Gelibolulu Âli | Tarih Dergisi
(1541-1600),
“Mevâ’idü’n-Nefâ’is fi Kavâ’idi’l Mecâlis”
(Toplantı Kuralları Hakkında Düzenlenmiş Pek Güzel Sofralar) adlı eserinde, döneminin bazı “gerçekliklerine de” dikkat çekiyor:
“Emred (yeni yetme) ve sâde-rû (yüzünde tüy bitmemiş) gılmana (oğlanlara) rağbet, hüsnü cemal (güzel) sahibi kadınlardan fazladır. Çünkü nigârların (güzel kadınların) namahremleri şunun bunun korkusundan kapalı, yani gizlidir. Oysa civanlar (genç, güzel oğlanlar) ile söyleşme ve buluşma kapısı daima açıktır. Kaldı ki, sâde rûlar, seferde ve barışta sahibine yakın ve yâr (sevgili) olur. Emred (yeni yetmeler) cinsinden oğlanlar tazelik dönemlerinde Yusuf-ı Mısri (Hz. Yusuf) gibi alıcı bulurlar. Tıraşları gelinceye kadar bilgi öğrenmeye ve görgülerini artırmaya güzellikleri engeldir. Çünkü ünlü kişilerin kendilerine düşkünlüklerinden fırsat bulamazlar..”
İslam’ın yasakladığı eşcinsel ilişki, farklı dönem ve kültürlerde hem sosyal bir gerçek hem de yazılı-sözlü tarihin bir parçası olarak yaşamaya devam etti. Osmanlı’da haremlik-selamlık uygulaması, aslında eski Yunan’dan aktarılan bir gelenek. Hemcinsler arasındaki duygusal-cinsel ilişkiler için zemin hazırlayan bu ortam, Osmanlı toplumunda da devam etti. Roma hamamı geleneği de erken Bizans dünyasından kalma ki Osmanlı’dan günümüze homoseksüelliğin “örtülü” bir sosyal buluşma alanı oldu..
Sarayın Enderun koğuşlarını dolduran seçme içoğlanlar arasındaki önlenemez ilişkiler ve Harem hayatına dair eşcinsellik hikâyeleri, kimi zaman Osmanlı sultanlarının cinsel yönelimlerine kadar uzana geniş bir alan : Ancak oryantalist tasvirler, rivayet ve tarihi birbirine karıştırdı. İster sarayda ister halk arasında olsun, eş cinsel ilişkiler Osmanlı toplumunda yaygındı. Bunda, kimi tarikatların dayattığı yasakların da rolü var : İki cinsin yakınlaşması konusundaki sert kurallara karşın, sadece hemcinslerin sosyalleşmesine izin vardı..
Kaynak: (#Tarih Dergisi, Sayı 4, Eylül 2014, “Dünden Bugüne Eşcinsellik”)