Pın(a)rtemis’e Notlar/10 | Gökhan Barış Pekşen
Balat/Mayıs 2019
Sonra bir şey olur
Ve aniden rengi değişir yarınların..
Düşünülmesi,
ağıza alınması bile çok güzel olan,
en güzel hayal..
”Senin bir yüzün var yansıyan görüyor musun ne kadar normal ” diye kendi kendini cevaplar bir adam gece yarısı..
Acıyı hissetmez.
bir delinin alışkanlığıdır acı o yüzden aklı yitip gitmiştir,
çok eski zamanlarda açık bir pencereden kaçan
mor renkli bir kuş gibi sarılır antik gecenin içinde adam yalın ayak..
Nasıl bir çelişkisin sen ey aşk,
beynimde döndürüyorsun dünyayı..
Böylesi ilk kez ve son olmalı..
Haziran/Olympos 2019
Aslında, gerçektir belki,
reddetmeye çabaladığım tüm acılar..
Bilemiyorum..
Anlayacağın küçüklükten yaralıyım ben…
Yani anlayacağın,
Neyse..
Temmuz/Fenerbahçe 2020
İşte bu, yalnızlığıma süreceğim bir merhem olacak..
Yoktun çünkü gece yarıları,
konuşacak kimse yoktu..
Sanki içinde bulunduğum odaya ”hiçliği arayan bir adam” gibi konmuştum..
Sanki, ”Al sana, merak içinde aradığın hiçlik bu..
Yaşa onu.” denmişti..
Acı çekiyordum büsbütün..
Bir yatak vardı gerçi,
yapayalnız bir yatak..
Bir de lavabo vardı, kusarcasına ayıldığım ve ağladığım elimi ağzımın üzerine bastıra bastıra..
Bu odanın dışına çıkmak isteyişimin son bulduğu an işte o andı.. Senin olduğum her yerin bir olduğunu anladığım o an..
Ünalan/Ağustos 2020
Onun için değerli olan bir şeyi örnek vererek söylemeliyim
”Seni Pazar Günü Gibi Seviyorum”.
Çünkü sen onun Pazar günüsün,
Yaşadıkça anlayabileceği o güneşsin sen,
küçük bir kare masanın üzerinde duran 35’lik bir rakısındır ve boylu boyunca mavidir Tanrımız..
Burgazada/Eylül 2020
Virginia Woolf, Agatha Christie, Nilgün Marmara ve Slyvia Plath ile yattım, şöyle bir gerçek var ki Plath parmaklarını gerçekten çok iyi kullanıyor. .
Her okuduğum kitabı yırtıyorum..
Arkamda iz kalsın istemiyorum insanlara..
O kadar farklı bir dünyada yaşıyorum ki;
Özgürlük bu olsa gerek,
o kadar kadın tanıdık ve bedenimizi paylaştık, hiçbiri bir parça bedenimden koparıp da gitmedi, sonra insan üzülüyor, nasıl bu kadar aptal katiller olabiliyorlarken ruhumuzu parçalıyor ve alıp mideye indirebiliyorlar..
Ruh, sanırım bir yatak odası takımı, sadece başkaları mutlu olsun diye Tanrı tarafından satılmış..
Hayatımda en güzel sarıldığım kadındın sen,
fakat bir kadını nasıl sevmem gerektiğini bilmiyordum..
Moda/Ekim 2020
Biliyor musun bazen düşünüyorum..
Acaba Monrovia’daki çocuklar tanısaydı beni üzülürler miydi halime?
İnsanlık dünyasının Çad’ıyım ben..
Çad için Afrika’nın ölü kalbi derler..
Ben de insanlık için öyleyim..
Bir dostum çok eskiden şöyle fısıldamıştı kulağıma ”İsa, Allah’ın Peygamberi olmadan önce, Meryem’in yavrusuydu.” diye.
Peki ben, ben kimin nesiyim!
İnsanlar bana neden böyle bakıyor bunu bilmiyorum..
Eğer Ortaçağ’ da yaşasaydık vebalı olduğumu düşünürdüm ama değilim..
Hem biz 21.yüzyıldayız, zaman yaralara merhem de ben yaşlanıyorum..
Ünalan/Kasım 2020
Bana yazdıklarını okuyorum bu gece tekrar,
sıra senin çünkü..
Bir gece Charles Bukowski’nin, Factotum romanını
Diğer gece senin bana yazdıklarını..
O kitapta Henry Chinaski’nin dediği gibi,
“Hayata mutlu olmaya gelmediğini kabul ettiğinde mutlu olmaya başlıyorsun.”
Neredeyse her cumartesi akşamı yazarım,
evime gelip güzel bir sofra hazırlarım kendime, 6 – 7 bira alırım tekelden ve sana dair ne varsa bildiğim, yaşadığım dökerim onları ortaya, döktükçe ruhum genişler ve yanına uzanırım ilk kez gibi, olası bir intihar süsü verir gibi gidecek olursan diye..
Bu aralar sıkça bana yazdıklarını okuyorum,
ev oldukça soğuk ve arada sigaranın külü yere düşüyor ama ateşi parmak uçlarımda,
iyiyim yani
ilk kez bu denli..
Tuz, gece ve kara kedi..
Buydu bana yazdığın şiir yazdığın tastamam..
Bu kez ben okuyacağım bana yazdığını!
Evden hep sağ ayağımla çıkmak gibiydi seni sevmek,
Kalbimi her incittiklerinde
Asla oraya ait olmayacağımı bildiğim halde
Mavi mozaikleri olan ve
daima rutubeti genzi yakan o kiliseye saklanıp
ağlamak gibiydi…
Seni sevmek, rehavetli bir yaz öğleden sonrası
Balık pazarında içilen iki kadeh buzlu rakı…
Hatırlıyor musun,
Bir gece bir kara kedi nasıl da yalayıp geçirmişti bütün yaralarımızı? Biz sanki o geceden önce hiç yaşamamıştık…
Sitem ediyorsun ya bana bazen
beni yokluğumla cezalandırmaya içiyorsun ya…
Tuz denize küsebilir mi hiç,
Ay geceye darılabilir mi?
Senin yüzünün hatrına dönüyor benim dünyam sevgilim
Ölüp ölüp dirildiklerimize sayıyorum bu ayrılık saatlerini..
Ne zaman sana dair yazacak olsam
aç bir kertenkele kalemimi kemirmeye başlıyor
Daha önce keşfedilmemiş bir mısır tapınağının kapısında beklerken lanetinden korkan genç bir arkeolog gibi tedirgin içim…
Belki saklamalıyım adını kendimden bile
unutmalıyım seni neden böylesine sevdiğimi…
Belki de seni sevmek,
eski çağlardan kalma
Kırık bir çömlek gibi
dokunulması yasak bir şey olmalı!
Ünalan/Aralık2020
Ve onun ruhu vadideki o yalnız zambak olmaktan vazgeçeli yıllar olmuştu –
Artık o dar ağacına tek başına yürümeyecekti..
Ve ölüm gözlerimden bilmediğim bir gezegene kayarken sevmiştim seni..
Son sözleriydi bu,
ana rahmine batırılmış yüzüne son kez bakarken aynadaki kadının yüzü, adama dönüktü..
Ünalan/ Ocak 2020
Bize bir masa ayır Yanakimu
Aleksandra’mla benim için bir masa…
Üstü çiçeksiz,
örtüsü gazeteden
şarabı aşktan
hem hülyadan..
Sait Faik Abasıyanık/Şubat 2020
– Gökhan Barış Pekşen
– Pın(a)rtemis’e Notlar/10
– 06052020