Terzi Serap | Mustafa Söylemez
Telefon uzun süre çaldı.
Ali Ünsan yerinde kirmen gibi yüz seksen derece döndü. Telefona mesaj sesi
gelince aldı, baktı. Bu aylardır kendisini oyalayan Terzi Serap’tı. Neden
aramıştı. Hayret etti. Bu saatte hiç aramazdı. Ne olmuştu? Zaten oldukça
gizemli, çözülmesi zor bir kadındı. Bitmez tükenmez sorunları olduğu gibi,
fırsat buldukça yeni sorunları üretmek de üstüne yoktu. Üç kez aramıştı. Bu kez
kendisi dönüş yaptı. Terzi Serap karşısındaydı.
‘’Köprüyü geçtim. Minibüsteyim. Minibüsçü
kitabını gösterinde seni tanıdı, evini biliyor. Hemen, çabucak aşağı in; beni
karşıla!’’ Sesi tatlı sertti. Emir ve talimatlar büyük yerden gelmişti. Oldukça
şaşırdı, bu sürprize inanamadı.
‘’Gerçekten mi, dün geleceğini neden haber
vermedin? Sana hazırlıklar yapardım. Özel yemek hazırlardım.’’Kadın gülümsedi
ve telefonu kapattı.
Ortalığı hızla kısmen toparladı. Aşağıya
inmeyi düşünmedi. Kitaplarını köşelere istif etti. Üzerine hızla bir tişört
giydi. Ocağa çay suyu koydu. Sabah henüz erkendi, öyle ya özel konuk kahvaltı
isteyebilirdi. Belki de yine kendisine espri yapmış, gelmeyecekti. Evin üç
yanını çevreleyen ve anayolu bütünlüğüyle gören evinin balkonunu turladı. Üç
araç geçti. Ne Serap çıktı, ne de başka bir kadın?
Mutfağa hızla gitti. Kaynayan
çayı demledi. Üzerini örttü. Demliğin hülbüğüne kâğıt tıpa yaptı ve
yerleştirdi.
Yeniden balkona çıktı. Terzi
Serap durakta inmiş yürüyor, kimseye sormadan evine geliyordu. Üçüncü katta
çıkmakta olan Terzi Serap kapıyı açık görünce sevindi.
‘’Beni kapıda karşılaman ne kadar da
çok güzelmiş. Hiç olmazsa kapını çaldırıp, kapında beni hiç bekletmedin.’’
Elinde iki poşet olan Terzi Serap,
onları nereye koyacağını bir an için bilemedi. Evindeymişçesine içeri yürüdü.
Ali Ünsan sarıldı, özlemle boynunu, dudaklarını, gerdanını defalarca öptü.
Terzi Serap ‘’Terledim şu terimi yıkayım,’’ diye koşarcasına lavaboya gitti.
Onu izleyen Ali Ünsan hemen temiz bir havlu verdi. Yüzünü kurulayan Terzi Serap
dosdoğru yatak odasına girdi.
‘’Burası neden bu kadar dağınık,
neden hiç toparlamıyorsun?’’ Yeniden oturma odasına yönelen Terzi Serap’ı
kucaklayan Ali Ünsan onun çok beğendiği sırtını öpmeye başladı. Kadın baldırına
değen sert organı avuçladı, elinde sıktı.
‘’Ne kadar da sertmiş. Beni
şaşırttın.’’
‘’Beraber olacak mıyız,
sevgilim.’’Dedi, büyük yazar.
‘’Bunu sonra düşünürüz.’’
‘’Aşkım sonrası olamaz, bu boşalırsa
bir daha beraber olamayız.’’ deyince kadın küçük odada soyunmaya başladı.
‘’Canın yanarsa söyle aşkım.’’
‘’Uzun zamandır, kimseyle beraber
olmadım. Çok daralmış.’’ Kadın bir ara kaçınmak ister gibi yaptı.
‘’Ne oldu? Hamile kalmaktan mı
korkuyorsun?’’
‘’Hayır, ben bağlıyım, gebe kalamam.
Öyle bir korkum yok.’’ Kadın ona birkaç hediye getirmişti. Birisi Kula
İncirinden yapılmış özel bir incir reçeliydi. Karides salatası, kokoreç ve el
yapımı bazlama, bir boy havlusu, bir de tişört getirmişti. Kadın zaten çok da
zengin değildi. Daha ne getirebilirdi ki?
Kadın masada hazır Vakıflı
Vermutu’na buz parçaları koydu. Demek ki içecekti.
Benim bir porselen biblomu
yaptığı söylemiştin. Onun fotosunu atmıştın. Bunun üzerine adamla birlikte bir
kat daha yüksek çatı katına çıktılar. Terzi Serap çatı katı ana kapısında güzel
bir manken pozu verdi. Fotoyu aşağıdan merdivenlerden çeken Ali Ünsan onu
uçmakta olan bir melek gibi göstermeyi başardı. Ali Ünsan bu pozlardan yirmi
kadar çekti. Arka fonda Akdeniz, kimi kez de Amanoslar olmak üzere yüze yakın
fotoğraflar çekildi. Ali Ünsan yerli ve yabancı para desteleri olan kasasını
açtı. Küçücük ceviz ağacı kutusundan bibloyu çıkardı. Terzi Serap bu bibloyu
görünce çok sevindi. Birbirlerine sarılmış bir durumda yeniden alt kata
indiler. Terzi Serap bibloyu masaya koydu. Şelfi çekti. Adam kadına sarıldı.
Kadın dudaklarıyla onun dudaklarını ağzına doldurmaya çalıştı. Sonra kadın
adamın dilini emmeye başladı. Kadın birden ellerini adama uzattığında şaşırtıcı
sertliğini gördü. Birlikte birbirlerine özlemle sarılmış olarak bu sefer büyük
odaya gittiler.
Kadın kısa sürede iş
biter diye düşünmekteyken hiç de öyle olmadı. Ali Ünsan ustaydı ve usta kazanmıştı.
Kadıncağız baygın bir durumda yatağa yığıldı.
Kahvelerini
içtiler. Terzi Serap fallarda bakıldıktan sonra:
‘’Ben on
dakikalığına gelmiştim. Beş saat olmuş. Taksi çağır da gideyim.’’ Ali Ünsan
yukarı çıktı. Kasasından iki bin dolar aldı. Aşağı indi. Terzi Serap ayağa
kalkmıştı, sanki boyu bir karış uzamış gibiydi. Ali Ünsan kadının giydiği
şalvarın cebine parayı koymak istedi. Eli Terzi Serap’ın çıplak etine değildi.
Kadın parayı aldı, masanın üzerine koydu.
‘’Sevgilim şimdi bu
paranı alamam. Evlilik konusunda en az bir ay düşünmemiz, farklılıklarımıza
alışacağımız bir iklim oluşturmamız gerek. Anlaşamadığımız halde de sana borçlu
kalmak istemem. Beni iyi hatırlaman gerektiği gibi, ben zaten özünde iyi ve
dürüstüm. Bana hediye ettiğin şu porselen biblo benim için insan ömrü kadar
anlamlıdır.’’ Kadın kapıdan çıktı, bir daha öpüştüler, araba gelmişti. Terzi
Serap gittikten sonra Ali Ünsan’a bir hüzün çöktü.
Masa üzerinde bir
kavanoz Kula İnciri reçeli kendisine sıcak bakmaktaydı. İyi bir soğuk banyo
yaptı. Kurulandı, her zaman ki yerine oturdu. Sonra kavanozu güçlükle açtı. Üç
tane yedi. Geri kalanını dolaba koymak
için, tabağa boşalttığında alt kısmında dürülmüş bükümlü bir mektup çıktı.
‘’Benim bu mektubumu bulduğunda
Kula İncirlerinden yemiş olmalısın. Bu kavanozu çok istiyordun. Kızıma bu
kavanozu senin doğum gününde teslim almanı sağlamasını istemiştim. Tek bir
incir yemiş olsan bile en geç dört dakikalık ömrün kalmış demektir. Benim
kemiklerim, bu yazıyı okuduğun zamanlarda toprağın altında, etlerim ise mezar
böcekleri tarafından tüketilmiş olacak. Ben kızımın katil olmasını önlemek için
intihar ettim. Kendim katil olsaydım. Kızım toplumda utanç içinde
yaşayacaktı.’’
Ali Ünsan bağırıp çağırmaya
başladı. Duyulmamış küfürler etti. Acil ambülâns istedi. Hastane kapısı önünde
ömrü bitti, son soluğunu verdi. Artık kimse ona bir şey soramayacaktı.