Kahır Günleri | Barış Çiçek
kokusu nar çiçeklerinin
alıç ağaçlarının rüzgarda hışırtısı
mayhoş naralarla uğuldayan sokak
birde gökyüzü tanık
bağırdım uslanmaz bir gerçekle kahrımı
yolumuz uzun kardeşlerim
çelikten bacaklarım yorulunca ufuksuz bozkırlarda
geniş dudaklı beygirlerin şaha kalkışını görürüm
düşümde
sularım sızlar kadim bir kentin kalbinde
tevekte üzümler saydam ve sarı
dallarda ballı incirler parıldar
berrak bir gökyüzü müjdeler gözlerim
çocuklar uçurtma uçurduğu vakit
kırlarda, bayırlarda devleşen gölgeler arasında
söylenir bir serdengeçtinin öyküsü
yolumuz çetin kardeşlerim
kara yağız delikanlıların bir hiç uğruna
öldürüldüğü
kadınların reklam panolarında sergilendiği
ıssız karanlık sokaklarında kentin
işçinin sesini kısan görültülerin
bağırabilsemde duyursam diye
avaz avaz sustuğum bu keşmekeşin içinde
ömrünü bir öpücüğün ateşine bırakan
yakışıklı, güzel insanların olduğu bilinci
tatlı bir rüzgar damıtıyor kalbime
yolumuz sonsuzluğa kardeşlerim
“nefret sütü” emmiş dudakların sağaltığı
kızılı bol yumulu parmakların
titrek bir beden üstündeki korkak dokunuşları
içine güz kaçmış bir adamın suskunluğu karşısında
okunur gözlerindeki çaresizliği
yolumuz bir yere varmıyor kardeşlerim
göğsümde tepinen uzun yeleli kısraklar
kirli beyaz güvercinler ve
kahır günlerinden kalma zerreyi miskal umutla
göğsüm hedef tahtanız
göğsüm kaldıramıyor kelebek ağırlığını bile
yolumuz içimize kardeşlerim
vakitsizce yüreğimize bulaşan leke
dünya obur hayat çirkin diye söylendiğimiz
geniş avlulu evlerden çıkınca cansız bedenler
sarınca yalnızlığın ürkek kolları tenimizi
etimizi kemirecek karıncalar düşünce usumuza
kopar kıyamet çığlıkları
içimizde ürperir güz kokulu yangınlar
gökten berkitilmiş yağmurun sıcaklığıyla
su sararız
sus adımız
susarız
Barış Çiçek