Mor Sandıktaki Yazılar | Aylin Özgür
Öykü / Sevgiye Aç Çocuklar / 1 Bölümün Devamı/
Bugün günlerden hangi gün bilmem?
Pazar var caddenin beri tarafında.
Bazen bakakalırım kalabalığa…
Yine koşar adımlarla pazara gidilecek, sebze meyve alınacak yine koşar adımlarla eve dönülecek ve belki de gülerek, eğlenerek, sevgi katılacak alınan malzemelerle yapılan yemeklere.
Benim hiç bilmediğim ve tatmadığım sevgi…
Bizim evde hiç doğru dürüst yemek pişmezdi.
Herkes bulduğunu yerdi acıkınca.
Kimse kimseye de dert yanmaz.
Herkesin kendi dünyası ve yaşamı vardı kendince.
Benim en mutlu olduğum anlar, çocukken korkusuzca sokakta oynadığımız anlardı.
Kimse kimseye kötülük etmediği anlardı onlar.
Şimdi bakınca hayata ve çevreme, ne kadar yalnız ve sevgisiz olduğumuzu fark ediyorum.
Sevgi demişken, var mı ki hala insanlar arasında sevgi kırıntıları?
Yoksa hepimiz, sevgisiz bir biçimde ölmeyi mi bekliyoruz.
“Sevgisiz olmaz insan,” diye demeçler veredursun bilim adamları.
Oluyor, yaşıyor ve ölüyorlar diye hatırlatmak gerek.
Biz çocukken annelerimiz didinip dururdu. Dizimiz kanasa, “geçer geçer… Ağlama, sadece bir sıyrık,” deyip devam ederlerdi işlerine güçlerine. Kanata kanata dizlerimizi kendimize yetmeyi ve özgüvenli olmamız gerektiğini öğrendik.
Aileme, “ben taşınacağım” dediğim gün daha dün gibi aklımda.
Hiç kimsenin umurunda olmadı.
Hem neden olsun ki…
Benim için ne yaptılar, derdime koştular mı, hasta olunca baktılar mı, ağlayınca mendil uzattılar mı, düşünce kaldırdılar mı, ödevim var deyince yardım ettiler mi?..
Maalesef!!!
Çocuk yaşımda başımın çaresine bakmayı öğrenmiştim çoktan. Bir yandan da iyi olmuştu bu durum. Yoksa hayatı bu kadar erken öğrenemezdim. Ben kim? Ben Nahide, kimsesiz çocuklar evinde öğretmen olarak çalışmakta olan ben.
Onların halinden en iyi ben anlardım, diyebilerek seçtim bu işi.
Sevgisiz ve ilgisiz büyümüş ben, çocukların ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyorum kendimce.
Onlar için her şeyim öğretmen, oyun arkadaşı, anne, baba ya da kardeş…
Onları izledikçe, yüreklerindeki büyük sevgiyi görüyorum o kadar küçük ve benim gözümde büyükler ki yetişkinler un-ufak kalır yanlarında. Kimi annesi ölünce bırakılmış buraya, kimi evlilik dışı doğduğu için, kimi de eşler anlaşamayınca bakacak kimseleri olmadığı için…
Malum mal paylaşımı daha önemli…
Çeşit çeşit bir sürü hikaye, rengarenk birçok tecrübe.
Hiç bir hikâye başka birine benzemiyor, hiç bir hikâye de tekrarlamıyor.
Ne çok hikâye dinledim ve şahit oldum burada. Bazen kendimi çocukların yerine koydum. Bazen de onları buraya bırakan ailelerinin yerine.
-Söyle bakalım Ahat, en çok neyi özledin sen?”
onları değişik ruh halinde yakaladığımda, sorardım bazen çocuklara.
Duymaya korktuğum ve en çok duyduğum cümle; “Annemi özledim Öğretmenim” olurdu. İçim her defasında cız eder, duygulanırım.
Çocuklara iyi de baksak, ihtiyaçlarını da gidersek, okutsak, yardımcı olsak, eşlik etsek de onlara, öz anne kadar istediği gibi bir sevgi veremiyoruz.
“Öğretmenim, sen neden buradasın? Senin de ailen yok mu?” diye sorar bazen meraklı yürekler.
“Ailem var, tabi ki var. Ama onlar uzakta yaşıyor,” derim.
Farklı yerlerden, çevrelerden, ailelerden gelen birçok çocuk ve hikaye var burada.
Pek kimse istekli olmaz onları dinlemeye.
“Ajıtasyona başlama Hoca, ben sadece çocuğumuz olmuyor diye buraya bir çocuk evlat edinmeye geldim,” derlerdi.
Böyle insanlara çocuk evlat edinmeyi bırak, bir kaç saatliğine çocuk bile emanet edilmez.
Çocuğun hikâyesini dinlemeden, ona yeni bir hayat vaat eden güya, “her şeyleri” olan aileler.
Bir gün beni şikâyet ettiler. Ailelere ters davranmışım, bir öğretmene yakışmıyormuş, vs. Oysa ben bazı ailelere sadece ya çocuğun hikâyesini anlatmaya çalışmışımdır, ya da “Siz sevgi nedir bilir misiniz?” diye sormuşumdur bazen.
Bu çok önemli bir soru. Sonuçta bir can söz konusu olan ve o canı tanımadığımız insanlara teslim etmeye çalışıyoruz. Oyuncak bebek değil!
Kurumda bir kız çocuğu vardı, her ders saati görüşümde, “ne kadar savunmasız ve sevgiye aç”, diye düşünürdüm.
Leyla idi adı, hayatımız bir noktada kesişecek deselerdi inanmazdım.
“Ah, Leyla senin de dizlerin kanayacak ve hayatı öğreneceksin,” demek isterdim her defasında. O, narin ve ürkek Leyla’ya.
Leyla, kurumun en küçükleri en korunmaya ihtiyaç duyanıydı. En çok bana sığınırdı. Belki beni güvenli liman olarak görürdü. Bende onda bendeki küçük Nahide’yi.
Leyla ve Nahide’yi nasıl bir gelecek bekliyordu.
Bir sonraki bölümde öğreneceğiz.
Her daim bir umut vardır.
Aylin Özgür/ Mor Sandıktaki Yazılar.
Saygılarımla…