Dolar 34,5055
Euro 36,4583
Altın 2.955,93
BİST 9.084,29
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 18 °C
Az Bulutlu

Söyleşi | Kerem Ilgar “Köpekli Deli Kadın” | Aylin Tamakan Nergiz

28.09.2022
479
A+
A-
Söyleşi | Kerem Ilgar “Köpekli Deli Kadın” | Aylin Tamakan Nergiz

Merhaba Kerem Bey. Yeni kitabınız KÖPEKLİ DELİ KADIN okuru ile buluştu öncelikle bunun için tebrik ederiz. Önce biraz sizi tanımak isteriz. Kerem Ilgar kimdir? Yazmaya nasıl başladı? Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

KEREM ILGAR: Öncelikle merhaba, teşekkür ederim. Ben 1994 Ankara doğumluyum. Temel eğitimlerimi ve lisans eğitimimi de Ankara’da tamamladım. Daha sonra Kırıkkale Üniversitesi’nde Felsefe bölümünde bir Yüksek Lisans maceram oldu. Ayrıca şu anda ikinci üniversite olarak Felsefe Lisansımı da almaya çalışıyorum.

Benim yazıyla tanışmam annem sayesinde oldu.  Ben Ankara’nın Aktepe ilçesinde bir gecekonduda doğdum. İlk çocukluk anılarımda bu evde oldu tabii ki. Ne zaman etrafıma bakınsam annemin her fırsatta kâğıt ve kalemle bir şeyler yazdığını görüyordum. Tam hatırlamıyorum fakat dört ya da beş yaşında dayanamayıp anneme ne yaptığını sormuştum. Şiir yazdığını söyledi. Daha önce duyduğum bir şey değildi bu. Nasıl bir şeydi? Ne işe yarıyordu kafam karışmıştı ve bu sorularıma annem sabırla cevaplar verdi. Ardından o an yazdığı şiiri okumuştu.  Büyülenmiştim! Sözcüler dans ediyor gibiydi.  Daha sonra tabii ki ilerleyen yıllarda annemi hep şiir yazarken gördüm.

O sıralarda ablam ilkokula başlamıştı. Yeni yeni okumayı öğrenmeye çalışan ablama kaynak olsun diye annem saatli maarif takvimin bazı sayfalarını ayırıyordu. Hepiniz bilirsiniz bu takvim yapraklarının arkasında kimi zaman bilmece, kimi zaman bir öykü ya da hadis olurdu. Annem öykü olan yaprakları ablam için ayırır onunla okuma alıştırmaları yapardı. Çocukluk hali işte ablamı çok kıskanmıştım. Ablam o yaprakları o kadar özenli saklar ve biriktirirdi ki bir anda takvim yaprakları benim gözümde çok kıymetli olmaya başladı. Bu kıskançlığımı söyleyerek annemden ben de takvim yaprağı istemiştim. Ablam okuldan gelince ben de yanlarına oturur onlara katılırdım. Ablam heceleyerek öyküsünü okurdu. Daha sonra ben elimdeki takvim yaprağını benim için okusun diye anneme verirdim. Nasıl olduğunu anlamazdım fakat benim takvim yaprağımın arkasındaki öykü hep daha güzel olurdu. Her zaman kendi öykümü çok beğenirdim.

Şimdi biliyorum ki benim takvim yaprağımın arkasında belki bir bebek ismi önerisi, belki bir yemek tarifi vardı. Annem o satırlara bakarak kendi aklından yazdığı öyküleri anlatırmış. Onun hayal gücü beni her zaman etkilemiştir. Biraz uzatıyorum farkındayım ama benim için önemli bir anı olduğu için bunu ekledim. Hatta 2021 yılında yayınlanan “Takvim Yaprakları” adlı bir öykümde bu olayı yazmıştım. Okula başladığımda okuma yazma öğrenir öğrenmez anneme bir şiir defteri aldırdım. İçerisine her gün şiirler yazar evdekilere okumaları için musallat olurdum. Bu defteri hala saklarım.

Benim ilk yayınım bir şiir. İlkokul yedinci sınıfta Türkçe öğretmenimiz Çanakkale Haftası için bizden şiir istemişti. Bir çeşit yarışma gibi. Ortaokulda okuyan çoğu çocuk gibi ben de bu yarışmaya katılmıştım. Çok başarılı bir öğrenci olmadığımdan hocamın birazda küçümser bakışlarıyla elimden aldığı kâğıdı hala hatırlarım. Birkaç hafta sonra şiirimin seçildiğini ve Hürriyet Gazetesi’nde basılacağı haberini aldım. Şiir basıldığında hocam tüm okula resmimin de olduğu küpürü asmıştı. Okulda birden parmakla gösterilmeye başladığımda söz sanatının ne denli kuvvetli olduğunu anlamıştım. Daha sonra yazmayı hiç bırakmadım. 2020 yılında İnsan ile Ka 2021 yılında Hima Dağı’nın efendisi adlı distopik romanım ve son olarak da Köpekli Deli Kadın’ı yayınlatmayı başardım. Ayrıca hala şiirler yazıyorum fakat bu şiirleri hiç yayınlatmayı düşünmedim.

Günümüzde çok sık karşılaşmadığımız, Ankara Üniversitesi Hindoloji Anabilim Dalını bitirerek Hindolog unvanını almışsınız. Hint dili ve felsefisine dair olan bu ilginizin nedeni nedir yahut özel bir nedeni var mıdır?

KEREM ILGAR: Ben aslında genel olarak felsefeye, düşünmeye meraklıydım. Günümüzde insanlar felsefe dendiğinde batı felsefesini anlıyorlar ama bunların çok daha kadim kökleri doğuda yatıyor. Ben üniversiteye girdiğim sene beni ablam çalıştırmıştı. O bir dilciydi Bilkent Üniversitesi’nde tam burslu okuyordu. Beni evde çalıştırmıştı ve dil sınavına girecektim. Birçok dil ilgimi çekiyordu fakat bunlar arasında felsefesiyle de beni cezbeden bölümler vardı. Sadece dil edebiyat değil o coğrafyanın hemen her şeyi hakkında öğrenim gördüğünüz bölümler. Ben felsefeye düşkünlüğümle böyle bir bölüm okumak istedim. Sinoloji, Hungaroloji, Hindoloji seçeneklerim arasındaydı.

Hindoloji Türkiye’de sadece Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde var. Yani ülkemizde tek bir okul bu bölümün eğitimini vermekte. Benim doğu felsefesi ve inançlarına karşı her zaman bir ilgim vardı. Üniversiteden önce de çeşitli inançları araştırıyor onlar hakkında okuma yapıyordum. Özellikle Buddhizm konusunda çokça merak ettiğim şey vardı. Üniversite tercihlerim şöyleydi:

İlk olarak Sinoloji (Çin Dil Bilim) yazmıştım.  İkincisi Hindoloji idi. İkinci tercihim oldu ve okuduğum içinde çok mutluyum. Herkesin gittiği yoldan giden hemen her zaman herkesle aynı varış noktasına varıyor. Farklı varış noktaları aramak istedim. Bu açıdan farklılığın çok faydasını gördüm Yüksek Lisans maceramda en azından ilk sene yaptığım farklı çalışmalarla hem arkadaşlarımın hem bazı hocalarımın taktirini kazanmıştım. Bu bölümü okumamın tabii ki bazı dezavantajları da var. İş bulmak konusunda büyük kaygılar taşımalısınız. Bilmeyen insanlara sokakta sorduklarında uzun uzun anlatmamak için kısa cümleler uydurmak zorunda kalıyorum bu da kötü yanlarından birisi. Ben okulun daha iyi bir insan olmak için okunması taraftarıyım. Para kaygısıyla okul ve bölüm seçmenin pragmatik yönleri olabilir buna da saygı duyuyorum.

Altmış yaşında yıllardır yazmak isteyen ancak bir türlü başaramamış bir adamın bir günce bulmasıyla başlayan hikâyenizde, Deniz’in hayatına dokunmasının yanı sıra kendi hayatına da dokunuyor. Bu güncenin bulunmasına hangisinin daha çok ihtiyacı vardı?

KEREM ILGAR: Altmış yaşında olan yazar Kurtuluş, yalnızlığı seven ve bunu tercih eden birisi. Fakat insanın doğası gereği her zaman bir amaca bağlanması gerekiyor. Kurtuluşun hayatında maddi zorluklar yok, nispeten mutlu bir çocukluk yaşamış ama içerisinde hep eksik kalan bir şeyler olmuş. Bulduğu günce ona bir amaç vererek belki de yaşama azmi veriyor. Bir amaç bazen her şeydir.

Deniz tarafından bakacak olursak hayatındaki gerçeklerle yüzleşiyor. Günceye yazdıklarını doğrudan bir insana anlatarak adeta bir katharsis yani bir arınma yaşıyor ve kendisiyle yüzleşiyor. Kurtuluş ile sohbetlerinde kendisini bağışlıyor. Ben her insanın kendisini bağışlamak için çırpındığını düşünüyorum. Çünkü elimizde olsun olmasın hepimiz bazen kötü şeyler yapıyoruz. Her şeyden önce kendimizi bağışlamayı öğrenmeliyiz ve Deniz bunu Kurtuluş’un sayesinde gerçekleştiriyor.

Köpekli Deli Kadın romanınızda geçmişten günümüze hayatın içinde var olan aile, arkadaşlık ilişkileri ve problemleri, bu problemlerin getirdiği trajik ama onlarca insanın buna benzer yaşadığı bir sonuç var. Bu kitabı yazarken ilham aldığınız şey neydi?

KEREM ILGAR: Ben bir şeyler yazmaya başlamadan önce genellikle zihnimde bazı resimler oluşuyor. Bu resimlerden biri annemin köpeğimiz Tarçın’ı gezdirirken ki görüntüsü.  Birgün annem Tarçın’ı aşağı bahçeye indirdiğinde onları balkondan görmüştüm. Kış aylarına giriyorduk, hava soğuktu. Annem uzun bir şalla omuzlarını örtmüş başında örme bir şapkayla yürüyordu. Hava bir yandan kış aylarına özgü karanlığı barındırırken bir yandan da güneş batıyordu. Annemi gördüğümde uzun süre bakakaldım. Bu kadını tanımasaydım acaba hakkında ne düşünürdüm gibi sorular sordum. Oldukça kasvetli bir hava ve gizemli bir kadın… Oldukça farklı fikirler aklıma gelmişti fakat yazmak istemedim. Uzun süre de yazmaya direndim aslında. Aradan belki iki belki üç sene geçmişti. Bu zihnimdeki resmi bir türlü silip atamıyordum ve artık dayanamadım. Gece vakti kalkıp hemen bir başlık attım, “Köpekli Deli Kadın”

Bu bir öykü olacaktı aslında. Kitaptaki günce metnin asıl haliydi. Altı yedi sayfalık bu öyküyü yazdıktan sonra yaklaşık üç sene boyunca unuttum. Bu sene bir öykü yarışması ilanı gördüm ve yazdıklarımı kontrol ederken Köpekli Deli Kadın’ı gördüm.  Açıp baştan sona okuyup düzeltmeler yapıp yarışmaya göndermek istemiştim fakat bir yerden sonra yazmayı durduramadığımı fark ettim böylece bu öykü bir romana dönüştü. Kitapta asıl olarak işlenen konu aslında evlatlık meselesi. Bu konu çok derin fakat yola çıkış fikrim buydu. Bir çocuk evlat edinmek bir aile için nasıl bir duygu? Bu durum ilerde aile için ne gibi sorunlar yaratır ya da sorun yaratır mı? Evlatlık alınan çocuk evlatlık olduğunu bilmeli mi?  Bilmeliyse bunun ne zaman söylenmesi gerekir? Evlatlık alınan çocuğun gerçek ailesi kimdir? Dokuz ay karnında taşıyan fakat bir gün yüreğinde taşıyamayan anne ve babalar mı, yoksa hayat boyu çocuğu gönlünde taşıyan anne babalar mı?  İşte bu sorular kitapta inceleniyor. Benim ailemde bir evlat edinilme durumu var. Çok yakın akrabalarım arasında ve bu konu başka insanların özeline girdiği için irdelemek yanlış olacaktır. Fakat bu olayın beni etkilediği ve kitaba bir nebze ilham kaynağı olduğu da bir gerçek.

Yarattığınız o hüzünlü atmosfer birebir hissediliyor; olaylar birbirini soluksuz takip ediyor, kayıp hayatların kayıp insanları kan donduruyor. İster istemez böyle bir yer var mı ve gerçekte var olan bir hikâye mi sorusu geliyor akla? 

KEREM ILGAR: Evet bu kitapta geçen her yer gerçekten var olan yerler. Özellikte kitabın Ankara kısmının tamamı çocukluk ve ilk gençlik yıllarımın geçtiği sokaklar. Kitapta Köpekli Deli Kadın’ın bir kulübesi var bu kulübe bile gerçek.  Kitabın sonuna Yazarın Notu bölümüne bir resim eklemiştim bu kulübe orada görülüyor.  Her kitabın gerçeklik payı vardır. Özellikle ben kitaplarımda otobiyografik öğeler yerleştirmeyi çok seviyorum. Bu bazen tehlikeli bir durum fakat yazar olmak çoğu zaman okura “Bak benim buram çok acıyor,” ya da “Ben bu konuda çok yaralandım,” demek ve özelini kurgu içinde birçok insana açmakla ilgili. Buna alışmak gerek diye düşünüyorum. Ben kurgunun içine her zaman bu tür gerçekleri yerleştiriyorum. Kitabın tamamında gizli bir Kerem Ilgar hayatı var fakat bu kitabın küçük bir bölümü. Benim ilk kitabım İnsan ile Ka ise neredeyse tamamen otobiyografik bir eser.

Kitabınızda “Saklamasını bilmezsen eğer, eder seni ölmekten beter, koysan da en büyük zindana onun için kaçması birkaç saniye sürer.” gibi okurken insanı meraklandıran, cevabı okumadan önce şöyle bir durup düşündüren bilmeceler var. Ve bu bilmeceler aslında bir nevi ders verme yahut kaybolmuş bazı değerleri hatırlatma niteliğinde. Sizce artık insanlar bilmecelerinizde olduğu gibi birçok değeri unutmuş olabilir mi?

KEREM ILGAR: Ben değer yargılarına rölativist bir pencereden bakıyorum. Bu konularda her zaman Nietzsche gibi düşündüm. İnsanların değer yargıları elbette değişir, bu yaşanılan coğrafya, yaşanılan yüzyıl, yaşadığımız toplum ve aileye kadar inerek değişkenlik gösterir. Bir değer yargısını unutmaktan ziyade onun yerine neyi koyduğumuzla ilgileniyorum. Daha iyisini bulabildik mi? Benim için asıl sorun burada. Vicdanın yerine neyi koyabiliriz?  Hoşgörü, koşulsuz sevgi bunlara kim karşı çıkabilir? Dürüst bir insanı kim sevmez ki?

Ben insanların özellikle de yeni neslin temel değerleri unutmadığını ama kendilerine göre yorumladıklarını düşünüyorum. Bu yorumlamanın ne kadar doğru olduğu yine insanların taktiri. Ben her zaman iyiliğin kazanacağını umut ediyorum.

Yazarlık yolculuğunuzda etkilendiğiniz bir yazar veya bir kitap var mı?

KEREM ILGAR: Yerli edebiyat için konuşacak olursak bu isim Hakan Günday. Sayın Günday’ın tavrını, duruşunu ve kalemini çok seviyorum. Hakan Günday ile Azil kitabı sayesinde tanışmıştım ve “İşte bu! İşte benim anlatmak istediklerimi anlatan birisi. İşte dünyayı benim gibi gören bir yazar…” demiştim.  Bir imza gününde de ufak bir sohbet imkânı yakaladığım için kendimi şanslı sayıyorum. Dünya edebiyatından bu isim Saramago. Saramago’nun Kabil kitabını okuduğumda çok sevmiştim. Daha sonra birçok kitabını okudum fakat Kabil kitabının benim gönlümdeki yeri çok başka. Bu romancılar dışında Nietzsche, Sartre ve Camus benim yazma serüvenimde önemli etkiye sahipler.

Yolda yeni bir roman var mı? Varsa sizden şöyle ufak ipuçları alabilir miyiz?

KEREM ILGAR: Ben çok uzun süredir yazmaya zaman ayırmaya çalışıyorum. Bu nedenle eserlerim elimde çok birikmişti. İlk kitabımı yazdıktan dört sene sonra yayınlatabilmiştim. İkinci kitabımda yaklaşık o aralıkta bir süre bekledi. Yazdığım yıl yayınlanan tek kitabım Köpekli Deli Kadın. Köpekli Deli Kadın’ı yazmadan önce yazdığım bir roman hala elimde bekliyor. Ara ara açıp bu kitabı daha iyi hale getirmeye çalışıyorum. İsmi “Atabey ile Vetala” Atabey yaşlı huysuz bir karakter ve “Vetala” Sanskrit dilinde “Hortlak” demek. Batılılar buna Vampir diyorlar. Bu kitabın ismini esinlendiğim eser çok önemli bir Hint klasiği. İsmi Vetalapançavimşati (Hortlağın 25 Öyküsü) bu kitap bir hortlak ile ilgili çok güzel bir eserdir.  Ben de eserimde yaşlı huysuz bir adamın gördüğü bir sanıyla başlayan ve yaşlı ihtiyarın başına gelen olayları absürt bir şekilde kitabımda anlattım. Kitabın psikolojik yönü ağır basmakta. Tabii ki bir yandan da yeni bir şeylerin taslağını hazırlıyorum fakat daha çok başındayım.

Bu içten söyleşi için çok teşekkür ederiz. Köpekli Deli Kadın’ın yolu açık, okuru bol olsun. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

KEREM ILGAR: Böyle bir fırsat tanıdığınız için ben size çok teşekkür ederim. Sizin aracılığınızla Hasan Hüseyin Ülker Bey ve tüm Filtresiz Kitap ekibine ve Yazı Atölyesine teşekkür ederim.  Yayınevi çatısı altında bulunan yazar ve editörlerinizin nazik yaklaşımı, sevecen ve içten tavrınız beni çok mutlu etti. Her şey için bir kez daha teşekkür ederim.

Ayrıca benden desteğini esirgemeyen kız arkadaşım Şeyda Turhan, annem Nurdan Ortaklar ve ablam Pınar Özçetin’e sonsuz teşekkürler.

 

 

 

Aylin Tamakan Nergiz
Aylin Tamakan Nergiz Yazar / Şair Ad'ın adımla buluştu gecenin kuytusunda saklanan ve saklanmayan hürriyetlerimiz kimseler görmedi gölgelerimiz dahi gizlendi.
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.