Yalnızlığın Anatomisi | Gökhan Barış Pekşen
Karanlığı izlediğim gecenin,
hiçbir insan kadar huzur vermediğini gördüm..
İnsan, ruhunu ve bedenini sarmadığı her an kaybetmeye inanmıştır Persephone..
Yaşamda kalmak için ölmeyi öne sürmek gibi..
İsa kadar dindarım bu gece,
eğer kimseyi sevemeyecek kadar günah ve lanet dolduysa ruhuma, kırılgan olmamı sağlayan her şey için anlatacaklarım gecenin en çok ağlayan çocuğunun kara yazısı Persephone..
Elleriyle yüzünü kapatan adamın siyaha düşük yapan rengi bu şiir,
ve tırnakları çekilmiş bir gecenin acı yası..
Dedim ya,
ökseye kıstırılmış,
biliyorum Tanrı’da pişman bu gece,
sadece söylediğinde ben orada yoktum..
22:25
Senin olmadığın bir sergide bir tabloya hapşırdım..
Alkıışlar içinde sanatıma son verdiler..
Ve bekliyorum, hiçbir parkta tek salıncak için sıra bekleyen çocuğu kimse sevmeyecek..
– Yaşamında bir regl dönemi varmış,
bunu kırklı yaşlarımda anlıyorum..
23:09
Bu gece o kadar yalnızım ki ayna ile seviştim..
Erken boşaldı,
sır tarafına döndü..
Bu gece kimsesizler mezarlığına bir kadın gömdüm..
Selam vermediği tüm insanlarla tanıştı..
O zaman anlıyor insan, aslında hiç birbirimizi görmüyoruz..
Ve ben kimseyi kendim kadar sevemedim..
Kimse artık tanıdık değil..
23:50
Uzun zamandır ot içip hiç sevişmedim
o zamanlar kitap okur gibi oluyordu Persephone..
Öksürük tutunca çok uzaklarda bir kadın daha ölüyordu..
Belki de, doğmamış çocuklarım kara vebadan ölecek diye baba olmak istemedim hiç..
Tüm anne ve babalar çocuklarına benzer aslında,
artık geri dönüş yok..
Yalnız kalabileceği tek yer mezarlık olunca insan gitmek istiyor..
Ertesi gece/ 23:04
Hayatımı yazdığım hiçbir roman, otobiyografi oldu bu gece..
İlk defa kendim okuyorum, karşı binanın açık penceresinden ”Beathoven – Silence”çalıyor, elimdeki romanı yavaşa koltuğa bırakıp yarısı boşalmış Rom şişesini aldım kütüphanenin en alt rafından, pencereye doğru yürüdüm,
silinen tüm hatıralar için bir sigara yaktım,
penceremi sonuna kadar açtım,
hafifçe yağmur yağıyordu ve rüzgarın sesi anlattığım tüm kelimelerin mürekkebini siliyordu..
Zaten yaşlanınca eski sevişmeler hatırlanır ve bilirim ki unutamadığın biri daha da büyük acılar çektirirdi bana..
Ve siz okuyucular,
romanlarımdaki Tanrı olmaya çalıştınız hep, biraz ara verin ve salıncak yapın kendinize,
ama ben hiç kimsenin babası olmamak için yeni yaşamı bekliyorum bu pencerede..
23:50
Eskiden yaptığım ve pişman olduğum bir şey geldi aklıma..
Kahretsin yine aynı şey, gözlerime uzun uzun baktım aynada, ağlamış gözlerimle bu hayatta bir kadın sevdim..
Onunda kocası bendim..
Hatırladım,
Bir şeylerin günü olduğu zaman onu anmak yerine nasıl yok ettiğimi düşündüm,
bizi özel hissettiren o anların içinde bir kanser büyüyormuş meğer, bu yüzden hiçbir şey daha anlamlı değilmiş..
Ve sesler duymadıkça,
herkesin roman yazdığını düşünüp çöpe atıyorum kendimi..
Ve devamında saksıdan Tanrı’ya filizlenen bir yaşam bu, işte bu yüzden Tanrı olmak pek keyifli değil..
Sanırım Tanrı oğullarını aşktan uzak yaratıyor –
kanatları kırık bir kuş
zar atıyor gökyüzüne bu gece..
Bu kez uçmak için
ruhumdaki fahişeye takı taktım..
01:20
Beden olarak erkek olmayı seçtiğim zaman cennetten düşük yaptığımı hatırlıyorum Persephone..
Hep bu yüzden uyanıyorum geceleri düşlerimden,
belki de yaşamım böyle son bulacak..
İçimdeki
suskunluğa
Tanrı
adını
verdim..
Ne
kitap
indi
ne de
kurtarıcı
peygamber
geldi..
Ağzım
sana
övgüler
sunacak
dedi
ve
gitti..
05:45
Saygısızca bekliyorum..
Tam da dünyaya bu saatte gözlerimi açan ruhum tekrarında toprağın yedi kat dibinde olması ne de güzel bir ritüel değil mi Persephone..
Öldüğüm bu gece, bir çocuk resmi yaptım..
Bana benzeyen, eski bir koltukta oturup,
bozuk bir oyuncak araba olsun ellerimde,
her şey eski, her şeyde bir siyahlık olsun,
kimse de olmasın yanımda..
O gün, kimse ölmeyecek diye yazın bu şiirin altına, ne de olsa her şeyde biraz inanç, biraz Tanrı varmış nasıl olsa..
Bu yüzden daha da ağır gelmek adına,
hayatlarımızı birleştirdik sevgilim –
bir romana ya da kısa bir masala..
– Gökhan Barış Pekşen
– Yalnızlığın anatomisi
– Photography/Jarek Kubicki
– 19122020