DESTAN “ADSIZ AŞIK” | Mehmet Özcan Yasdıbaş
Ezelden yazılmış, tılsımlı mürekkeplerle
Bir aşk öyküsünün sayfalara sığmayan
İki kahramanını dinledim koca ninemden
Toroslarda henüz tüfek patlamazken
Yalın kılıçlar belde bilek beklerken
Yağız atlar, nefesini diyardan diyara taşırken
Bir Yörük obasının en güzel ceylanı
Henüz on sekizinde gelinlik kızları çatlatırken
Ormanların en kuytusunda kuşlar, kurtlar
Envai nebatat Yörük kızının destansı şanından
Biçare olup sarhoş sarhoş gezerken
Bir de yiğit varmış, okuyla, mızrağıyla, kılıcıyla
Gâh avına bir sülün düşer gâh bir alaca geyik
O oba senin bu oba benim dolanırmış
Bazı vakitler yiğitlerle güreş tutar,
Bazılarını tek bilek, yıkarmış toprağa
Bazılarına söz dizer dudakları mühürlermiş
Gün geceyle nasıl denk gelmezse
Nasıl ki ateş suya kavuşmazsa
Bizim güzel hatunla yiğit denk gelememiş
Ne oba oba gezen yiğidin namı duyulmuş
Güzel, bir zaman gönül verecek aslan bulamamış
Ne güzelin dillere destan, göreni imrendiren hali
Bizim yiğidin gözlerine çalınmış, yiğidin gönlü durulmuş
Uzunca vakit mevsimler birbirini kovalamış
Ağaçlar kaç tohum saçmış, fidanlar göğe esmiş
Geniş ovalar, yalcın doruklar, mavi gök
Kıvrıla kıvrıla akan nehirler, kurtlar, kuşlar…
Obalar göç eyleyip yayla yayla dolanmış
Devran dönmüş, gâvurun yüzü buruşmuş
Dağlara namertler yuva kurmuş, mertlik bozulmuş
Yol kesen, baş kesen, namus bilmeyen
Bilek gayri her yolu mertlik sanan eşkıyalar
Obalara kan kusturup kızılcık şerbeti içirmiş.
Düzen bolunca insan da bozulur
Er kişi azalınca boşta namert azar
Hak mizanı şaşar, hakkı haksıza yazar
Ne aşın tadı kalır ne suyun tadı
En sonunda gün olur tuz da kokar
Var, okuyan ehile sor, maziyi bilen kocalara
Bakma şimdinin sözüne, sözü diyene
Eskiler bilir geçmişin kıymetini iyi dinle
Versin sana iki çift öğüt onu da iyi belle
Gönül, fakirin zengin konağı
İçi sevgi dışı saygı
Giren kişi er ise dost olur
Bir güzelse gönle hatun olur
Bir sevda doğacaksa iki gönülde
Yürek pare pare, ciğerler yare yare
Çekilir dert değil amma
Söz geçmez ki yanan gönüllere
…
Bizim de yiğidin dar vaktinde
Pusuya düşer eşkıya yolunda
Bileği çeliktir, gözü şahin
Kalmaz yerde teke tek vuruşta
Değmez sırtı kara toprağa
Lakin çakalın huyu tuzaktır
Yalandır, dolandır, oyundur
Mert ne bilsin, zaman kötüdür
..
Kara teslim tüm tabiat, bembeyaz yer, gök
Vurulur bizim yiğit, tüfekten bir kurşunla
Göğsü nar gibi, kanları dökülür kar üstüne
Yoldaşı yağız atı, kaçırır götürür kaderine
Varır bir çadırın önünde, durur ilahi emirle
Çadır bizim ceylanın atasının hanesi
Baba çıkar evvela, soğuk tipide
Anası da gelir, alır yiğidi içeriye
Bir yara ki ölüme götürür her kişiyi
Lakin bizim yiğidin kaderinde yeni başlar
Yaraların en tazesi, ne çaresizi
Anası, ceylan bir yandan iyi eder yiğidi
Babası kıyamaz, sever bu tanrı misafirini
Kırk gün geçer, kar erimeye yüz tutar
Bizim yiğit bir rüya âleminde şuursuz
Gah atıyla yine gezer, ormanlardan geçer
Gah vadilerden ovalara süzülür
Bazen iniler sabahlara kadar
Bazen gecelere kadar ter döker
Saçı sakalı karışır, yüzü gözü kapalı
Akılsız sanki yasayan bir ölü
Ama iyi eder evin anası, şifası duası
Ne yanına varır bizim ceylan
Ne gözü açılır bizim aslanın
Kaderin çizgisinde hala yolları ayrı
…
Gün ortası çadırda kimse yokken
Kaderin kalemi yazar sevda mısralarını
Gözü aralanır yiğidin, usulca doğrulur
Tarar etrafı, yutkunur, ağzı dili kurur
Su diyecek de su, sesi çıkmaz olur
Kaç gündür susuz, kaç gündür ölü
Bilmez ne olduğunu, anlamaz halini
Nerdedir, nedir, kimdir kendi?
Çadır açılır bir ceylan içeriye süzülür
Derler ya gönül bir evse kapıları gözdür
Gözler buluşur loş ışıkta evvela
Yiğidin yaraları ne ki hele yediği kurşun
Avucuna düşer karşısındaki alıcı kuşun
Çekemez bakışlarını işte o an yine vurulur
Her yeri titrer bir ateş ki yakar kavurur
Ya bizim ceylan, o güzeller güzeli hatun
Kırk gündür yatanı bilmez amma
Görünce bizim yiğidi tanır sanki evvelden
İkisi de kalır oracıkta bir vakit
Beklerler ki yazısı bitsin kaderin
Bitsin ki aşk denilen merhemsiz dert
İyice yayılsın her ikisinin ruhuna
Ruhlarını tek eyleyip bir etsin sonunda
…
Sazım dile gelsin
İçimde bir sevda
Söze dize gelsin
Sazım dile gelsin.
İçimde bir sevda,
Söze, dize gelsin.
Ey dağlar taşlar,
Kurtlar kuşlar!
Deyin hele bir,
Ben kimim nerdeyim?
Ya cennetteyim
Ya yalan rüyada…
Sazım dile gelsin
Söylesin beni
Şu gördüğüme
Desin her halimi
…
Tek nefeste konuşuverdi bizim yiğit
Âşıkların hallerine giriverdi yiğit
Sözüne dur demezdi lakin güzele
Söz gerekti çözülsün bu muamma
Anlasın her bir şeyi bizim bahtsız yiğit
Naz etti bizim ceylan, başı düştü öne
Utandı az evvel kaderin yazdığından
Çekti gözlerini yiğitten baktı başka yöne
Şimdi ne dese boştu, yüreği coşarken
Diyeceği yoktu, unuttu kırk günü birden
Ne ağzı açılır ceylanın ne gözü kayar yiğide
Bir haldir ki adı aşktır kaderin önünde
Kaçılmaz bir yol vardır asıl geriye
Zaman bir andır o an da kıyamete dek durur
Oysa gönül haneleri karşı karşıya
Onlar için sonsuz bir an biter ana-baba gelince
Ne de azdır ne ara döner ana-baba çadıra
Ana sevinir, iyi olmuştur tanrı misafiri
Baba sevinir, iyi olmuştur elin garibi
Kırk gün yatar durur yiğit, diktir karşısında
“A oğul gözümüz aydın, şükür Allah’a
Verilmiş sadakan varmış açtın gözünü
İyi oldun, aha bu karıcağız baktı sana
Ayırmadı evladından seni, kıyamadı sana
Gâh merhem etti otu sürdü yarana
Gâh duasını göğe saldı duyurdu yaradana
Gâh aş verdi mühürlü ağzına
Gâh şu içirdi, süt verdi ağzına
Bekledik durduk acarsın gözünü diye
Kırk gün oldu açtın sonunda gözünü
Hadi yırttın kefeni de hele kimsin
Anlat bize has özünü, duyalım sözünü.”
…
Ne biliyor ki bizim yiğit ne anlatsın
Başında ne varsa bela adına, bilsin
Kırk gündür bir rüya âleminde kendisi
Diyecek sözü var mı yok mu ki desin
Çadırı süzdü, yattığı yeri, üstünü başını
Göğsünde kocaman bir sargı
Sızılar durur içi, yakar bir sancı
Koca karıya baktı, anası olsa bu olurdu anca
Koca adama çevirdi gezilerini ah bey amca
Nasıl da şefkatli bakar durur kendine hevesle
Bekler, kendinden birkaç kelam etsin diye
Oysa kader kurşunu az evvel yeniden vurdu bu yiğidi
Belki kaç kurşun yarası iyi olur geçer gider de
Yediği sevda kurşunu çıkmaz kalır yüreğinde
Ne desin bu kocalara bir aslandım dese
Yaralı bir ceylan gibi yatarken öylece
Kimi inandırırdı söylediği bu sözlere
Aklında bir fikir, fikir ki sadece bir suret
Gördüğü güzelin yüzü, hat ki bir ay parçası
Kalmadı yine titreyen bedeninde kuvvet
Yattığı yerde yeniden daldı gözleri
Gördüğü bir rüya sanki, yasadığı bir hayal
Ne yapsa ne dese tarife imkansız halleri
Biçare kocalar varmadı yiğidin üzerine
Yorgunluğuna, yaralarına saydı susmasını
Hele biraz daha uyusun elbet konuşur
Konuşur da meraklarını giderir her halde
Kaç gün daha sessiz sedasız geçti bu halde
Sonunda er koca aldı sözü diline
Vardı karşısına kurdu bağdaşı minderine
Gözleri şefkat, sözleri şefkat başladı konuşmaya
“Ey yiğit, geçmiş olsun, ne oldu sana
Kim getirdi seni bu hale, anlat bana
Nerdensin, kimsin, adın nedir, de hele
Kırk gün oldu yatarsın, gözün kapalı
Canın tez değilmiş çektin bunca cefayı
Yaran iyidir artık şükür atlattın badireyi
Lakin artık konuşma vakti
Bizi merakta koma anlat derdini”
Sustu er koca, vakar ve de sabırlı
Çadırın bir köşesinde koca karısı
Hemen yanında ceylanı, ay parçası
Hepsi bakar durur yiğide, ne diyecek hele
Vurulmuş yiğit yüzü yerde, sözü dilinde
Duadır evvela dediği yürekten hepsine
Anlatır bir bir kırk gün öncesini
Gerisini de pek bilmez susar, bekler
Düşünür durur, getiremez gerisini
Ne ovasını hatırlar ne de anasını, babasını
Aklında, her cümlesinin başında bir güzel
Bakar durur ona, nutku tutulur diyemez gerisini
Dese ki ben vuruldum yeniden
Yaralıyım şu garip yüreğimden
Gözüm açtım, gördüm birden
Bir melek sandım ay parçasını
Tutuştu içimde bir gönül alevi
Bana bundan evvel ne olduğu
Hiç mühim değil bundan sonrası
Ne olur benim halim hiç bilemedim
Bir ceylana ram oldum
Dilim gönülden konuşur
Yüreğim içimde tutuşur
Adım sanım bir hiç olur
Bir sevda var ki içimde
Ne desem nasıl desem az olur
Ver ey er koca, kızını bana
Allahın emri peygamberin kavli
Yanında bir çadır da bir kurayım
Oğul kız sana torun vereyim
Beni de oğul bil sana baba diyeyim
…
İçinden konuşur da duyar mı oradakiler
Bakar durur yüzüne bekler ne diyeceğini
Bizim yiğit kaldırır basını bakar hepsine
Düşündüğünü demez başlar yalan sözüne
Bilir ki kırk gün olmuş bu çadırda yattığı
Vurulup da düşmüş bakmış elin karısı
Tanrı misafiri demişler kendine dahası
Ne desin ben aşık oldum hem de sizin
Güzeller güzeline, ay parçasına
…
“İki güne kalmaz hazır olurum bey baba
Ne etsem ödeyemem hakkınızı helal edin
Allah cennetine alsın sizi, ettiğiniz iyiliği
Unutmam ölene dek bir evladınızım.”
…
Koca ve karısı ve dahi güzeller güzeli
Dinler bizim güzel sözlü yiğidi
Sabahına kalır artık bu saatten sonra
Yatar uyurlar lakin bizim yiğidin gözüne
Girmez uyku, kıvrılır gün önenene dek
Gün ışır herkesten önce ayakta bekler
Uyanınca diğerleri istemeden veda eder
Atına atlar, ormana doğru kaybolup gider
…
Aradan yine günler geçer
Güneş kaç defa doğar, batar
Bizim yiğit gezer, durur
Obasına varsa da
İçinde bir yangın
Mecnun olur geze,r durur
Aklında bir hayal
Güzel gözlü ceylan
Yüreğinde bir yangın
Güzel gözlü ceylan
Varır sonunda yeniden
Kırk gün yattığı çadıra
Koca ile karı sanki onu bekler
Karşılar en derin hürmetle
Buyur ederler, yayık ayrandan bir bardak
Hal hatır faslı çabuk geçer
Bizim yiğidin gözleri tarar durur
Lakin göremez baksa da tutulduğunu
Soramaz da utanır içinde koca bir alev
Ne dese, nasıl etse sorsa tutulduğunu
Kalır içinde hevesi, tutulur nefesi
El öper veda eder, atına biner gider
…
Gel zaman git zaman dinmez içindeki sızı
Varıp görmek ister o nazlıyı, bilinmez kızı
Ama öyle de olmaz ki varır kendi atasına
Acar ahvali anlatır içindeki yangını
Anası da tamam der babası da
Binerler atlarına hediyleri de yanlarında
Varırlar öğle sonu kızın obasına
Dururlar kendini eden koca karının cadırında
Buyur edilirler tanrı misafiri diye
Sanırlar ki vefa için geldiler, ne de iyi ettiler
Baş köşeyi verirler, ikram yapılır koca çadırda
Lakin hala bir ana bir baba yok nazlı ceylan
Bakınardursun bizim yiğit sözü alır babası
Hal hatırdan sonrası Allahın izni, peygamberin kavli
İster kızlarını koca karı ve babasından
Şaşar kalır bizim garipler, ne kızı ne istemesi
Koca karı başı önde, gözünde iki dirhem yaş
Yaş ki boşalsa sel olur tümden dağ taş
Koca er yutkunur da yutkunur yüreği darlanır
Bakar yiğidin gözünün içine kahırlanır
“A yiğit oğlan hoş geldiniz, iyi geldiniz
Niyetiniz güzel ah keşke olaydı kızımız
Sen gibi yiğide feda olsun ceylanımız
Lakin bu kara çadırda bir ben bir koca karı
Başkaca da yoktur kimimiz kimsemiz
Sen hayal mi gördün ne ettin
Kırk yatarken bir düşü gerçek mi sandın
Yoksa o ateşli gecelerde kıvranırken
İyiliğinden olsa gerek, geldiler de periler, melekler
Onları benim kızım mı sandın
Yok a can evladım, mert aslanım benim kızım
Vardı da zamanında aldı kara toprak
Çeker dururum ben bu acıyı karadır yazım
Aha çöktü bu koca karı, kurudu soldu
Nerde benim ay parçam, nazlı kızım
Diye dolanıp durdu bu dağlarda taşlarda
Sonunda tevekkül edip taş bastı bağrına
O günden beri kim gelirse bu çadıra
Odur bizim oğlumuz, kızımız.”
…
Ah bizim dinlemez daha gerisini
Çıkar gider, vurur kendini dağlara
Ne anasını dinler ne babasını
Çare olmaz hiç kimsesinin ne sözü
Ne duası, gezer gayrı Toroslarda
…
Ne zaman sonra elinde bir saz
Denk gelir bilenler ona
Bir kayanın basında
Ha bir dere kıyısında
Ya bir kervanın molasında
Ya bir seferin ortasında
Yayan gezer görürler
Şiir dizer, destan söyler bilirler
Adı Adsız Aşık’a çıkar
Namı yayılır Toroslarda
Duyanlar hikayesini anlatır
Dilden dile, nesilden nesile
Bir hayale aşık olan mecnun diye
Gah uzulup dua eder görenler
Gah çaldırıp söyletir sevenler
….
Bir düğüne rast gelir bir gün
Davet edilir, önüne sofra kurulur
Yemekler serilir, ayranlar dizilir
Bir bardak su içer de gerisini ellemez
Damatla geline dua eder hayırlısıyla
Başkaca da bir şey demeden gitmek ister
Düğün yeri bırakmaz biri Adsız Aşık’ı
İlla bir çal söyle, düğünü hoş et derler
…
Bir düşte gördüm güzeli
Kırk belikli saçın örgüsü
Yüzü ay, boyu selvi
Ceylan gözlü, ay tenli
Uzandım o yare tutamadım
Saçından bir tutam alamadım
Gece vakti yıldızları sayamadım
Yarin hayaliyle yandım kavruldum
El düğün dernek yapar
Herkes sevdiğine kanar
Cenneti şimdiden yaşar
Ben yarimi bulamadım
Bakmayın bana olmuşum mecnun
Dağlar taşlar, kurtlar kuşlar yoldaşım
Yazım geçer kışım geçer candaşım
Bir güzele düştü yüreğim ondan vurgunum
Sözüme söz söylesinler
O yari bulup getirsinler
Sevenleri bir edip her yaz
Düğün dernek kursunlar
Adım bilmem yerim bilmem
Kurtla konuşur, kuşla uçarım
Dağların ardında dağlanırım
Bir güzele düştü yüreğim ondan yorgunum
Adsız’ a ad gerek bu fanilikte
Sevenlere bir olmak gerek dünyalıkta
Ben bulamadım sevdiğimi karanlıkta
Adsız’ yol gerek bu sevdalıkta
….
Tutuldu artık nefesi koca ninemin
Anlatırken destanını aşığın
Dinlerken içimden neler geçti neler
Şimdi hala bazen gezenler Toroslarda
Hayal mayal görürmüş bir adam
Elinde bir sazı, dolanırmış sağda solda
Ya da kim görse tanımadık birini
Adsız’a yorarmış o halini
Ninem, koca ninem nasıl da anlattı
Bir yaz günü ikindi üstü ormana doğru
Bakan köy evinin damında
Ben de görür gibi oldum ta ötelerde
Elinde bir saz dolanıp duran Adsız’ı
Ezelden yazılmış, tılsımlı mürekkeplerle
Bir aşk öyküsünün sayfalara sığmayan
İki kahramanını dinledim koca ninemden
Çocukluk günlerime girdi bir destan
Ne unuturum gayrı Adsız’ı ne de
Güzeller güzeli düşten güzel ceylanı
Vakti erince olursa evladım kızım oğlum
Adsız’ın destanını anlatır dururum
Toroslarda bir Adsız Aşık varmış
…..
MEHMET ÖZCAN Y.