Selah Özakın’ın Bitmeyen Yolculuğu | Adil Okay
“az sonra uyanacaktır savaş / tan yerinin uzağında / atılacaktır ilk mermi / çocuk mahmurluğuna / keşke oralarda / gün hiç ağarmasa…” (Selah Özakın)
Şair, fotoğrafçı ve her daim muhalif aydınlarımızdan Selah Özakın’ı geç tanıdığım için üzgünüm. Onunla yolum İHD’nin her hafta Galatasaray Meydanı’nda, Cumartesi Anneleri için düzenlediği oturumlarda kesişti. Sonra Politik mahpuslarla dayanışmak amacıyla hazırladığımız “Fotoğraf Köprüsü” adlı sergide / kitapta buluştuk. Sonra dönem dönem fotoğraf kareleri ile mısraları yoluma çıktı. Kâh hüzünlendirdi beni, kâh coşturdu. Öyle ya onun kaleminin yazmadığı ve objektifinin anda dondurmadığı tema neredeyse yoktu. Yolculuk, emek, kadın, çocuk, savaş / barış, umut ve tabi aşk.
Önce onun Cumartesi Anneleri için yazdığı şiir dikkatimi çekti.
“annelerin Günü
gün kara
ama hasretim bak
az sonra gelen gün
senin hasretine ağaracak
bu gelen gün
bu cumartesi
yine
bir kez daha
akasya salkımlarını değil
kayıp evlatlarını ağırlayacak…”
Sonra çektiği fotoğrafların takipçisi oldum.
Onun mısraları gibi fotoğrafları da imge yüklüydü.
Selah Özakın’la en son geçen yıl karşılaştık. Yeni şiir kitaplarının tanıtım toplantısında onu kutlayan, imza isteyen kuyrukta ben de vardım. Ona yakışan bir kalabalık vardı İstanbul Divriği Kültür Merkezi’nde. Aynı mekanda açtığımız, organizasyonunu benim de içinde yer aldığım Görülmüştür Kolektifi’nin yaptığı “Duvarları Delen Çizgiler adlı sergi vardı.
Özakın imza gününde uzun güzel bir sunum yaptı. Sonra kitaplarını imzaladı. “Yolcudan yolcuya ile Günaydın Şiirleri” adlı iki kitabı Ayışığı Kitaplığı tarafından yayınlanmıştı. Onları alıp imzalattım. Bir de armağanı vardı bana: Renk Cümbüşü. Selah Özakın Şiir ve desenlerden oluşan bu kitabı ressam Firüz Kutal ile birlikte hazırlamıştı. İki sanat disiplini bir araya gelmiş, metaforlar derinlik kazanmıştı.
Renk Gümbürtüsü’nde arka kapakta da şöyle yazıyordu:
“Sözlerde insanın yüzüne bir avuç Akdeniz çarpıyor. Varoluşçu bir karmaşanın içindeyken şiir, çizgide boğuluyor balık. ‘Hay gününüz aydın olsun hepinizin e mi?’ derken bir yüzün üzerinde bin bir çeşit insan sabahı bekliyor.
Şiirlerle çizgilerin buluştuğu noktada, ne şiir çizgiyi aydınlatıyor ne de çizgi sözü açıklıyor. İki iyi dost gibi birbirini tamamlıyor şiirin sözüyle çizginin yüzü. O yüz ki ya bir yol oluyor ya da bir ada… Ya kapatılmış bir maden girişi ya tarifesiz sefere çıkmış bir geminin denizi… 1 Mayıs’ta ölenlerin mezarı değil midir zaten her 1 Mayıs’ta yüzümüz?
Bu bin bir surat, bu herhangi bir disiplinde kendine yer bulamayacak bir kitap.
Galiba bir gökkuşağı. Yok yok, düpedüz bir RENK GÜMBÜRTÜSÜ…”
Bana imzaladığı kitaplardan da tadımlık bir parça seçtim.
“sabah aklı
adı bildik çocuklar çalsın kapınızı
öpüşmeyi kafasına koymuş günlerin habercisi
kahkahalar
coşkular
ben de seslensem hepinize
uyandırsam
çalar saat yerine
yanağınızı okşar gibi
‘gün güzel olacak’ desem
haklı çıksam…”
Tabi aşka da teğet geçmemiş, aşkı ihmal etmemiş Selah Özakın:
“Bohçaçı
sessizliği sise sarmış sabah
gece
usulca toplayıp gizli utançlarını
damarlarına aşk yürüyen
aşikâr güne terk ediyor meydanı
sakın unutma dünden kalan sevdanı
unutma
bohçasında
taze aşklarıyla kapını çalacak günaydını…”
Devamını keşfetmek, Selah Özakın’ı yakından tanımak, onun imgeleriyle, şiir ve fotoğraflarıyla yolculuğa çıkmak okurlara, şiir ve fotoğraf severlere kalıyor.
Bu gün itibariyle 75 yaşında olan Selah ağabeye tabiat uzun ömür versin, sağlıklı yıllar bahşetsin.
Sonsöz yine Selah ağabeyden olsun:
“harcı yılgınlıkla karılmış bütün karanlık duvarları yıkın.”
23/03/2020
Adil Okay
okayadil@hotmail.com
…
Selah Özakın’ın kısa biyografisi:
“Selah Özakın. 1945 yılında Adana’da doğdu ve daha kundaktayken ayrılmış oldukları kenti, 1971’de, 12 Mart döneminde, öğretmenlik yaptığı Gaziantep’in Kilis ilçesinden, gözaltına alınıp götürüldüğü zaman gördü ilk kez. O da gözaltında tutulduğu tugayın penceresinden!…
Hemen ardından, Kilis’ten, Ordu’nun Fatsa İlçesine sürülen Özakın, burada çalıştığı beş yıl içerisinde eşi ve arkadaşlarıyla kurmuş oldukları TÖB-DER şubesi bünyesinde, tiyatro çalışmaları yapmanın yanı sıra çıkardıkları bültende, dönemin siyasi çalkantılarına muhalefet eden yazılar yazmış, şimdi hayatta olmayan, 12 Eylül darbesi sırasında belediye başkanı ve Özakın’ın yakın dostu olan Fikri Sönmez ile kurdukları Halkevi’nde kültürel faaliyetlerini köylere kadar taşımışlardır.
Yazmaya, yine çok okuyan ve yazdığı şiirde geçen, “kıralım demir kapıları” dizesi yüzünden okul müdürünün annesini çağırıp uyardığı abisine duyduğu hayranlık nedeniyle, ilkokulda başlamıştır.
12 Eylül darbesi de, kapısını sayısız kez çalmış ve Selimiye Kışlası’ında defalarca ağırladıktan sonra, kendisini Afyon ilinin Bolvadin ilçesine sürmüş, böylece yüksek okul dahil, çeşitli kademe ve okullarda çalışmış olan Özakın’ın okul öğretmenliğinden istifa etmesi sağlanmıştır.
2002 yılından sonra, bütünüyle yazmaya yoğunlaşan Özakın, yaşadıklarının oluşturduğu tortuyu, anlatılar, öyküler, şiirler ve romanla, yeni kuşaklara aktarma çabasındadır.”
(Kaynak: izmirizmir.net )