Dolar 34,0995
Euro 38,1281
Altın 2.875,82
BİST 9.900,25
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 29 °C
Hafif Yağmurlu

Biz mi değiştik, bizi mi değiştirdiler | İbrahim Uysal

19.11.2022
270
A+
A-
Biz mi değiştik, bizi mi değiştirdiler | İbrahim Uysal

    Düşünüyorum, düşünüyorum da işin içinden çıkamıyorum.  Bazen, “keşke değişip, dönüşmeseydik” diyorum.

     Siyasetin “s” ile ortaokul-lise yıllarında tanışmıştım. Her şeyin siyaset ile ilgisinin olduğu, yaşamın siyasi tercihler ile yönlendirilip yaşanacağı, bunun sonucunda da her şeyin daha da güzel olacağı bilinci verilmişti.

   Yaşamımızı da ona göre bir etik içinde yaşamıştık. Bu ülkenin yurttaşı idik, bu da bize bir sorumluluk yüklüyordu. Bu nedenle sorumluluğu, sonuna dek yerine getirdik.

     Önce itilip, kakılmayı öğrendik, sonra cop, dipçik ile tanıştık. İspiyoncuların, yalancıların ihbarları ile yaz sıcaklarında cezaevi günlerimiz oldu.

   Her şeye karşın ilkelerimiz ve inancımız vardı. Bu ülkenin güzel günlerine inanıyor ve buna da katkı sağlamaya çalışıyorduk.

    Okurken, çalışırken, askerdeyken de her yerde hep sorumluluk bizde idi. Dayımız yoktu; başaracağımız her şey için çok ama çok emek harcamak zorundaydık.

   Her şeyi gereği gibi yaptık, yaşamayı, başarmayı da başarmıştık.

   “Oh be..! Artık siyasi olarak her şeyi düzelebileceğiz” derken, bir de baktık ki siyasette bozulmuş!

   Meğerse bozulma bir süreç imiş. İnsanın mayası ne zaman bozulmuş diye baktım, o da çok ama çok eskilere gidiyormuş.

      Keşke evrimleşmeseydik. Keşke, keşke çevreyi, doğayı bozmasaydık.

      Bu dünyanın tek canavarı olduğumuzu bilmek ne acı.

Her çevrenin bir ekolojik dengesi bir yaşama sınırı varmış. Savaşlar, fetihler, göçler; acı ama gerçek olarak hep insanın gözü doymazlığından imiş.

   Ata sporumuz Güreşi bile Orta Asya steplerinden getirmişiz ama “er meydanı” denilen meydanlarda, şikelere, şerlere kurban etmişiz.

  Yiğitlik yürek, bilek ister derken, bir de baktık ki, onun bunun adamı olanlara kalmış, yiğitlik.

     Anladım ki 16 yy’da yaşayan Köroğlu’nun dediği gibi meğer “Tüfek icat olunca, mertlik bozulmuş.”

   Oktay Akbal bile “önce ekmeklerin bozulduğunu” 1940’larda fark etmiş.

   M.Ö 200’lerde yaşayan Kartaca Komutanı Hannibal ise Kuzey Afrika’dan çıkıp Alpleri fetih etmeye kalkınca, filleri ile sıkıştığı dağlarda, “çıkışı yok” diyen komutanlarına, “ya bir yol bulacağız, ya bir yol yapacağız” diyeli, iki bin yılı aşkın bir zaman olsa da artık insan ve insanlık bambaşka bir şey olup çıkmış..

   -İnsan, birey oluyorum, gelişiyorum derken bireysel olmuş.

   Kişi oluyorum derken bozulmuş, kişiliksiz oluvermiş çıkmışız.

   Atatürk, “ULUSLAŞMA” projesi, bu toprakların insanını bir potada toplamaya çalışırken, bir de baktık ki 12 Eylül 1980, her şey gibi bu Ülkenin ekonomisini de sosyolojisini de insanını bozmuş.

   İdeolojiler “tu kaka” yapılmış, ekonomide ve kalkınmada planlı dönemler ile      “bize plan değil, plav lazım” diyerek dalga geçilmişler.

   2000’lerde, MİLENYUM çağına gelince, her şey çığırından çıkmış ve KURALSIZLIK KURAL olmuş.

    Kapitalizmin o ünlü kuralları, ülkemizde de uygulamaya konulmuş, teşvik edilmiş. “BIRAKINIZ YAPSINLAR, BIRAKINIZ ETSİNLER” felsefesi günlük yaşamın bir parçası haline gelmiş.

    Eskiden şeriat, bir ekmek bile çalanın kolunu keserken günün şeriatı, komisyonunu verir isen masumiyet fetvası bile verir olmuş.

    En dik adamlar sol, demokratlar iken, Yaşar Kemalin dediği gibi

  “O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittikten sonra, bizler de “Demirin tuncuna, insanın …. kalmışız.” da yeni yeni haberimiz olmuş.

   Demokrat olmak, nitelik ister. Bedel ödemeye gönüllülük ister.    Demokratlar, alınıp satılmaz, eğilip bükülmezler. DOĞRU, DOSDOĞRU VE DİMDİKTİRLER, Ama artık onlardan da düzene ayak uydurup sistemden kalkanı olmuş.

    Adamının adamı, madamının madamı onlar, aynı havuza girmiş.

    Bir avuç dürüst, alınıp satılmayan Aydın ise kendi emeği ile üretmeye ve onuruyla yaşamaya, çalışmaya sessiz sedasız devam etmiş.

 

   Güzel insanların gidilecek başka yeri, onurlu yaşanacak başka toprağı yoktur. Kirlenmemiş aydınlara olan umdum her zaman filiz vermektedir.    Onurlu yaşamak sanattır.

   İki kelam ile kızmak bile bir erdem, kocaman bir yürek ister.

   Günümüzde “erdem, BİR KADEH VİSKİ/RAKI BİLE ETMESE de”, onurlu yaşamak, onun bunun adamı olmadan yaşamak bir matahtır.

  Can Yücel Baba, boşuna söylememiş.

   “Ulan bana şiirlerinde küfür etme diyorlar, Lan bu kadar ……… nasıl anlatayım küfürsüz.” der.

….

 

ibrahim uysal
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.