Karışık Adres | Ömür Balcı
Sevdiceğim,
dertleşmeyeli aylar oldu. Kışla türküleri gibi;solumaya doyamadığım nefeslerle,
döşeklere tutsaktı bedenim…
Nehire hanım: ” Kefeni yırttın” diye kükrerken biliyordum ki ölüm
meleği, sararmış arka bahçelerimde, kestirme bir yol arıyordu!
Erdağ’ ım ,yiğidim; omuzuna baş koyamadığım, parmağıma yüzüğünü takamadığım
gönül sözlüm!…
Bugün, seni cepheye uğurlayışımın kırk dokuzuncu yıl dönümü…Anılar dün gibi
canlı, acılar yürekte kanrevan…
Selvi boylum, mağrur bakışlım!…
Her adımda sana özgü sektirerek dönüşün ısıtıyor düşlerimi…
Ölüm şarabını içerken, ışık hızıyla mı vardın menzile? Gözlerinden pembe bir
bulut gibi geçti mi sevdalın?Yüzlerce kez yazdım gönlüme ölüm ânını ve binlerce
kez mümkünsüzü aşıp kavuştum sana…Aylar yılları, yıllar acıları kovaladı ve
senden başkasına yar diyemedim!Hâlâ içimin sıcağında yanık tenin, uzun ince
ellerin. “Yârim, berzahı mesken mi tuttun,gördün hûrileri beni
unuttun…”
Az önce, nöbetçi Sosyal Hizmet Uzmanı Ayşe Hanım ilaçlarımı verdi. Ona uyuma
sözü verdim. Günün ilk ışıklarıyla buluşmak umuduyla!
27 Aralık 2002
Günaydın
ruhumun yakışığı!
Sensiz bir düşüm, güne göz aralayışım olmadı hiç…Sen de toprağın mis kokulu
buram buram rüyalarında beni sarıyor musun?
Bugün huzurevinde genel sağlık kontrollerimiz yapılacak. Koridorlardaki
koşuşturma, hazırlıkların tamamlanmakta olduğunu gösteriyor.Yazışma anına kadar
özlemle…
Can! saat ondokuz. Çok yoğun bir gün geçirdim. Sağlığımın iyi olduğunu,
bedenimin yükünü kalbimin yıllarca taşıyabileceğini söylediler…Gülüyorsun
değil mi? Haklısın, çook yorgunum …Sana kavuşmama az kaldı…Bir, bilemedin
iki.
Bugün haftalık Ata ziyareti günüydü. Torunlarla, geçmişle geleceği
buluşturduk…Küçük Râyiha ‘nın Ali ağabeyine yarım telaffuzuyla Ayi ( Ali) abi
diye seşlenişi öldürüyor beni. Hele Ali’nin o bal rengi gözleri ! Senin
gözlerine mi benziyor ne…Sahi senin gözlerin ne renkti?
Râyiha ve Ali, ebeveynlerini kazada kaybedip aile parçalanınca, irili – ufaklı
dokuz çocuk ,yuvalarda ayrılık anıları biriktirmeye başlamışlar…Diğer iki
kardeş Arzu ve beş yaş küçüğü Umut, başka bir dramın zorunlu oyuncularıydı.
Genç kızlğa henüz adım atan Arzu, üzerindeki şık kıyafetin, Umut’un sünnet
düğününde alındığını belirtirken, gözyaşlarını içine akıtıyordu. Babalarının
kumar tutkusu yüzünden, varsıl yaşantılarının çaresiz seyircisi olmuş,
anılarını parçalanmış yaşantılarına taşımışlardı…Zamanından evvel ,yetişkin
maskelerin arkasında çocukluğunu avutuyordu Arzu… Bir koluyla , çığlıklarını
susturmuş kardeşi Umut’u, diğer koluyla akciğer kanserinden ölen annesinin
ördüğü özgün bebeği sarışı, bu günümün içimi acıtan gönül fotoğrafı oldu !…
Yorgunum, sevdaya atılan gönül imzam!Yüreğim, bedenimden de yorgun…
Saat yirmibir kırkbeş, düşleri paylaşmak arzusuyla…
28 Aralık 2002
Günaydın,
ömür boyu süren yeminim.
Sen ışığa ulaştın, hatta ışıksın… Karanlığın karabasan korkusunu nereden
bileceksin!
Zaman kaygın da yok, çiçeği burnunda fidansın. Benimse gönlüm genç. Bel
ağrılarım ve tüm bedenimi yılan gibi sokan yel; kırbaçlı, psikopat ruhlu düşman
yanıbaşımda. Ülserim, ihanet eden dostlar gibi yüreğime bitişik! Gözlerim,
düşleri bile sisli görüyor artık…
Gönül hasretim, Erdağ ‘ım,
diyorlar ki ölümden öte herkes otuzbeşinde olacakmış…Doğru mu ?
Can dostum, bir gün kaldı o sihirli kapıdan geçmeme. Hazırlanmalıyım…Yarın
psikolog oğlumun , sürpriz doğum günü partisinde, en büyük sürprizi ben
yaşatacağım .Sahnede hayatımın dansını ederken parmaklarımın ucuna basa basa
sana geleceğim…Bugün, zemheride bahardan çalıntı bir gün. Güneydoğunun hüzün
kokan dağlarını duman efsunu sarmış, kardelenler duâ gibi açmış…
Bu kaçıncı yazıt bilmiyorum!Ses ver gayrı, ömrümün muhabbet türküsü …
ERDAĞ
EREN
GÖNÜL DERGÂHI MAHALLESİ
SON DURAK SOKAK NO: 35
SINIR ÖTESİ
Senin yakınında, yattığın toprakların kokusunu soluyarak yaşamak şifa oldu iliklerime…Bu
toprakların mistik dokusunu, soğuktan korunaklı, içine kapanmış bir yürek gibi
sancılı taş binalarını, anlattığın gibi buldum. İnan, ruhunla – ruhum arasında
bir med- cezir, bir tûfan yaşıyorum…Yürek çarpıntın taa derinimde ve seni her
zamankinden de çok seviyorum…
29 Aralık 2002
Sahah:
03…
Aydınlığım, gönlümün biriciği!…Yaşanacak rastgele bir gün gibi, zamanı
uykuyla tüketmek istemiyorum. Huzurevinde çıt yok. Kapı aralığından salona ve
tüm loş köşelere sinsi bir veda sessizliği yayılıyor…Özel odada kaldığım
halde, lambayı yakarak büyüyü bozmaktan çekiniyorum. El fenerimin cılız
ışığıyla idare ediyorum…
Bugün huzurevinde 73.doğum günü kutlaması ve sonsuza uğurlanış törenleri
yapılacak. Sevgili psikoloğum Ender, kızını sana vermeye hazırlanan bir baba
gibi beni , ellerimden tutarak hayatımın dansı için sahneye alacak…
Dün gece misler gibi yıkandım. Rolonumu ve vücut losyonumu sürdüm,saçlarımı
sardım …Son günün en beğenileni ben olmalıyım…
Kendi kendimle oynadığım oyuna Ender oğlum da sessizce katılıyor
biliyorum…Postaya atması için ona verdiğim mektupları saklıyor. Israrla
verdiğim posta parasıyla, pembe yalanlar uydurarak bana çiçekler alıyor…
Ender, galiba sana benziyor canım!…Offf, seni sisler altında hatırlamaya
dayanamıyorum…
Yorgun gözlerimi uyku ele geçirdi. İzninle!Kahvaltıya kadar uyuyup sonra da
huzurevi çalışanları ve sakinlerine nezaket ziyaretine gideceğim…
Karasevdam! Sana aşkım demeye dilim varmıyor. Çünkü, samimiyetsizce; moda
olduğu üzre, herkesin her fırsatta kullandığı, eskittiği, yok ettiği duygu
yoksunluğunun adı oldu a ş k…Çıkar için yanyana gelişlere,ikiyüzlü birlikte
oluşlara fedâ edilen.kavram…Söylemlerde yücelttiğimiz, ilişkilerde
riyâkârlıklara kurban verilen…İçi boşaltılarak, özünden başka her şeyle
doldurulan, katledilen yürektenlik…
Yağız’ım, Erdağ ‘ım,
gönül bahçem rengârenk çiçeklerle bezeli ve ellerim beş duyu…
Tut ellerimi!
Huzurevinde balo salonu pırıl pırıl ve süslü. Sana gelmeme dakikalar var artık.
Ender oğlum, yedi katlı pasta hayalimin mimârı…
Bu şölen çok görkemli olacak…Dakikaları sayıyorum artık. Gözlerimdeki sis
perdesi aralandı ve durugörüm berraklaşmaya başladı…
Erdağ’ım, simokininin içerisinde çok yakışıklısın. Kollarında tuttuğun gelinlik
düşlerimden bile öte…
Sevdalım!… Bak, Ender oğlum , ceketini ilikleyerek bana doğru geliyor…Düğün
dansımız başlıyor artık…
Erdağ’ım, hasretler biriktirmiş, sevgiye susuz yüreğimle sana geliyorum!…
Kadının.
26
Aralık 2002