Nazım Hikmet Ran | M. Mazhar Özsaruhan
“Yok, öyle umutları yitirip karanlıkta savrulmak. Unutma; aynı gökyüzü altında, bir direniştir yaşamak.” (Nazım Hikmet)
Direnişin ne olduğunu büyük ustadan öğrendik. Çünkü o direnişi gelecek kuşaklara yaşamı boyunca boyun eğmeden, dik durmasını bir öğreti gibi bizlere sundu.“Haziranda ölmek zor” demişti Hasan Hüseyin Kormazgil. Biz hangi değerlerimizi Haziran’da vermedik ki: Tarihi kronolojiye baktığımızda sekiz büyük değerimizi kaybettik Haziran’da. Ahmet Haşim, Cahit Zarifoğlu, Cemil Meriç, Peyami Safa, Ahmet Muhip Dıranas, Hasan İzettin Dinamo, Ahmed Arif ve toplumcu gerçekçi edebiyatımızın önde gelen ve vatan hasretini içine gömen büyük değerimiz Nazım Hikmet.
Toplumun oksijen almasını sağlayan ana arterlerini besleyebilecek, gerçek anlamda yenilik getirebilecek ve edebiyatta devrim yaratabilecek Nazım gibi şairler çok nadir yetişmiştir yer küremizde. Yaşamı ve edebi kişiliğini irdelediğimizde ana arterleri nasıl beslediğini öğrenebiliriz kanısındayım.
Yaşamı
Romantik devrimci olarak nitelenen “mavi gözlü dev”in bugün57. Ölüm yıldönümü. Büyük Ozan 15 Ocak 1902 tarihinde Selanik’te doğdu. Dedesi Nazım Paşa, çeşitli illerde valilik yapmış, özgürlükçü bir görüşe sahip şairliğe yatkın bir kişiydi. Babası Hikmet Bey de Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi)’yi okudu. Dışişleri Bakanlığı’nda memurdu. Nazım, 1917 yılında yani Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı yıllarında Heybeliada Bahriye mektebine girdi. İlk şiiri Mehmet Nazım imzasıyla 1918 tarihinde Yeni Mecmua’da yayınlandı. 1919 yılında Bahriye’yi bitirdikten sonra Hamidiye kruvazöründe stajyer güverte subayı olarak atandı [1]. 1919 yılının kışında Zatürree hastalığını geçirerek Deniz Hastanesi’ne yatırıldı. İki aylık tedavinin ardında geriye kalan süre için evinde dinlenmek üzere iki aylık dinlenme raporunu aldı, ancak toparlanamadı. Deniz subayı olarak görev yapabilecek sağlığa kavuşamadığı için de 17 Mayıs 1920 tarihinde Sağlık Kurulu raporuyla, askerlikten çürüğe çıkarıldı.
Nazım, 1930 yılında tanışıp da bir yıl sonra evlenmeye karar verdiği halde tutuklamalar yüzünden, 31 Ocak 1935 tarihinde âşık olduğu Piraye Altınoğlu ile evlendi.
17 Ocak 1938 tarihinde tutuklanıp, Ankara Harp Okulu Komutanlığı Askeri Mahkemesi’ne gönderildi. “Askerleri, üstlerine karşı isyana teşvik suçu”yla 15 yıl ağır hapse mahkûm edilerek Ankara Cezaevi’nden İstanbul Sultanahmet Cezaevi’ne nakledildi. Bir ay sonra da Donanma Komutanlığı görevlileri onu cezaevinden alıp kelepçeli halde Adalar’da bekleyen Erkin gemisine götürüp ambara kapattılar. Donanma Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde yargılandı. “Askeri isyana teşvik” gerekçesiyle 20 yıl ağır hapse daha mahkûm edildi. Toplam cezası 35 yıl olarak hükmedilmişti. 1940 yılında Çankırı Cezaevi’ne, ardından da Bursa Cezaevi’ne gönderildi.
Mahkemenin “adli hata”yaptığı gerekçesiyle başta avukatları olmak üzer, gazeteciler, sanatçılar, hukukçular ve Birleşmiş Milletler dayanışma organları ile Uluslararası Hukukçular Derneği, 1950 yılında serbest bırakılması için Millet MeclisiBaşkanlığı’na, Adalet ve Milli Savunma bakanlıklarına mektupla müracaat ettiler. Bunlardan sonuç alınmayınca Nazım Hikmet 8 Nisan 1950 tarihinde açlık grevine başladı.
Açlık grevi, dünyada büyük yankılar uyandırdı. Birçok gazetede açlık grevi hakkında yazılar yayınlandı, ünlü şairler şiirler yazdı, Türkiye’deki elçiliklerin önlerinde toplantılar düzenlendi, hatta Ankara’da Orhan Veli, Oktay Rifat, Melih Cevdet ve sevenleri tarafından imza kampanyası başlatıldı. Aydın ve düşünürler ile yazar, sanatçılar da bu aktiviteye destek oldu[2].
1925 yılından başlayarak şiirleri ve yazıları nedeniyle defalarca yargılandı. 1938 yılında orduyu isyana teşvik ettiği gerekçesiyle indirilmiş haliyle 28 yıl, 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa’da 12 yılı aşkın cezaevlerinde kaldı. Bursa cezaevinde kaldığı yılları anlatan “Mavi Gözlü Dev” filmi, 2007 yılında vizyona girdi. 1950 yılındaki afla cezaevinden çıktı. 48 yaşında tekrar askerliğe çağırılması ve öldürüleceği yolundaki duyumlar üzerine yurt dışına çıktı. 17 Haziran 1951 tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından Türk vatandaşlığından çıkartıldı.Büyük dedesinin memleketi olan Polonya vatandaşlığına geçerek “Borzecki” soyadını aldı. Nazım, 12 yıl 7 ay hapis yatmıştı. Cezaevinde sürekli görüşmeye gelen “dayıkızı” Münevver Berk’e âşık olmuştu. Cezaevi çıkışında Piraye’den ayrılarak Münevver Hanımla yaşamaya başlamıştı.
Nazım, Moskova’da bulunduğu dönemlerde en büyük aşkı Vera Tulyakova ile birlikte yaşadı. 1960 yılında evlendiler. Türkiye’deki eşi Münevver ile Nazım arasında resmi nikâh yoktu. Münevver Hanım’a ev tutup eşya aldı, fakat Moskova’ya götürmedi. Vera, Nazım ile birlikte senaryo çalışması, film çekimleri ve tiyatro oyunlarını yazdı.
Nazım, yaşamında 4 kadınla birlikte yaşamıştır. Hepsine de âşık olmuş ve evlenmiştir. Nüzhet Hanım, Piraye Hanım, Münevver Hanım ve Vera Hanım’dır. İlki hariç diğerlerine birçok şiirler yazmıştır.
UNESCO bir jest yaparak 2002 yılını Nazım Hikmet Yılı olarak ilan etti. Bu tarih Nazım’ın 100. doğum gününe denk geliyordu. Türkiye’de ise 1951 yılında Demokrat Parti döneminde Bakanlar Kurulu kararı ile Türk vatandaşlığından çıkarılan Nazım Hikmet, 5 Ocak 2009 yılında bu kez AKP döneminde Bakanlar Kurulu’nun aldığı kararla vatandaşlığını iade etti. Bu iade çok geç kalınmış bir karardı. Çünkü vatandaşlığın iadesi ile ilgili ne zaman bir teklif gelse ya MHP’li bakanların, ya da kendilerini antikomünist, mutaassıp diye niteleyen sermayenin emrindeki sağcı hükümetlerin çelmesine takılmıştır.
Nazım’ın vatandaşlığa alınması konusunda 26 Nisan 2006 tarihinde TBMM İçişleri Komisyonu’nda Türk Vatandaşlığı Kanunu Tasarısı ele alınırken CHP İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü, Nazım Hikmet’e yeniden Türk vatandaşlığı verilmesi önerisinde bulunmuştu.
Bülent Ecevit’in başbakanlığı döneminde de Nazım Hikmet’in vatandaşlığa geri almak için hazırlanan kararname, MHP’li bakanların önüne iki kez gitti. İlkinde sadece Başbakan Ecevit ve Kültür Bakanı İstemihan Talay’ın imzaları vardı ve MHP’li bakanlar, kararnameyi geri gönderdi. İkincisinde ise imzalar arttı, fakat MHP’li bakanlar, yine “Hayır” diyerek kararnameyi imzalamamıştı. [3]
Edebi Kişiliği
Bir toplumun her döneminde yeni yetenekler ortaya çıkabilir. Oysa toplumun oksijen almasını sağlayan ana arterlerini besleyebilecek, gerçek anlamda yenilik getirebilecek ve edebiyatta devrim yaratabilecek şairler çok nadir ortaya çıkar. Nazım Hikmet, bunlardan biridir. Şiirlerdeki orijinliği, şiirsel ifadesi, müziği, ritmi ile edebiyatımızda yeni bir çığır açtı. Yerli, yabancı birçok yazar, çizer, edebiyatçı, şair şiirlerine hayran kalarak ve etkilenerek serbest nazımı benimsediler.
Nazım Hikmet’in yaşamı edebiyat ve yazarlarla kuşatılmıştı adeta. Çocukken en sevdiği yazarlar Tevfik Fikret, Mehmet Emin, Ziya Paşa, Halide Edip, Mehmet Rauf, Namık Kemal ve Hüseyin Rahmi’dir. Genç yaşta farklı edebiyat çevrelerine girmiş, dergilerde şiir, gazetelerde yazı yazmıştır. Kısa sürede yazdığı şiirlerle büyük yankı uyandırmıştır. Etkilendiği önemli edebi kişiliği ile ön plana çıkan ve literatürde önemli yer tutan şairlerimizin izleri belki de dizelerinde kendisini hissettirecekti.
Moskova’daki yıllarında dünya edebiyatının önemli isimlerinden Vladimir Mayakovksi’nin etkisinde kalarak şiirde ölçü ve uyağı bırakarak serbest nazıma geçmiştir. Mayakovski Nazım’ı Nazım Hikmet yapan ve yaşamını değiştiren bir çağın ateşini yakan belki de ilk kıvılcımdı. Büyük ozan bu etkiyle aynı zamanda fütürist (gelecekçi) bir akımın Türkiye’deki ilk temsilcisidir. Bu nedenle Nazım’ın etkisinde kalan diğer toplumcu-gerçekçi şairlerimiz Ahmed Arif, Hasan İzzettin Dinamo, Rıfat Ilgaz, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Nevzat Çelik, Cahit Irgat, Mehmet Başaran, Suat Taşer, Attiâ İlhan, Ceyhun Atuf Kansu ve Arif Damar aynı akımın önemli temsilcileridir. Özellikle 60 kuşağının genç şairlerinden bugüne uzanan süreçte en yaşlısından, en gencine kadar Nazım’ın şiirlerinin epik ya da lirik, içeriksel birikimlerinden oldukça etkilenmişlerdir.
Nazım Hikmet kendisine özgü şiirlerini toplumsal olaylara, ezen ile ezilenlere, yani emek ve sömürüye, aşk, ölüm, savaş, yoksulluk, açlık, emperyalizm ve sosyalizm temalarını ustaca işlemiştir. Sosyalizmi, ulusalcılık temasıyla birlikte ele almıştır. Sosyalist görüş, onun yaşamının ve şiirlerinin ana temasıdır. Toplumdaki bireylerin “yaşamak, bir ağaç gibi tek ve hür / ve bir orman gibi kardeşçesine” yaşam ve barış özlemi onun anlayışının en veciz anlatımlarından biri olsa gerek.
Şiiri ve poetikası olumlu, olumsuz eleştiriler almasına rağmen, kendi yaratıcı yolunu terk etmedi. Şiiri hayatının en zor anlarında ruhunun çökmesine izin vermeyen en sadık yoldaşı oldu. Şiirleri cezaevlerinde, yalnızlığında yıllarca en iyi yoldaşı oldu. Onun aracılığı ile doğa, yaşam ve insanlarla iletişim kurmaya çalıştı. Bu nedenle hapishanelerde yazılan şiirleri,yaşam azmini çok güçlü yansıtıyordu. [4] Öyle bir güç ki, kendi zamanının ötesinde tüm zamanları aşarak evrensellik kazandı şiirleri. Aynı zamanda onun duygusal dünyasına girmemize izin vererek…
1929 yılında Türkiye’de ilk kez yayınlanan 835 Satır adlı eserinde Peyami Safa şiirin biçimsel özelliklerine değinirken şunları yazmıştır:
“Nâzım Hikmet, dünya edebiyatında kendine çok has bir nev’in yaratıcısı olmuştur. O ne bir fantazi heveslisi, ne bir garipperest, ne de yeni moda müptelası bir edebiyat züppesidir. O sadece, ağlamayan, haykıran zekâsının malzemesini eski insanlıktan aldığı halde, çatısını yeni bir teknikle kuran, ona müstakbel dünyaların rengini veren büyük bir kalfa mimarıdır. En yeni binalarda kullanılan taşlar da bu dünya kadar eskidir. Nâzım bilir…”
835 Satır, dönemin edebiyat ve sanat çevrelerinde büyük bir olay olarak kabul edilmiştir. Hüseyin Rahmi Gürpınar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Orhan Seyfi Orhon, Halit Fahri Ozansoy, Nurullah Ataç gibi eski kuşak ve yeni kuşak edebiyatçı ve yazarlar bu eserle ilgili hayranlıklarını yüksek sesle ifade etmişlerdir.
1928-1932 yılları arasında ilk oyunları, şiir kitapları ile birlikte yayınlandı. Bu süreç ve sonrası şiirlerine kendi yaşamıyla ilgili duyarlığı ve dünya görüşü yansımıştır. Sürekli savaşın içindedir. Savaşın yarattığı gerilim şiirlerinde acıyı ve sevinci bir araya getirmiştir. Ancak bu acıyı okurlarına yansıtmamak için büyük çaba sarf etmiştir.
Büyük Ozan’ın sanat anlayışı üç dönemde incelenir. [5]
- 1929 – 1936 yılları. Bu dönemde Vladimir Mayakovski şiirlerinin biçimsel özelliklerinin etkisinde kalmıştır. 835 Satır adlı eseri bu dönemin ürünüdür.
- 1938 – 1950 yılları. Bu dönemde hem aydın, hem de büyük halk kitlelerinin kolaylıkla anlayabileceği şiirleri ortaya çıkmış. Bu dönemde sosyalizm ile ulusal söylem biçimlerini birleştirmeye çalışmıştır. Şeyh Bedreddin Destanı, Mustafa Kemal’e atfedilen şiirler bu dönemde ortaya çıkmıştır.
- 1950 sonrası. Bu dönem son dönemdir. Nazım Hikmet 1950 sonrasında yakaladığı istikrarlı çizgide özgün eserler vermiştir.
Nazım Hikmet’in eserleri 50 dilden fazla dillere tercüme edilmiştir.
2 Kasım 1950 yılında Dünya Barış Konseyi, Uluslararası Barış Ödülü’nü Pablo Neruda, Picasso, Paul Robeson, Wanda Jakubowska ile birlikte Nazım Hikmet’e vermiştir. Bu ödül sırasında Pablo Neruda’ya Nazım Hikmet hakkındaki düşüncelerini soran gazeteciye “Biz onun yanında şair bile sayılmayız.” Cevabını vermişti. Pablo Neruda, Nazım Hikmetin ölümünden önce ve sonrasında onunla ilgili şiirler yazmıştır.
Sonuç olarak diyebiliriz ki Nazım Hikmet yalnız Türk Edebiyatı’nda değil, Dünya Edebiyatı’nda da kendisini kabul ettirmiş ender edebiyatçılardan biridir. Toplumdan ilham alan ve toplumcu gerçekçiliği edebiyatımıza kazandıran önemli bir şahsiyettir. Tanzimat döneminden başlayan dünya algısını ters yüz etmiştir. Toplumsal gerçekliği, doğanın somut güzelliklerini ve doğasını, romantizmi, aşkı, sevgiyi, özgürlüğü, devrimsel diyalektiği o lirik anlatımıyla dünya edebiyatında “ben de varım” diyebilen bir dâhidir. Şiirlerinde biçim ve temalarında derinliğine bir boyut getirerek, şiirsel dilde kendisinden sonra gelenleri etkileyecek önemli yeniliklere imza atmıştır. Ona “Mavi Gözlü Dev” denmesinin nedenlerinden biri de budur. Nazım Hikmet yalnız şiirle değil, romancılığı, öykü yazarlığı, nesir yazıları, oyun yazarlığı, cezaevindeki yıllarında el işlemeciliği ile de anılan edebi bir kişiliktir.
Eserleri [6]
Ölümünden önce yayımlananlar
- Dağların Havası (Osmanlıca, 1925)
- Güneşi İçenlerin Türküsü (1928)
- 835 Satır (1929)
- Jokond ile Si-Ya-U (1929)
- Varan 3 (1930)
- 1 + 1 = 1 (1930)
- Sesini Kaybeden Şehir (1931)
- Gece Gelen Telgraf (1932)
- Benerci Kendini Niçin Öldürdü? (1932)
- Bir Ölü Evi yahut Merhumun Hanesi (1932)
- Kafatası (1932)
- Orman Cücelerinin Sergüzeşti (1932)
- Unutulan Adam (1934)
- Portreler (1935)
- Taranta Babu’ya Mektuplar (1935)
- Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı (1936)
- İt Ürür Kervan Yürür (1936, Orhan Selim adıyla)
- Milli Gurur (1936)
- Sovyet Demokrasisi (1936)
- Alman Faşizmi ve Irkçılığı (1936)
- Kurtuluş Savaşı Destanı (1937)
- Yeşil Elmalar (1938)
- La Fontaine’den Masallar (1949)
Ölümünden sonra yayımlananlar
- Saat 21-22 Şiirleri (1965)
- Enayi (1965)
- Ferhad ile Şirin (1965)
- İnek (1965)
- İstasyon (1965)
- Kan Konuşmaz (1965)
- Şu 1941 Yılında (1965)
- Yolcu (1965)
- Yaşamak Hakkı (1966)
- Dört Hapishaneden (1966)
- Bu Bir Rüyadır (1966)
- Ocak Başında (1966)
- Rubailer (1966)
- Sabahat (1966)
- Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim (1966)
- Memleketimden İnsan Manzaraları (1966-1967)
- Allah Rahatlık Versin (1967)
- Evler Yıkılınca (1967)
- İnsanlık Ölmedi ya (1967)
- Yusuf ile Menofis (1967)
- Cezaevinden Memet Fuat’a Mektuplar (1967)
- Kemal Tahir’e Mapushaneden Mektuplar (1968)
- Kuvâyi Milliye (1968)
- Sevdalı Bulut (1968)
- Yeni Şiirler 1951-1959 (1969)
- Son Şiirleri 1959-1961 (1969)
- Bursa Cezaevinden Vâ’Nû’lara Mektuplar (1970)
- İlk Şiirleri 1913-1927 (1971)
- Demokles’in Kılıcı (1974)
- Faşizm Sınıflar ve Emperyalizm (1975)
- Nâzım ile Piraye (1975)
- Aydınlıkçı Yazar Aydınlıkçı Şair (1976)
- Yazılar (1976)
- İvan İvanoviç Var mıydı Yok muydu? (1985)
- Çeviri Hikâyeler (1987)
- Her Şeye Rağmen (1990)
- Kadınların İsyanı (1990)
- Kör Padişah (1990)
- Tartüf-59 (1990)
- Yalancı Tanık (1990)
- Hikâyeler (1991)
- Konuşmalar (1991)
- Masallar (1991)
- Sanat, Edebiyat, Kültür, Dil (1991)
- Yatar Bursa Kalesinde (1991)
- Yazılar 1924-1934 (1991)
- Yazılar 1935 (1991)
- Yazılar 1936 (1991)
- Yazılar 1937-1962 (1991)
- Piraye’ye Mektuplar 1 (1998)
- Piraye’ye Mektuplar 2 (1998)
- Sanat ve Edebiyat Üstüne (1998)
- Nâzım Hikmet Şarkıları (2001)
- Bizim Radyoda Nâzım Hikmet (2002)
- Bütün Şiirleri (2007)
- Henüz Vakit Varken Gülüm (seçme şiirler, 2008)
- Öteki Defterler (2008)
- Çankırıdan Piraye’ye Mektuplar (2010)
- Büyük İnsanlık (kendi sesinden şiirler, 2011)
- “Nâzım’ın Cep Defterlerinde Kavga, Aşk ve Şiir Notları (1937 – 1942) (2017)”
Senaryo: Mümtaz Osman adıyla:
- Karım Beni Aldatırsa,
- Fena Yol,
- Söz Bir Allah Bir,
- Cici Berber,
- Milyon Avcıları,
- Aysel Bataklı Damın Kızı,
- Leblebici Horhor Ağa,
- Kıskanç.
Ercüment Er adıyla:
- Kızılırmak Karakoyun.
- Yönetmen:
- Düğün Gecesi-Kanlı Nigar (kısa film),
- İstanbul Senfonisi (kısa film),
- Bursa Senfonisi (kısa film),
- Cici Berber (Muhsin Ertuğrul ile),
- Güneşe Doğru (1937).
Bestelenmiş Şiirleri
- Ahmet Kaya, Aynı Daldaydık
- Ahmet Kaya, Şeyh Bedrettin
- Ruhi Su, Masalların Masalı
- Ruhi Su, Onlar Ki
- Ruhi Su, Kadınlarımız
- Zülfü Livaneli, Karlı Kayın Ormanı
- Zülfü Livaneli, Bulut Mu Olsam
- Zülfü Livaneli, Kız Çocuğu
- Zülfü Livaneli, Hoşçakal Kardeşim Deniz
- Zülfü Livaneli, Saat Dört Yoksun
- Zülfü Livaneli, Vapur
- Zülfü Livaneli, Memetçik Memet
- Cem Karaca, Şeyh Bedrettin Destanı
- Cem Karaca, Çok Yorgunum (Mavi Liman şiirinden uyarlama)
- Cem Karaca, Ceviz Ağacı
- Cem Karaca, Herkes Gibi
- Cem Karaca, Hoşgeldin Kadınım
- Cem Karaca, Memleketim
- Cem Karaca, Hasret ( Davet şiirinden alınmıştır.)
- Cem Karaca, Kerem Gibi
- Esin Afşar, Tahir ile Zühre Meselesi
- Onur Akın, Seviyorum Seni
- Onur Akın, Sev Bakalım
- Edip Akbayram, Güzel Günler Göreceğiz
- Edip Akbayram, Korkuyorlar
- Edip Akbayram, Gidenlerin Türküsü
- İlkay Akkaya, Beyazıt Meydanı
- Mesud Cemil, Kanatları Gümüş Yavru Bir Kuş
- Ezginin Günlüğü, Seni Düşünmek Güzel Şey
- Ezginin Günlüğü, Japon Balıkçısı
- Yeni Türkü, Mapushane Kapısı
- Yeni Türkü, Sen
- Yeni Türkü, Öldükten sonra
- Grup Yorum, Bu Memleket Bizim
- Grup Yorum, Ben Bir Asker Kaçağıyam
- Grup Yorum, İnsanların İçindeyim
- Grup Yorum, Veda
- Grup Baran, Salkım Söğüt
- Grup Baran, Güneşi İçenlerin Türküsü
- İlhan İrem, Hoşgeldin Kadınım
- Hakan Yeşilyurt, Piraye (Piraye İçin Yazılmış Saat 21-22 Şiirleri kitabındaki 6 Ekim 1945 tarihli şiirden uyarlama)
- Hüsnü Arkan, Bor Oteli
- Sümeyra Çakır, Hürriyet Kavgası
- Ahmet Aslan, Geberiyorum
- Fikret Kızılok, Akın Var
Nazım Hikmet’i 9 Ağustos 1962 tarihinde yazdığı şiiriyle anıyoruz.
AÇLIK ORDUSU YÜRÜYOR
Açlık ordusu yürüyor
yürüyor ekmeğe doymak için
ete doymak için
kitaba doymak için
hürriyete doymak için.
Yürüyor köprüler geçerek kıldan ince kılıçtan keskin
yürüyor demir kapıları yırtıp kale duvarlarını yıkarak
yürüyor ayakları kan içinde.
Açlık ordusu yürüyor
adımları gök gürültüsü
türküleri ateşten
bayrağında umut
umutların umudu bayrağında.
Açlık ordusu yürüyor
şehirleri omuzlarında taşıyıp
daracık sokakları karanlık evleriyle şehirleri
fabrika bacalarını
paydostan sonralarının tükenmez yorgunluğunu taşıyarak.
Açlık ordusu yürüyor
ayı ini köyleri ardınca çekip götürüp
ve topraksızlıktan ölenleri bu koskoca toprakta.
Açlık ordusu yürüyor
yürüyor ekmeksizleri ekmeğe doyurmak için
hürriyetsizleri hürriyete doyurmak için açlık ordusu yürüyor
yürüyor ayakları kan içinde.
—————————–
[1] Memet Fuat, Nazım Hikmet’in Yaşam Öyküsü (Bianet, 02.06.2001)
[2] Mariya Leontiç (Nazım Hikmet’in hayatı ve şiirleri, 2012)
[3] Nazım Hikmet resmen Türk vatandaşı (Radikal Gazetesi, 20.01.2009)
[4] Mariya Leontiç, Nazım Hikmet’in hayatı ve şiirleri (Kara Zambak Dergisi, Sonbahar 2017, sayı 4)
[5] Nazım Hikmet ve sanat anlayışı üzerine detaylı bilgiler, (edebiyatdenizi.com 26 Ocak 2018)
[6] tr.wikipedia.org/wiki/Nâzım Hikmet