminen bu yıl üniversite sınavlarına giriyor olman lazım. Oku kızım. Uçurumun altından değil, dağların zirvesinde yaşa ömrünü. Okumuş olsaydım, böyle uzaklardan seyretmezdim. Ellerinden tutar, hayatın eflatun sokaklarında ışıklı bir fenerle yürür olurdum.
Gidiyorum. Omuzlarımda gayya kuyusu, avucumda bekleyen musalla taşı. Sırtımda dinmeyecek bir sancının kamburu.
Kabulümdür. Sen burada kal. Benim önüm çalgın bir yokuş, ardımda bekleyen az ışıklı bir kuyu. Olur ki ömrüm vuku bulursa seneye on dört Haziran sabahı alıç ağacının arkasında bekliyor olacağım seni. Seni önce Allah’ a sonra ismini bilmediğim annene emanet ediyorum. Allah’tan sonra en çok anneler sever evladını.
Hoşça kal Belinay Çiçeğim.
Çıngı Edebiyat Dergisi Kasım Aralık 2022
…