Bilge Karasu Notları | Canan Aktaş
Bilge Karasu’nun Kısmet Büfesi’nde ki öykülerdeki alt metinler özellikle “İki kadının ışığı gitgide azalan resim üzerine metin “yâda “iki kadının resmi üzerine metin” iki öykünün iç-içe geçmiş halidir. Tek öykü gibi de okunabilir ya da iki öykü olarak da ayrı ayrı okunabilir.
Bilinmeyen bir zamanın içinde insanları bir yolculuğun içindeymiş gibi yazan Bilge Karasu
“Balık alanında biz ölümlülerin yeri yoktu“ der, “Düş Balıkçıları” öyküsünde. Ölümle iç içe geçmiş hayatın izini sürmek gibidir onun metinleri.
(Ertuğrul Oğuz Fırat’ın resimleri üzerine) metninde;
“baktığı, bakılır seyredilir olmaktan çok okunur içinde gezilir resimlerdir “der alt dil yaratmaya çalışmaktadır, o kendisinin de bilmediği bir dil ona göre.
Bana göre içinde gezilir, okunur metinler yazar. Kısmet Büfesi metinlerinde ki alt metinler ayrı bir metin oluşturur, okuyucuya farklı okuma ve farklı taraftan bakabilme imkânı sağlar, anlatılmak istenilene. Şaşırtıcı derecede anlam kaybolmadan iç-içe geçmiş bu metinler iki yâda üç metinin bir arada sunuluş şeklidir. Tanımlamaları içe bakar. “Türlü acılar, türlü tutkular, günüler içindeki insan yüreğinin en kanlı işlerini tartıp ölçer” der bir metininde aslında kendi yapmaya çalıştığında budur.
“Oluşma süreci içindeki bir dili, hele kişisel bir dili çözebilmek güç. Ama uğraşmaya değer” der. Kendisi de bu iç-içe geçmiş metinleri ilmek ilmek bir işçilikle dokur, öyle ki metnin bir yerinden bir parça çıkarsan hiç bir anlam kaybı olmadan okumaya devam edebilirsiniz.
“Turan Erol’un gençlik resmi “metnini hem şiirsel hem de öyküsel bir anlatımla iki farklı tarzda okuyucuya sunar.
“O zamanlar, Muğla-Dimilas uzak bir yerdi.
Yirmi yaşımın diz boyu karlı kışında
Sobası usumdan çıkmış bir odada
Bir resim bakardı duvardan
derinliği sınırlayan karşı duvara “
“Bir gülün gölgesi düşüyor yanağına…”
sy:34-35
Şiirsel bir dille metnin içinde yerleştirilmiş ayrı bir metinle eski bir fotoğrafa bakarken bile anlatım harikalarını metne aktarır. Bu metin aynı zamanda iki ayrı dalı şiir ve öyküyü içiçe geçmiş bir metin gibi sunar okuyucunun önüne. Öykülerindeki içine düştüğü yalnız doğa, şehir insan, balıklar, balıkların pulları, çırçıplak insan, deniz anlatımları onun deyimiyle kurgusal anlatımsaldır.
” Anlatmak istediğimiz yalının aydınlık olduğu, aydınlığını taşırdığı çağlar değil. O çağların aydınlıklarını, seslerini, biçimlerini anlatmış olan yazarlar, nasıl olsa var. O yazarların özlemini çektikleri, canlı, dolu dolu bir biçimin dirimiydi. Biz ölülerle uğraşıyoruz şimdi. Karanlıklar, sessizlikler, biçimsizliklerle.” syf:41
Karasu metinlerinde aynen yalıyı tarif ettiği gibi biçimsizlikleri, karanlıkları, sessizlikleri anlatmak ister doğa ve insan tanımlamalarıda bu yönlüdür aslında ucubeleri anlatır benim gözümde ya da onları anlatmak ister. Bu bir bina, insan, kadın, deniz tasviri de olabilir.
Ustam Beni Öldürsene hikâyesinde Kafka’vari belki ondan da öte ölümün ne kadar yakından görülebileceğini bunun insanın bir parçası ya da aniden beliren bir beni gibi insanı nasıl bir değişime sürükleyeceğini anlatır.
Doğan Yaşat Bilge Karasu’yu Okumak kitabında “Bilge Karasu okuru olmak için, belki de ‘tek’ okur olmak değil, ‘çok’ okur olmak gerekiyor.” der. “Usta Beni Öldürsen E!” hikâyesinde usta, hikâye boyunca değişip duran bir iktidar mekanizmasına benzetilmiştir. Gerilimin, ölüm kaygısının, sevincin, saygının, sevginin, geçmişin ve para kazanmanın bir portresini usta çırak ilişkisini gözler önüne serer Karasu. Zamanın bilimsel olarak bölünmüş olması ile duygularımızın yaşadığı süre aynı değildir. Usta çırak ilişkisinde de geçmişe dönüşler şimdiki zaman ve yeni olanla sürekli gidip gelişler yaşatır bize Karasu o zamanın içine duygusal süreci çarpıcı şekilde birleştirir. Anne oğul, baba oğul yâda usta çırak ilişkisi olması öyküde farketmez iç-içe geçmiş duygusal zaman bizi etkileyendir aslında.
Bilge Karasu kitapları aslında metinsel bir öğreticidir okuyuculara, metin yazmanın incelik ve ayrıntılarını onun kitaplarından öğrenebilirsiniz. O kitaplarında balıkları, varlıkları, ucubeleri, yaratıkları belki hiç anlatılmamış tarzda hikâyenin içine saklar.
“Bu yaratıkların adı insan oldukça”
“Deniz balıklarını yakından öğrenip tanıyabileceklerdi”
Tanrılar, yeryüzünün kalın boyasına başparmaklarını daldırıp”
“Bir arının doymuş karnı”
Bilge Karasu’nun yazı ya da metin yazmaya çok kafa yorduğunu görürüz onun metinlerinde, kasete alınmış bir arkadaş söyleşisinde şöyle der:
“Ekonomik tutum dediğin şey olsa olsa, çok fazla konuşmaktan çekindiğim, yazarken de gereksiz bulduğumu yazmamağa çalıştığım içindir. Gereksiz buluyorumu nasıl anlatmalı? Oraya konan sözcüğün, oraya konmuş olan sözcük örüntülerinin iletmek istediğime zaten yettiğini düşündüğüm için belki de. Şöyle söylenebilir okuyucunun çok dikkatli olmasını gerektiren şeyler yazıyorum.”
Narla İncire Gazel bir hayvanlar kitapçığıdır. Edebiyatta, belki hiç görülmemiş bir metinler silsilesinde doğal yaşamda karşımıza çıkan hayvanların hayata katılış ve ölümleri. İnsan yaşamının onların doğasını nasıl bozduğuna ilişkin imgelerle okuyucuya alt metinlerle insan ve hayvan anlatımlarını ayırıp birleştirerek yazdığı bu metinlerin bence başka bir örneği daha yoktur dünyada; yâda ben görmedim bu güne kadar.
”İnsanın bir zamanlar farkında olduğu bir dirim dengesi ortaklığının yerini, sömürücülüğün yâda daha kötüsü, aldırışsızlığın da ötesinde bir bakar körlüğün almış olmasını ürkünç buluyorum.”
“Belki kurbağalarda anladı dünyanın daraldığını.”
“Asfalttaki bu kurbağa çıkartmalarını saymağa kalkıyorum kimi sabah, on adım ötede vazgeçiyorum. Ölü saymak ölçüleri çarpıtıyor.”
Hacettepe’de öğrencisi iken karşısında konuşmaya çekindiğim Bilge Karasu’yu yıllar sonra başka bir hocamız olan Sıtkı Erinç sanki Bilge Karasu hakkında benim de söyleyebileceklerime denk şunları söylemiş:
“İnsan ilişkilerine çok saygı duyardı. Belki bu nedenle toplum içinde olmaktan çok, kalabalıklarda sohbetten ziyade ikili söyleşileri yeğlerdi. Aldığı da verdiği de belli olurdu o zaman, ilişki iz bırakırdı aklında yüreğinde.”
Bazen yazarların yaratıklaşmış olmaları onların metinlerine bir gizem bir gizlilik katar. Çünkü Karasu gibi yazarlar, yaşamlarının en kızıl yerini düşüncelerini o metinlerin içine saklar ve ya gömer. Karasu’da da bu böyledir.
Benim düşünceme göre hayata bakışında ki farklılık onu yaratıklaştıran yanları, onun metinlerinde gömülü bir hazine gibi bulunmayı keşfedilmeyi bekler.
- Canan Aktaş
- Alıntılar: Kısmet Büfesi, Susanlar, Bilge Karasu Aramızda, Ustam Beni Öldürsene, Narla İncire Gazel