Dolar 34,5055
Euro 36,4583
Altın 2.955,93
BİST 9.084,29
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 18 °C
Az Bulutlu

Edebiyatta Hatay’ın Atardamarları Paneli Yapıldı | Müslüm Kabadayı

25.05.2022
512
A+
A-
Edebiyatta Hatay’ın Atardamarları Paneli Yapıldı | Müslüm Kabadayı

Hatay Büyükşehir Belediyesi’nce düzenlenen EXPO21 çerçevesinde Antakya’da “Edebiyatta Hatay’ın Atardamarları” konulu panel yapıldı.

Antakya Sanat Derneği’yle Hataylı Edebiyatçı ve Sanatçılar Kolektifi tarafından düzenlenen panelin kolaylaştırıcılığını şair-yazar Adil Okay üstlenirken, konuşmaları eğitimci-yazar Müslüm Kabadayı, şair Edip Yeşil ve eğitimci-yazar Tunay Devrim yaptılar.

Hatay’ın toplumsal gelişim açısından çok önemli uygarlıkların kavşağında bulunduğuna dikkat çeken Adil Okay, bu coğrafyada yaşanan toplumsal mücadelelerin, aşkların, göçlerin, savaş ve işgallerin edebiyata yansıdığını belirtti. Konunun çok geniş bir alanı kapsadığına dikkat çeken Okay, “Arkadaşlarımız edebiyatta önemli rol oynamış Hataylı şair-yazarların özelliklerini, tarihsel gelişim içinde ortaya koyacaklar.” deyip ilk sözü Müslüm Kabadayı’ya verdi.

“Hatay coğrafyasının insan yaşamını belirleyen üç temel unsurunu, Amik Ovası, buradaki toprakları sulayıp bereketli yapan Asi Nehri ve Gılgameş destanında anlatılan orman koruyucusu Huvava mitolojisinin anlatıldığı Amanos Dağları’dır.” diyen Müslüm Kabadayı, M.Ö 300’lerde kurulan Antakya’nın kuruluşunda da Cacius(bugün Keldağ ya da Cebel-i Akra) efsanesinin etkili olduğunun altını çizdi. Aynı dönemde Antakya’daki adaya dikildiği belirtilen Tiche heykelinin de, dağ-nehir ve bereket sembolü olan başakla biçimlendirildiğine dikkat çeken Kabadayı, Hatay halkının bugüne kadar doğaya uyumlu yaşadığını, ancak Amik Gölü’nün kurutulması başta olmak üzere verimli topraklarda yapılaşmaya gidilmesinin gelecek açısından büyük tehlike yarattığının altını çizdi. 100 bin yıl öncesine tarihlenen Homo Çevlikens insanının, 40 bin yıl önce Üçağızlı Mağara’da et pişirip araç kullandığını, Amik Ovası’ndaki Tel Cüdeyde, Tel Tainat ve Tel Atçana’da ortaya çıkan buluntulardan 8 bin yıllık yaşam izlerine rastlandığını belirtti.

“Bütün bu zengin verilere karşın üzücü olan ise, antik çağ öncesine ait metinlerde Hatay topraklarında yetişmiş bir şaire ve şiire ne yazık ki ulaşabilmiş değiliz. Antakya’da M.Ö. 195’te kütüphane kuran şair Euphorian da Egriboz’dan, yani Helen coğrafyasından gelmiştir. Ne yazık ki onun da şiirlerine, hatta kurduğu kütüphanenin kalıntılarına ulaşabilmiş değiliz. Bu eksikliğin yeni araştırmalarla giderilmesi en büyük dileğimizdir.” dedi.

Tarih, felsefe ve bilimsel çalışmalar açısından en önemli sıçramanın Antakya Akademisinin kurulmasıyla gerçekleştiğini vurgulayan Kabadayı, “M.S. 3. ve 4. yüzyıllarda Antakyalı Libanius’la Marcellenius’un, 6. yüzyılda Malalas’ın  yazdıklarının bugün de önemli kaynaklar olduğunu söyleyebiliriz. Antik ve Roma dönemini onlardan öğreniyoruz.” diyen Kabadayı, Hatay tarihinde iki kadının da bilim, sanat ve edebiyatının gelişmesinde rol oynadığını vurguladı. M.S. 3. Yüzyılda Palmira Kraliçesi Zenobia ve bundan bin yıl sonra Halep’in lideri olan Deyfe Hatun üzerinde durdu. Osmanlı döneminde 17. Yüzyıldan itibaren Sadık Efendi, Yahyazade Asaf, Miskizade Nafi gibi güçlü şairleri yetiştiren Antakya’nın yanında 2. yüzyıl başlarında Hatay coğrafyasına göçlerle gelen Ömer Hilmi Tsey gibi Çerkes’lerin  edebiyatımızın atardamarları arasına girdiğine dikkat çekti. Fransız işgal yıllarında yetişen Cemil Meriç, Halit Çelenk, Kemal Sülker’lerin ise, 1960’lı yıllardan itibaren Türkiye siyasetinde de etkili olduklarını vurgulayan Kabadayı, Hatay edebiyatının önemli bir atardamarının da halk şairleri olduğunu dile getirdi. 19. yüzyılda Âşık Meryem gibi bir kadın şairin Kırıkhan Delibekirli’den yetişmesi çok önemlidir. Onu takiben Ceylanlı köyünden Aşık Hacı’nın, Yayladağı Sungurlu köyünden Âşık Kamil Sarıateş’in ve İskenderun Akarca’dan Âşık Osman Telli’nin, Samandağ Nahırlı’dan Yusuf Koç’un, Küçükkaraçay’dan Hasan Silmen Kültekin’in, Antakya Dikmece’den Süleyman Reyhani’in,  halk şiirimize yaptıkları katkılar unutulmamalıdır.” diyen Müslüm Kabadayı, Hatay coğrafyasında edebiyatta her zaman bir toplumcu damarın güçlü olduğunu, bunun örneklerini de diğer konuşmacıların anlatacaklarını söyleyerek konuşmasını bitirdi.

Edip Yeşil ise; “Edebiyatın belli dönemleri incelenirken o dönemin siyasi, iktisadi ve toplumsal koşulları gözardı edilmemeli. Çünkü edebiyat, biraz da içinde yaşadığı dönemin tanıklığını yapar; insanı, insanları yazar. 20. yüzyıl ciddi toplumsal değişim ve dönüşümlerin, alt üst oluşların yaşandığı, insanlık tarihi açısından son derece önemli bir yüz yıl olmuştur.” diyerek başladı sözlerine. Devamında; “Bu kapsamda yaşanan tarihsel-toplumsal süreçlerin edebiyata taşınmaması mümkün değildir. Antakya edebiyatına bakıldığında  20.yy başlarından itibaren  60’lı yıllara kadar özellikle de şiirde büyük bir hareketlilik ve verimlilikten bahsedilebilir.” dedi.

Yeşil; “Toplumsal sorumluluğu iliklerine kadar hissederek hareket eden, Hataylı dört atardamarından Süleyman Okay, Ali Yüce, Sabahattin Yalkın ve Süleyman El İsa’dan söz ederek sözlerini sürdürdü. “40lı ve 50li yıllar sancılı yıllardır. Ülkenin her yerinde olduğu gibi Antakya’da da zor ve sıkıntılı günler yaşanır. Bir yanda Dünya Savaşının ertesinin sıkıntıları bir yanda cadı avcılığı gibi yapılan baskılar ve bu bütün bu karamsarlığa rağmen karakteriyle şiiriyle sanatıyla ayakta kalmaya çalışanlar. İşte bu dört şair ‘yaşadıkları coğrafyanın makus talihini iyiye-güzele doğru değiştirmeye adadılar hayatlarını’.” diyerek Süleyman Okay, Ali Yüce, Sabahattin Yalkın ve Süleyman El İsa’nın yaşamından kesitler sundu, eserlerini, düşüncelerini paylaştı ve şiirlerinden birer şiir okudu.

1990’dan günümüze kadar Hatay’da edebi çalışmalarda yer alan şair yazarlarla ilgili bilgiler veren Tunay Devrim, “Bir yanda binlerce yıllık Akdenizlilik kültürünün mirasını heybesinde taşıyan insanlar, öte yanda ise zor dağları, sürgünleri, ters akan nehriyle “Asi”leştirdiği evlatları. Her duyguyu sınırları zorlarcasına yaşatabilen bir kent Antakya…” diyerek konuya giriş yaptı.

“Antakya bu özellikleriyle geçmişten günümüze hem kendi içinden çıkardığı değerlere hem de diğer sanatçılara, yaratacakları eserler için ilham kaynağı olmuştur.

Bu olanaklardan yararlanan Antakyalı ya da sonradan Antakya’ya yerleşen, kendini Antakyalı addeden birçok yazar, şair bazen yerellikten ulusallığa, hatta Cemil Meriç,  Ali Yüce ( Olmaca Şiiri ) gibi evrenselliğe ulaşmayı başarmıştır.

Romanda ve öyküde Ayla Kutlu, Burhan Günel, Şiirde Hüseyin Ferhad gibi köşe başlarını aramızda tanımayan yoktur.

O nedenle biz bu yazımızda son 30 yılın panoramasını çizmeye çalışacağız. Ama önce bu dönemde çıkarılan dergiler ve bu dergilerde yer alan isimlerin geliştirdikleri edebiyat dünyasına bakmak yerinde olacaktır. Çünkü bu dergileri incelediğimizde son 25 yılda Hatay edebiyatında belli başlı köşe taşlarıyla karşılaşırız.

Amik, Orontes Edebiyat, Amanos, Barbarları Beklerken, Antakya Kültür-Sanat, Güney Rüzgarı, Çağla gibi önemli dergileri incelediğimizde aynı isimlerin faklı üretimleriyle karşılaşırız. Bu isimleri ve en önemli eserlerini türlere göre şöyle sınıflandırdık:

Şiir edebiyat coğrafyamızı besleyen en önemli damar olma özelliğini hiç kaybetmiyor. Antakya’da da son yıllarda birçok şairin adına rastlarız.

Şu isimler ve eserleri dikkat çekiyor:

Adil Okay / Yirmibeşinci Saat; Faris Kuseyri / Orontes Mensurları-Doğu Duvarı; Yaser Bereketoğlu / Siz Güzeldiniz Sonrasız Zamanlarda; Bedran Cabiroğlu / Şafağın Gülleri; Nisa Leyla / Hayal Divan; Nevruz Uğur / Yamalı Bulut; Faruk Bal / Kar Geçitleri; Edip Yeşil / Sen Yoktun Ben Üşürken; Utkun Büyükaşık / Kapı Aralığından; Nebih Nafile / Güneş Hepimiz İçin; Ferhat Zidani / Aşkın Mührü; Dolunay Aker / Kol Yen Dük; Onur Köybaşı / Punk DNA; Tuba Bozkurt / Kontrollü Patlama.

Öykü ve roman türlerinde yapıt verenler ise şöyle: Müslüm Kabadayı/ Salkım Saçak Keldağ, Murathan Çarboğa / İshak Kuşunun Çağırdığı Çocuk ; Recep Yıldırım / Tammura; Yaser Bereketoğlu / Ugarit’te Sonbahar; Güler Kalem / Kedi Toprak ve Duman; Cemile Cereb / Zincirli Kolye; Erinç Büyükaşık / Hep Uzak, Murad Demirkol / Buteyra, Ferit Sürmeli / Burası Henüz Hiçbir Yer.

Deneme ve Araştırmacı olarak Orhan Tüleylioğlu, Selman Büyükaşık  ve Müslüm Kabadayı’nın önemli çalışmalara imza attıkları görülmektedir.

Sonuç olarak sahip olduğu kültürel zenginliğiyle Antakya, geçmişten günümüze birçok şair ve yazarı beslemiş, onlara ilham olmuş bir kenttir. Bu araştırmada elbette gözden kaçan, unutulmuş şairler, yazarlar olabilir. Buna rağmen ulaşabildiğimiz ve okuma imkânı bulduğumuz sanat eserlerinden hareketle Hatay’da edebiyatın gayet zengin olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.” diyerek konuşmasını tamamladı.

 

Müslüm Kabadayı
Ömrün Altmışında | Müslüm Kabadayı 1960 restorasyonunda doğduğumda Hatay Kışlak’ta Köyümüz yurtsever kafalarla koşuyormuş aydınlığa O dönemde bırakmış babam ocak söndüren kumarı Anam derdi, senin gözlerin verdirdi ona bu kararı Elimde kitapla çobanlık yapardım, Keldağlıydı suyum Bir kamyonla ilk kez Amanoslar’ı aştığımda altıydı yaşım Ve Misis tarlalarında çalışırken pamuk çalısı kadardı boyum On birimde Düldül Dağı’ndan sızan kanımdı Sabunçayı Düziçi İlköğretmen Okulu’nda bilgi çiçeklerimi suladı On altımda öğretmenlik hakkım için çıktım boykota MC’nin sürgün okuyla fırlatıldım Çanakkale Boğazı’na Büyük kavga suları dar boğazlardan süzüldüm On sekizimde Ankara’da DTCF’ye yazıldım Yirmi ikimde “Mamak Üniversitesi” zindanına atıldım Kaybettiğimde elli yedisindeydi ayağı kesik babam İğnenin deliğinden Hindistan’ı görürdü, şekere yenildi tamam Elim iş, aklım güç tuttuğundan beri yüklerim hep ağırlaştı 12 Eylül zulmüyle ülkem kararırken, vicdanlar sağırlaştı Gölbaşı’nda başladım teknik işe yirmi beşimde, işim çizim ölçüm Yirmi altımda “Yoğunluk Sanat Kitabı”nda yer aldı ilk öyküm Yirmi yedi yaşımda atandım çok istediğim öğretmenliğe Üç ay sonra gbt’yle atıldım teknik ressamlık mesleğime Acılar ve zordan süzüldü balım, özümü bağladım hilesiz alın terime Ülkemde ilk kez gbt’yi çöpe attırdım, mahkemede bir yaz tatilinde Trabzon’da tiyatroya giderek, şeytanın bacağını kırdık öğrencilerimle O yıl sevdalandım bir Laz kızına, kar teptim saatlerce ona kavuşmak için Meydanlarda keskinleştirdim sınıf bilincimi, karanlıkla savaşmak için Polatlı Tahtaköprü’de, yeni evli küçük kardeşimizi toprakladı elektrik Gök ekinimiz biçildiğinde harlanan acımızla hepimiz şekere kesildik Sürgün yediğimde Maçka deresine, kentli ve dağlı dostlar kazandım Kuzeyhaber, Hamsi ve Kıyı’da kalemi yüreğime batırıp yazandım Hayatın uzun sokaklarında yürüdüm, mücadele estetiğinden aldım haz Otuz ikimde baba oldum, kucağıma verildiğinde çonamız İlkyaz Esmer bakışlı gözünün ışığında, hiç sönmeyecek gibi duruyordu faz Otuz üçümde yerleştik, Asi’nin meltemiyle nefeslenen Antakya’ya Burada savaş açtım, sendika başkanlığımla olağanüstü kuşatmaya Otuz beşimde İnsancıl dergisi temsilciliğiyle şahlandırdık sanatı Eski ve yeni kuşak yoldaşça buluştuk, bozuldu paranın saltanatı Akrepler, ekmek teknemde kuyruk salladılar durmadan Yüreğim daralsa da aştım engelleri, beynimi burmadan Hiç yüksünmedim, eskiyeni yıkıp ileri olanı kurmaktan Otuz sekizimde Subaşılı öğrenci cıvıltısına karıştı sesim Kırkımda eşimden vurdular yüreğime, sandım kesildi nefesim Kırılsam da sardım yaralarımı, kopmadım hiç kızımdan Ne geldiyse başıma, sınıfa sınıf savaşımındaki hızımdan Aynı yıl gördüm emperyalizmin çöplüğünü New York’ta Yedi candık, uygarlıklar beşiği Antakya’yı çoğaltmakta Anamızı verdiğimizde toprağa kırk birimdeydim bahar yeli esiyordu Doğa dışımızda yeşerirken, anasızlık testere olup içimizi kesiyordu Damar damar işleyip toprağımızı, dişe diş dirençle çevirdim çarkımı “Hatay Bibliyografyası”na ekledim “Amik’ten Amanos’a Alkım”ı Kardeşleştik “Karadeniz Karşılaştırmalı Sözlük Denemesi”yle salkımı Amik dergisinde dostlarla harmanladık, yerelle evrenselin biderini Düşünmedik hiçbir zaman, halkamızı çoğaltan emeğin giderini Kırk ikimde komşu halkla sınırları kaldırdım, Şam’a giderek Ortak damarları buldum her adımda, Arvad Adası buna bir örnek Palmira’da onurlandım, Zenobya kafa tutarken Roma’ya Basitburnu’nda selam durdum, kadim dost Cebel-i Akra’ya Kırk bin yıllık aşka kavuştum, Aşkdeniz’den çıktığımda Üçağızlı Mağara’ya Bir kurda zengin Arap dilinin eşiğini adımladım, Besime öğretmenle Beyrut ve Amman ışıklandırdı Adonis’i, yanımdaki çevirmenle Kırk üçümde ikinci kez sevdalandım, Divriğili bir kıza Bir ömür sığdırdık, sönük Ankara’da koşarken bir yaza Kırk altımda “Yoğunluk”ta dirilttim yirmi yıl önceki sanat kitabını Kırk yedimde “Suriye Günlüğü”nde sordum düşmanlıkların hesabını Kırk dokuzumda “Hataylı İki Aşık”ta verdim ozanların imgelerinden Sevdanın harını, ayrılık ve ölümün soğukluğunu dilin belinden Her dönemin devinimi, ivme kattı yürek ve beynime Yıllar sonra onun için döndüm öğrencilik kentime Pişmanlık hiçbir zaman uğramadı gergefli semtime Harlamayı sürdürdüm partide, sendika ve dergilerde üretkenlik ateşimi İlkyaz’ımızla Avrupa’dan döndüğümüzde, burada yitirdim ikinci eşimi En verimli ellili yaşlarımda, sevdalım oldu bir Kürt kızı Çatışmalı ve fışkırmalı diyalektik, oya’ladı bilincimdeki hızı Her taşa vurulduğumda bilendim, hayatı yeniden kurmaya Marifet yüklendik yürekten, başladı Bağlaç dergimiz filize durmaya Hata ve yanlıştan arınmak için başvururum kendimi sorgulamaya Arka arkaya Aşkar abimi, Mustafa canımı, Sabahat ablamı aldı ölüm Elli üçümde “Salkım Saçak Keldağ”la fışkırdı, sularından ilk öyküm Art arda sökün etti kitaplı öykülerim “Közlü Yürekler”, “Dirilten Duyunçlar” “Çölüngelini”nde küllerinden doğdu Zenobya, “Kaplan Ali”yi sevdi dağlılar Elli üçümde Taksim’de Gezi Kitaplığına bağışladım kitaplarımızı Haziran direnişinde embriyolanan Diren’imiz, doldurdu kucaklarımızı Evin’imiz ikiledi kardeşliği, Devrim Stadyumu’nda katıldı İlkyaz’ın mezuniyetine Kuşakların atardamarlarını, ben’lerinde imgeleştirsinler dilerim genişleyen evrene Gezdim, sezdim, eylemledim ve yazdım, mutluyum yaptıklarımdan Altmışımda kronikliğimle koronaya yakalanmadım, umutluyum yarından Sevda’yla yarattık “Avrupa’nın Yüzleri”ni, memnunum can dostlarımdan Ömür bu, çizik-yazık-keşkeyle değil, insanlar yeniden (t)üreterek paylaşsın Bir gün toprağa düştüğümüzde, ışıklı çocuklarımız meşalemizi taşısın…
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.