Sanki Yoktum | İnci Gürbüzatik
“Bodur, dik bir çizgi. Bir harf. Önemini, yazarken fark ettim. Sözcükleriyle yüzleştim. Çok zordu. Çok eğlendim. ‘Olmaz!’ dedim. ‘Cümlelerimde kullanamam, yazamam seni dikey!’
Söz dinledi, küstü.”
Eşine naz yapan ‘Prenses zevceler’ gibi yüzümü ekşittiğimde, garson, üstüne kusuverecekmişim gibi irkilip tiksintiyle göz gezdirdi yüzüme. Biraz sersemledi, gördüm. İrileşmiş göz bebeklerinin pörtleğiyle sanki tam da o anda uykusu bölündü. Ayakta bekliyordu. Kirpikler düştü, yine gözledir yumuldu. Bir latte istedim, laf olsun diye. İçmeyi istediğimden değil, öylesine. ‘Bir şeyler de yesem mi ?’, diye düşünürken midem sanki burkuldu.
‘Safra bu’ dedim içimden. ‘Ağu. Saf, yeşil safra!
Asit’im benim, aman salma kendini!’
Daha karga bokunu yemeden, günün köründe bu ani bulanma; heyecandan, şimdi duyduğum anonstaki gecikmeden biliyorum. Daha önceki uzun geliş gidişlerimde uçağa binmeyi beklerken, tek oluşumun keyfindeydim. Şimdi öyle değilim. Kendimi, biten uzun bir cümlenin sonuymuşum gibi hissediyorum. Sonuma nokta, ya da iki nokta üst üste, ya da üst üste bir nokta bir virgül, belki tek virgül konacak.
Derin bir hiçlik duygusu bu hissettiğim. Sonsuzlukta kaybolma hissi veren, yürü yürü bitmeyen bu kara beyaz, uğultulu mekânda, eğer kavuşma umudun, bekleyenin de yoksa- böyle benim gibi- hala uyuyan garsonun üstüne mi olur, yerde parlayan granite mi olur fark etmez, kusmak istersin. Kim bilir, belki de bitmiş bir cümle değil, boşalacak safra gibi bir şeyim şimdi bu ruhsuz, ürkütücü mahşerde. Kimsesizim üstelik. Bir tek benim geride kalan, elimde değil, birim bundan böyle. Mohikan’lardan sonuncusu sanki. Özgür istenç, tercih edilmiş kimsesizlik değil şimdi benim gerçeğim. Kader.
Garson genç, elinde kahvem esniyordu gelirken. Yüzünde gördüğüm koca kara bir delik yürürken büyüyordu. Pas içinde pembe bir dildi içinde gördüğüm. Önemsiz bir müşteriydim. Sanki yok, var değildim. Bir fiske bile göz değirmedi yüzüme. Latte’mi döke saça koydu masaya. Ne sildi ne önemsedi. Sarsak bir hayaletti. Umursamaz bir yüzle çekip gitti.
Garson uzak, garson kör, hala esniyordu kuytuda. Derin, kara bir boşluk, genleşirken yüzünde, dili küf-pas, uzuyor, uzuyordu kütlesel. Gelip yutarken beni, sanki var, yok değildim. Belki de değildim. Hiç değildim.
Latte’m soğurken mahşerde zifirdeydim,
Sanki yok, var değildim,
Hiç değildim.
Sonuma bir değil, üç kara nokta kondu.
Gördüm, çünkü kördüm.
İNCİ GÜRBÜZATİK
27.ŞUBAT 2020
ANKARA
.