Üstün Yetenekli bir Oyuncu ve Onun Ruh Hali | Hüseyin Evcil
Narsisizmin,
akıllılıkla delilik sınırında bulunan özel bir türü, hak etmediği halde seçim
hileleri ve pembe yalanlarla
en yüksek makamları ele geçirebilen yöneticilerde görülmektedir.
Mısır Firavunlarında da, Vikinglerde de, Perslerde de, Romalılarda da, Araplarda da benzer kişilik özellikleri çok vardı.
Bu tip yöneticiler, mutlak güce sahip olduklarında, hemen her konuda son kararı verirler. Kendi doğrularının, görüşlerinin sorgulanmasına, tartışılmasına, çürütülmesine izin vermezler.
Narsisist bir
yönetici ; etkisini, otoritesini derinleştirdikçe ve genişlettikçe kendini
toplumdan soyutlar. Tüm doğal oluşumlardan kendini soyutlar. İşte bu zorunlu
soyutlama işlemleri onu daha zayıf, daha tedirgin, daha korkak yapar,
herkes onun rakibi, onun düşmanı olur.
Kendisinin
dışındaki (kendisinin etki ve söz sahibi olamadığı) dünya, devletler, siyasi
organizasyonlar, tüm bilim, hukuk ve sanat kuruluşları anlamsızdır,
değersizdir, gereksizdir. Hatta insanlık için çok risklidir
(onun nazarında).
Onun
denetlenemeyen, susturulamayan eğilimleri, gerçekleri sürekli çarpıtma çabaları
karşısında Topluluk Narsisizmi de boş durmaz, yavaş yavaş devreye girer ki,
toplum genelinde ŞİŞİRİLMİŞ BENLER çoğalır.
İletişimler, ilişkiler giderek bozulmaya başlar.
Topluluk Narsisizmi tıpkı bireysel narsisistlik gibi kabul görmeye ve doyuma gereksinim duyar.
Ünlü diktatör
Adolf Hitler, milyonlarca Alman vatandaşının bastırılmış (suskun) durumdaki
duygularını, bilerek, özenle kışkırtmıştır,
kendi varlığı, kendi egoları uğruna halkın saf duygularını kullanmıştır.
İşte onun bu
iğrenç yöntemi ;
akıl, ahlak, sevgi, vicdan gibi değer ve kavramlarla çelişmektedir.
Oysa bir insanın, bir öncünün, bir yöneticinin, gerçekten olgun ve erdemli olabilmesi ve öylece kalabilmesi için Narsisizme hiç bulaşmaması ya da bu çok riskli duyguyu kendi içinde en düşük düzeylerde muhafaza ve kontrol etmesi gerekir.
1940 ’lı yıllardaki Hitler Almanya ’sında sevgi, iyilik, merhamet, adalet kavramları ve uygulamaları yoktu.
Çünkü, Hitler, narsisizmin ve sadizmin zirvelerinde dolaşan, zirvelerinde düşünen kaskatı, soğuk bir liderdi.
Adolf Hitler ’in benimsediği şey ; milli duruş ve milli çıkar görüntüsü altında hem Avrupa ’yı çökertmek, hem insanlığı sarsmak, hem de kendi içindeki ACI ÇEKTİRME ve ÖLÜMÜ YÜCELTME gibi hastalıklı duyguları tatmin etmekti.
Birkaç aykırı sözünü aşağıda okuyalım.
– Ben,
yaptıklarımla ; adaletsizliğe, bozuk düzene ve gerçek şeytanlara karşı koyarak
Tanrı ’ya büyük hizmet etmiş oluyorum ve Tanrı ’nın bana saygıyla teşekkür
etmesi gerekiyor. Bunu ondan bekliyorum.
– Biz ; iki adet Tanrı tanıyoruz. Biri gökyüzünde oturur, diğeri de yeryüzünde
oturur. Yeryüzündeki Tanrı Almanya ’dır.
– Almanya, Avrupa ’nın ortasına sıkıştırılmış, boğuluyor. Hayat sahaları
istiyoruz. İstediklerimizi yakında alacağız. Avrupa, Rusya ve Asya ’nın yarısı.
Kafkasya ’nın tahıl ambarları ve petrolleri Alman Ulusu ’nun hedefidir,
hepimizin geleceğidir.
– Ben yanılmam. Hatalı davranmam mümkün değildir. Söylediğim, yaptığım her şey
gerçektir ve tarihtir.
– Savaşlar ; basit oyunlar veya tezgahlar olarak düşünülmemelidir. Savaş,
doğanın bir gerçeğidir.
– Kim olursa olsun ; generallerin bana akıl vermelerini istemem. Savaşı sadece
ben yönetirim. Saldırı için en uygun zamanı sadece ben belirlerim. Almanya ’nın
savunma, saldırı ve imha planları ancak benim katkılarımla bir anlam, bir değer
kazanabilir.
Büyük hayaller, sert konuşmalar, korkunç tehditler böylece sürüp gidiyordu.
Her gün, her gece, benzer nutuklar, benzer iddialar havalarda uçuşuyordu.
Fakat Alman Toplumu her geçen gün biraz daha yozlaşıyordu ve saldırganlaşıyordu.
Hitler ’in uç
hayallerine, abartılı sözlerine göre :
Büyük Alman İmparatorluğu mutlaka kurulacaktı ve bütün dünya bu yeni, bu güçlü
imparatorluğun önünde diz çökecekti.
Başka bir
olasılık ise :
Savaş sonrası dünya, bomboş, tamamen sessiz (insanlardan arındırılmış),
Almanlar tarafından Tanrı ’ya törenle teslim edilecekti
(yani dünyada adaleti ve mutluluğu sağlamayan, dünya düzenini çok fazla
önemsemeyen Tanrı ’ya mülkü geri verilecekti).
– Al dünyanı,
temizledik
diyeceklerdi.
İktidarı ele
geçirenler, tezgahladıkları o kadar karışık ve ölümcül olayların arasında,
kamusal alanlarda gerçekleştirdikleri toplantılarda Tanrı ’yı sık sık
sorgulamayı da ihmal etmiyorlardı.
Hastalıklı mantığa sahip Naziler şöyle diyorlardı :
– Tanrı, Yahudileri, Rusları, Arapları, Çingeneleri, akılsızları ve sakatları neden yarattı ? Onurlu ve zeki insanların önünde engel teşkil eden bu taşları, bu molozları yolumuzun üzerine neden serpiştirdi ?
Çok sonraları, yani 1950 yılında öne sürülen akademik bir görüş şöyleydi.
– Bu olayların sorumlusu ; Hitler ’in çevresinde toplanan, soykırım emirlerini veren birkaç savaş suçlusu, bu emirleri yerine getiren devlet gizli polisi GESTAPO ve Hitler ’in seçkin koruma birliği SS bünyesindeki gözü dönmüş canilerden ibarettir. Katiller toplumun içinden çıkmamışlardır.
İkinci Dünya Savaşı ’nın bitiminde, olayları objektif yorumlamakla ve ayrıntılı rapor yazmakla resmen görevlendirilen her 10 kişiden 3 ’ü yukarıdaki görüşü savundu. Fakat tam kanıtlayamadı.
Rapor
hazırlayan her 10 kişiden 7 ’si de,
başından itibaren Alman Halkı ’nın suçlu olduğunu, kendi geleceğini bilerek
tehlikeye attığını açıkça bildirdi. Ve bunu belgelerle kesin kanıtladı.
Elbette
böylesine kötü bir sona ulaşılmasının birinci nedeni :
Toplumsal Bilinç ve vicdan eksikliğidir.
Hitler ve
ekibi zaten suçludur, bu gerçek değişmez,
fakat toplum da masum değildir, günahsız değildir, hatasız değildir.
SUÇ ORTAKLIĞI
sabittir.
SUÇ ORTAKLIĞI bağışlanamaz.
Hitler ’in ; ŞİZOFRENİ hastalığının eşiğinde dolaşan bir NEVROTİK PSİKOPAT / AĞIR DEPRESİF olduğuna dair davranış bilimciler ve ruh hekimleri arasında düşünce birliği bulunmaktadır. Bu, Hitler ’in halk dilinde kullanılan anlamda DELİ olmadığı ama duygularını, komplekslerini kontrol edemediği anlamına geliyor.
Hitler, toplum ve dünya ile ilişkilerini koparmadan sürdürmüş, dahası, içinde yaşadığı toplumun büyük çoğunluğunun kendisine karşı güven ve saygı duymasını sağlayan sosyal düzenlemeleri, teknolojik hamleleri, sanayi yatırımlarını ve diğer iyileştirmeleri gerçekleştirmeyi bilmiştir.
Hitler, doğuştan temel ruhsal yapısının ve psikolojisinin düzgün olmadığını, kendisinin normal bir insan, uygar bir yönetici, öncelikle bilgiye ve sevgiye önem veren bir yönetici olamayacağını biliyordu. Zaten sık sık negatif duygularının saldırısına uğruyordu ve yaşadığı iç çalkantıları direkt dışarıya yansıtıyordu.
Yoğun kaygı, yoğun kuşku, yoğun nefret, yoğun öfke, yoğun güç gösterileri kendisiyle birlikte paralel gidiyordu.
Hitler,
ideolojik ve askeri alanların dışında da
ülkede TEK SÖZ SAHİBİ olmuştu. Belirgin bir diktatörlük kurmuştu.
Din adamları
adına, kadınlar adına, gençler adına, çocuklar adına karar vermek, son noktayı
koymak, son yargıyı halka bildirmek üzere özel bir kurul oluşturdu (atadı) ama
çalışmalarını beğenmeyerek görevinden aldı.
Bu işi de bizzat kendisi üstlendi.
Tarım, ticaret, teknoloji, eğitim, dış ilişkiler, propagandalar, tıp araştırmaları, müzik, giyim tarzı konularında da bundan farklı davranmadı. Bütün alanlara el attı, bütün geleneklere müdahale etti. Kavramlar hakkında yalan – yanlış konuşmalar yaptı.
Çünkü, kendisini zengin donanımlara sahip bir otorite, bir kültür kaynağı olarak görüyordu. Demokrat kesimlerin, küçücük bir görüş, küçücük bir yorum üretmesini istemiyordu.
Bilim insanları, eğitimciler ve öğretim üyeleri hakkında :
– Onlar,
herkesten çok bildiklerini sanan rezillerdir, halkı anlayamayacak kadar yoz bir
kültürün içine batmışlardır. Onlar, gerçek cahillerdir. Dolayısıyla hepsi çok
sakıncalı varlıklardır
diyordu.
Hitler ’in çıkışları, hakaretleri dayanılır, tahammül edilir gibi değildi ama kimse de sesini çıkaramıyordu.
İpin ucu kaçmıştı.
Onun cümlelerinde bilinç, mantık, saygı, sevgi kırıntıları aramak gereksiz bir iyimserlik olurdu.
Burada asıl
düşündürücü konu (asıl problem) ;
Hitler ’in kişiliği, kafa yapısı, planları, görevlendirdiği acımasız infaz –
kıyım ekibi filan değil, onun izinden severek giden insanlardır. Birileri
tarafından nereye götürülmekte olduğunu çözemeyen (çözmek istemeyen)
insanlardır. Yani HALK.
Halkın durumu, beklentisi, tepkisi, tercihi, uykusu, zaafı, çöküşü gün gün nasıl kontrol edilmiştir ve kesintiye uğratılmadan, uzun yıllar nasıl yönlendirilmiştir ?
Sosyoloji ve psikoloji uzmanlarının üzerinde durdukları en önemli konulardan biri ; kendileri için sakıncalı ve zararlı olsa bile, insanların, kendilerine hitaben söylenenlerden kolaylıkla etkilenmeleridir. Eziklik ve yıkımdan başka bir getirisi olmayan çatışmalarda, savaşlarda, gücü elinde bulunduran karanlık yapılı lideri sorgulayıp, uyarmak yerine, körü körüne izlemeleridir. Liderin olumsuz söylemlerine, kışkırtmalarına, şımarıklık ya da kudurma gibi durumlarına saygı göstermeleridir.
Tarihte birçok
toplum, sırf başlarındaki diktatörlerin, kralların, papaların, politikacıların
ya da sahte tarikat şeyhlerinin ağzından çıktığı için
her türlü saçmalığa, her türlü mantıksızlığa, hatta ahlaksızlığa onay ve destek
vermiştir.
Toplumlar ;
otoriteyi temsil eden yöneticilerin sözcükleri çok mükemmel kullanmaları
nedeniyle, seçtikleri sözcüklere yüksek elektrikler yüklemeleri nedeniyle,
kendi isteklerinden, kendi hayallerinden, kendi yaşamlarından bile vazgeçmeye
hazır hale gelmişlerdir.
Diyebiliriz ki ; dünyada bazı toplumlar, tutarsız, sevgisiz, zalim liderlere adeta tapınır hale gelebilmiştir (getirilmiştir).
Alman Halkı,
bedelini, Kıyamet ’e kadar sürecek sonuçlarını düşünmeksizin,
sadist ve mütecaviz Hitler ’e kendini sunmuştur
(direnemeyip, aptalca teslim olan, şehvet duygularıyla teslim olan zayıf
insanlar gibi).
Halk, tereddüt
etmeksizin ;
– Gel, beni kurtar, beni sen yönet ve benden dilediğin gibi yararlan
demiştir
(halktaki toplu yönelişin ve kötüyü sevmenin, kötüyü yaşatmanın çarpıcı tek
açıklaması budur).
Çöküş süreci başladığında, Adolf Hitler ’in öfkesi, nefreti, dünya üzerindeki muhtemel Alman egemenliği uğruna daha çok çabayı ve kahramanlığı gösteremeyen (sözde) kendi halkına yöneldi. Çünkü Hitler, planların, projelerin bozulduğunu, başarısızlığa uğradığını anladı. Bütün cephelerde tıkandığını, yenildiğini anladı.
Gücü kırıldı, otoritesi eridi ve yok oldu.
Dışarıya hiç çıkmamak üzere, beton sığınağına hapsolunca geriye tek seçeneği kaldı : Ölüm (intihar).
Fakat onu
bilenlerin, ondan dolayı büyük acılar çekenlerin karşısında onuruyla değil,
çaresiz – zavallı kanalizasyon fareleri gibi, yer altında, tahta kanepenin
üzerinde,
yalnız başına öldü (kendini öldürdü).
Cesedi tanınmasın diye aceleyle oradaki birkaç asker tarafından benzin dökülüp, yakıldı. Bir bombanın açtığı çukura hızlıca gömüldü. Devlet başkanlarına yaraşır biçimde resmi tören yapılmadı.
Cesedi bayrağa
sarılamadı,
çünkü ne odasında, ne sığınağında, ne de yakın binalarda yapılan aramalarda
Alman Bayrağı yoktu
(bayrak bulunamadı).
Zaten Hitler, köken olarak Alman vatandaşı değildi. Yabancı bir ajandı.
Adolf Hitler, birbirinden aykırı sözlerinden birinde şöyle diyordu.
– Sömürgen
Yahudileri ve entelektüel grupları ortadan kaldırmak zorundaydık. Çünkü problem
çıkarıyorlardı. Almanya ’yı ve Avrupa ’yı çirkin ırklardan, asalaklardan,
parazitlerden, fırsatçı akbabalardan arındırdığım için, bana ve Nasyonal
Sosyalizme ebediyen minnettar ve de borçlu kalacaksınız.
Beni yıllar sonra daha iyi anlayacaksınız.
Hitler ’i
yönetici seçen ve kandırılan, sömürülen Alman Toplumu, onun akıl almaz
saplantılarının tam ortasına
(uzun yıllar çıkmamak üzere) saplandı.
DOLAYISIYLA ADETA BİR CEHENNEM ’DE YAŞADI.
Rahatlıkla şu
denilebilir ki :
HALK ÇUVALLADI.
Hitler, kendine özgü histerik çıkışlarıyla, Alman ırkını ve askerini yüceltip, diğer dünya ırklarını aşağıladı, tehdit etti.
Böylece herkes yakında patlayacak büyük savaşın kaçınılmaz olduğuna inanmaya başladı.
Herkes, başlarındaki kötü yöneticinin, kötü yol göstericinin kaba, vahşi düşüncelerini sorgulamaksızın onayladı.
Toplum
kaderini yaşadı.
-} YAPAY BİR KADER.
Hitler,
toplumu pençesine geçirmeden önce, başlangıçta iyi tanınsaydı, iyi analiz
edilseydi, gerçek niyeti bilinseydi ; seçmenleri (hayranları) hiçbir zaman onun
yönetimi ve denetimi tek başına ele geçirmesini sağlayacak sayılara ulaşmazdı
diyenler, böyle düşünenler olmuştur ama maalesef Alman Toplumu ’ndaki
anlaşılmaz bir akıl tutulması, bir düşünememezlik en baştan itibaren
yaşanmıştır.
Kula, kulluk
edildi.
Kula kulluk etmek, en kutsal görev sayıldı.
Bu arada Hitler, hiç durmadan, kendi ideolojisi, silahlı güçleri ve yarattığı düşmanları için kesin sonuçlar, kalıcı sonuçlar peşinde koştu. Tüm yaşam enerjisini bu amaçları uğruna harcadı.
Ne var ki, mukadderat, yaşamın genel akışı, hiçbir zaman insan gücüyle kesinleştirilebilen, her zaman ya da sonsuza kadar kontrol altında tutulabilen bir şey değildir.
Akışı denetlenebilir kılmanın sadece bir yolu vardır ; yaşamı ölüme dönüştürmek.
Toplu ölümler için de (çatışmalar – savaşlar) mutlaka ciddi ön hazırlıklar gerekir. Sıcak para, örgütsel düzen, sıkı propagandalar, güçlü istihbarat ağı, beyni yıkanmış halk, motive edilmiş subaylar, moral değerleri değiştirilmiş askerler gerekir. Modern, kaliteli, caydırıcı silahlar gerekir. İdeolojik mitingler gerekir.
Bunlar yeterince oluşturulmadan, bunlar devreye sokulmadan insanları, akılsız bir deliyi bile ölüme (savaşın ortasına) göndermek mümkün değildir.
Hitler, yönetimi ele geçirdiğinde, insanların bastırılmış duygularını, umutlarını canlandırdı. İlk yıllarda topluma gözle görülür bir zarar vermedi. Fakat yavaş yavaş (sinsice) insanların düşüncelerini, inançlarını, pencerelerini, ufuklarını değiştirdi.
Sonunda kendi eğilimlerini, kendi saplantılarını insanlara AŞILADI.
Kendi düşündüğü, kendi inandığı şeyleri diğer insanların da düşünmesi ve inanması için çok etkili psikolojik çalışmalar yaptı.
Onun vaazları sadece kulaklara girmekle kalmadı, sanki uyuşturucu ilaç gibi insanların kanlarına karıştı. Halk zehirlendi.
Projelerin çapını (hayal üretimini) o kadar geniş ölçüde tutmasına rağmen, Hitler ’i dinleyen Almanlar en küçük kuşku ve güvensizlik duymadılar.
Avrupa ’nın,
Sovyetler Birliği ’nin, İngiltere ’nin ve en sonunda Amerika ’nın işi
bitirildiğinde (çünkü nükleer bomba yapımına çok yaklaşılmıştı ),
tek süper güç Almanya olacaktı (sözde).
Dünyayı sadece asil – üstün Alman ırkı yönetecekti.
Düşünülen yeni
sistem kurulmadan birkaç dakika öncesi,
dünyanın 12 ayrı noktasına aynı anda bırakılacak nükleer bombalarla Almanya
’nın ezici gücü insanlığa,
dahası, Güneş Sistemi ’ndeki diğer gezegenlere gösterilecekti.
Yani, Alman ruhu, Alman teknolojisi dünyayı sarıp kuşatacaktı, insanlığı titretecekti.
Hitler,
yeryüzünde bin yıl (sözde) sürecek BÜYÜK ALMAN İMPARATORLUĞU için halkı
umutlandırabilmiştir. Bütün imgelerini ve hayallerini dayatırken, aklın ve
mantığın sesinin yaratacağı tehlikelere
(aydınların ayaklanması, muhalefetin ayaklanması ihtimali) hiç dayanamayacağı
için,
TÜM ELEŞTİRMENLERİ önce aşağılamış, sonra vatan haini ilan etmiş, sonra da
ortadan kaldırmıştır.
Sanatçıları, yazarları, gazetecileri, yorumcuları resmen tehdit etmiş, getirdiği Yeni Düzen ’in lehinde üretmelerini, yazmalarını emretmiştir.
İnsan
Psikolojisi ve Toplum Psikolojisi açısından bakıldığında şu tartışılmaz bir
gerçektir ki : Akıl ve vicdanın dışında seyreden eğilimler (tutkular), insanı ;
elinde oyuncak eden, onu ters yönlerde hareket etmeye zorlayan, onun pozitif
enerjilerini zayıflatan baskılardır ki,
Hitler tipindeki insanlara, bir iş, bir dernek, bir parti, bir sorumluluk, bir
makam, bir ordu emanet etmek ya da teslim etmek
her zaman çok tehlikeli sonuçları doğurur.
Halkın
herhangi bir noktada Hitler ’i reddetme, çöpe atma gücü ve özgürlüğü yok muydu
? Büyük devletlerin ortak bir eylemle Hitler ’i durdurma, pasifize etme
iradeleri ve güçleri yok muydu ?
Vardı. Hitler, yarı yolda durdurulabilirdi.
Fakat bilerek durdurulmadı. Çünkü arka plandaki mimarlar BÖYLE OLMASINI İSTİYORLARDI. BÖYLE OLDU.
Bütün taşeronlar, bütün oyuncular, oyunun sonunu az çok biliyorlardı.
Bilerek oynadılar, bilerek harcadılar insanları.
Hitler ’i bu
işler için hazırlayanlar, gizlice finanse edenler, onu koruyanlar,
onu neden durdursunlar ?
Hitler, üzerine aldığı iğrenç görevleri başarıyla tamamlayabilecek kapasitede, yetenekli bir oyuncu idi.
Dünya
genelinde 40 yıl süre ile aransa, taransa,
böyle GÜÇ MERAKLISI, ZEKİ, KARARLI, ÇELİK YUMRUKLU, BEYİN YIKAYICI
bir insan asla bulunamazdı.
Günümüzde Hitler ’i hala sevenler, onun dünyayı kan ve ateşe boğan acımasız faşist yönetim modelini hala takdir edenler, az bile yapmış diyenler vardır.
İşte o,
objektif olamayan, taraf tutan, körü körüne ırkçı bir sistemi savunan
insanlara,
Hitler ’in çelişkilerini, yalanlarını, sahtekarlıklarını ve toplu cinayetlerini
(belgeleriyle) bir bir anlatmak gerekir.
– Hitler ’in, gençliğinden itibaren ortaya koyduğu dengesiz, vahşi davranışlarını tam olarak, yani madde madde sıralamak için kaleme ve 10 metre uzunluğunda bir kağıda ihtiyaç vardır.
Kaynak : Berlin Humboldt Üniversitesi, Tarih Araştırmaları Merkezi Müdürü.
Derlenen bilgilere Hitler ’in yazışmaları, telefon görüşmeleri, özel hayatı dahil değildir.
Her türlü
ahlaki öğretiden, dini öğretiden nefret ettiği halde, her fırsatta Tanrı ’ya
saygısızlıkta bulunduğu halde,
göğsündeki Haç ’ı hiç çıkarmamıştır. Bunun nedeni bilinemiyor ; sevdiği için
mi, yoksa taktiksel bir tercih mi ?
Köprüden geçmekten korkuyorsa (ki çok korkuyordu), mantıksal açıdan uçağa binmekten de korkması gerekirdi ama çekinmeden uçağa ve zepline binmiştir.
Hitler, bir
yerlerden KOPYALADIĞI sloganlarla, köylülerin, işçilerin, emekçilerin
umutlarını sömürmüştür,
OYLARINI ZATEN ÇALMIŞTIR. Hırsızdır.
Daha sonra da malum genel seçimleri iptal etmiştir.
Kapitalist
sömürü sistemine karşı çıkıyor gibi görünüp, kendi silah sektörünü geliştirmek
üzere,
gizlice ve tam 4 kez Amerikan işadamlarından yüklü miktarlarda karşılıksız para
(bağış) almıştır.
Çünkü,
Amerika, onun yardımıyla çıkarılacak bir savaşla
Avrupa ’nın tökezlemesini, duraklamasını, gerilemesini
el altından istiyordu.
Bu fikir, bugün bize tuhaf gelebilir ama o yıllarda Amerika ’yı yöneten lobiler böyle bencil, böyle uzun vadeli düşünüyorlardı.
Savaş çıkarılmasaydı, günümüz Avrupa ülkeleri, Amerika ’nın çok çok ilerisine geçmiş olacaklardı. Amerika, ikinci sınıf bir ülke olacaktı ve dünya için kararlar alan bir konumda (büyük patron) olmayacaktı.
Hitler, altınlarına ve paralarına el koyduğu zengin Yahudilerin, Danimarka üzerinden kaçmalarına göz yummuş, yoksul – kimsesiz – savunmasız Yahudileri ise, aşağılamalar, eziyetler, akıl almaz işkencelerle toplama kamplarında öldürmüştür. Eğer gerçekten Siyonizm aleyhinde olsaydı, bu düşmanlığını sadece yoksullara değil, tüm Yahudilere ve tüm Masonlara dürüstçe göstermesi gerekirdi.
Hitler, koyu bir milliyetçi geçiniyordu, dünyadaki solcu, komünist yöneticilere karşıydı, onları sevmiyordu ama kendi ülkesini Rus yöneticilerden daha zalimce yönetti.
Dünya tarihinin en güçlü imparatorlarında, krallarında bile olmayan sınırsız yetkileri kullandı.
Tek adamdı. Tartışılmaz adamdı. Yerine göre, peygamber gibi algılanan adamdı.
Nasyonal Sosyalist Parti sık sık yayınladığı bildirilerden birinde şöyle demiştir.
– Ayrıca bir anayasa yapılmayacaktır. Anayasamız Hitler ’dir. Hitler ne derse, neyi emrederse o anayasadır.
Adolf Hitler,
artık her şey bittikten sonra, Amerikan ve Rus birlikleri Berlin ’e girip,
savaşın Almanya aleyhine kaybedildiği iyice hissedildikten sonra, sığınaktaki
generallere, subaylara ;
bütün evrakları yakmalarını, derhal intihar etmelerini emretmiştir ve
soğukkanlılıkla aşağıdaki ibretlik sözlerini söylemiştir (kaydedilen son
sözleridir).
– SAVAŞ
KAYBEDİLMİŞ İSE, HALKI DA KAYBETMENİN HİÇBİR ÖNEMİ YOK.
– SAVAŞIN KAYBEDİLMESİ UMURUMDA DEĞİL. İNSANLARIN PERİŞAN OLMALARI UMURUMDA
DEĞİL.
– ALMANLAR HİÇBİR ŞEYİ HAK ETMEDİLER.
– HAYAT GÜÇSÜZLÜĞÜ VE TEMBELLİĞİ AFFETMEZ.
1 – Adolf Hitler,
GRAND STEWARDS LODGE (Büyük Görevliler Locası) isimli İngiltere Mason Locası
’nın garantisi ve ayrıcalığı altında yaşadı, hareket etti.
2 – ILLUMINATI isimli, Masonluğun desteğinde yaşayan, kaoslar oluşturup, hedef
seçilen devletleri içinden çökerten gizli bir örgüt ile de sıkı bağı vardı.
Sırf bunlardan dolayı hep yükselmiş, her şeye rağmen iktidarda kalabilmiştir.
Daha açık
biçimde özetlersek :
O, özgür, insancıl, samimi bir yönetici değildi.
Dışarıdan izlenen ve dışarıdan yönetilen duygusuz bir robot idi.
Dönemin egemenlerinin bölgedeki en önemli dama taşı idi.
SONUÇ : İkinci
Dünya Savaşı biteli çok oldu,
ancak geçmişte kaldığı düşünülen sevimsiz olayların benzerleri günümüzde de
yaşanıyor.
Yarın da yaşanabilir.
Sevdiğim, düşündürücü bir sözle yazımı bitiriyorum.
– Halk
şeytanın farkına varamaz,
hatta şeytan yakasına yapışsa bile.
Johann Wolfgang von Goethe
Alman edebiyatçı ve politikacı
Araştıran – yazan / Şair Hüseyin Evcil
Saygılarımla
Copyright
Tyrannos Edebi Ürünler – 2020
KONUYLA İLGİLİ BAZI ÖNEMLİ KAYNAKLAR
1 – The Psychopathic God – Hitler, Robert G. L. Waite
2 – The Secret War Against Hitler, William Casey
3 – Hitler and Stalin, Parallel Lives, Alan Bullock
4 – Nazi Culture, George L. Mosse
5 – Act and Idea in Nazi Genocide, Berel Lang
6 – Pagans and Christians, Robin Lake Fox
7 – Corporate Elites and New Fascism, Rodney Atkinson
8 – The Global Manipulators, Robert Eringer