Halikarnas Balıkçısı Yazım Hayatı| Hülya Soyşekerci
Halikarnas Balıkçısı daha çok Ege ve Bodrum çevresinin insanını, onun iç ve dış çelişkilerini, doğayla ve denizle mücadelesini, ekmeğini denizden çıkarırken yaşadığı acıları, çektiği zorlukları, aşklarını, yoksulluğunu, trajedisini dile getirirken aynı zamanda insanlığın ortak acılarına, ortak duygularına, insanın yüzyıllar boyunca değişmeyen iç gerçekliğine işaret eder.
Halikarnas Balıkçısı, bizleri denizin dalgalarında büyülü bir düş yolculuğuna çıkaran, Ege ve Akdeniz’in güzelliğini, kültürünü, mitolojisini yakından tanımamızı sağlayan büyük bir edebiyatçı ve gönül insanıdır. Aganta Burina Burinata, Ötelerin Çocukları, Deniz Gurbetçileri ve Turgut Reis gibi romanları, pek çok okur tarafından yıllar boyunca unutulmayan kitaplar arasında yer alır.
Balıkçı o kocaman yüreğiyle balıkçıların, süngercilerin, deniz
emekçilerinin cesur ve yoksul yaşamlarını kucakladı. Haksızlığı, emek
sömürüsünü dillendirirken, yazınsal estetiğe, dil inceliğine de büyük önem
verdi. Bütün metinlerini şiirsel güzelliklerle dolu diliyle dokudu. Onun için
deniz, özgürlüğün simgesiydi: Ötelere gitmek, karaya bağlı kalmadan yaşamak,
her dalgada biraz daha özgürleşmekti bütün yaşamı ve anlatıları. Hümanizmi
Anadolu’da kurmak, bu topraklara özgü bir hümanizma yaratmak çabasıyla pek çok
deneme ve düşün yazıları da kaleme aldı. Balıkçı hem bir “deniz şairi” ve
edebiyat insanı hem de bir düşünce insanıydı. Ondaki düşünsel derinliğe
ulaşabilmenin, onun denemelerine yoğunlaşmakla mümkün olduğu kanısındayım.
Halikarnas Balıkçısı, edebiyatımıza denizi, deniz insanlarını
getirmesiyle gerçek anlamda bir öncüydü. Ayrıca Batı uygarlığının temeli olarak
gösterilen Helen kültürünün asıl kaynağının Anadolu ve özellikle Ege
uygarlıkları olduğu fikrini ortaya attı ve bu fikri geliştirdi. Bu amaçla Mavi
Anadolu hareketini oluşturarak Azra Erhat, Sabahattin Eyüboğlu, Vedat Günyol,
Orhan Burian, Mina Urgan gibi aydınlarla birlikte düşünsel bir çaba içine
girdi. Hem edebiyatçılığı hem de düşünsel yönü ile kültürümüzde derin izler
bıraktı. Bize yeni ufuklar açan Halikarnas Balıkçısı “öncül bir çabanın özgün
bir kişisi” olarak, aydınlanma ve kültür tarihimizde değerli bir yer tutar.
Çevirileri, mitoloji ve tarih çalışmaları, Anadolu efsanelerini bir araya
getirmesi de önemli ve dikkate değer emekleri arasında yer alır.
Ondaki deniz tutkusu, doğa sevgisi, insan sevgisi, yurt sevgisi, emek sevgisi, tarih ve mitoloji sevgisiyle harmanlanır; öykü ve romanlarında bu izlekleri güzel, duru, akıcı ve coşkulu bir dille işler. Halikarnas Balıkçısı, esas olarak realist bir yazardır; gerçekleri dile getirmeyi, gözlemlerini aktarmayı sever, toplumsal bir pencereden bakar hayata ve edebiyata. Emek sevgisi o denli derindir ki deniz emekçilerinin, balıkçıların, süngercilerin yoksul yaşamlarını dile getirirken onları derin bir insan sevgisiyle kucaklar.
Balıkçı’ya göre insanlar, kara insanları ve deniz insanları
olarak ikiye ayrılır. Kara insanı hesapçıdır, maddeye düşkündür, mala mülke büyük
önem verir, maddiyatı ve mülkiyeti hayatının merkezine koyar; o nedenle sevgi
nedir bilmez. Deniz insanları ise cesur, gözü pek, erdemli, sağlam karakterli,
dürüst kişilerdir. Onlar her an tehlike altında olmanın getirdiği bir bilinçle,
hayatın gelip geçiciliğinin farkındalığına ulaşmış, bilge kişilerdir. Derin bir
sezgi, anlayış ve kavrayış gücüne sahiptirler. Maddiyata değil, erdeme,
iyiliğe, sevgiye önem verirler.
Roman ve öykülerinde, sevgi dolu yaklaşımının izleri görülür, ancak bu duygusal yaklaşımı aynı zamanda başarılı bir gerçekçilikle yan yanadır. Onda denizin, dalgaların, kayalıkların, rüzgârın, fırtınaların betimlemeleri son derece canlı ve etkileyicidir. Derin bir bakışla ve dikkatli bir gözlem sonucunda yazdığı bu betimlemeler, düzyazıda oluşturulmuş birer deniz şiiri gibidir. Nâzım Hikmet, onu bir şair olarak nitelendirir: “Şakir büyük bir şairdir. Hiçbirimiz, onun ayarında, klasik manasıyla, lirik anlayışla şair olamadık,” der.
Feridun Andaç, Yazınsal Gerçekliğin Boyutları adlı kitabında yer
alan “Halikarnas Balıkçısı’nın Yazın ve Düşün Dünyasına Bakış” başlıklı
yazısında, “Halikarnas Balıkçısı, insan-insan, insan-doğa ilişkilerinin
betimlendiği olayları ve durumları coşkulu bir anlatımla dile getirir. Sözün
büyüleyici anlatıma dönüşmesi, yoğun doğa betimlemeleri, anlatısının şiirsel
yanını oluşturur,” diyor. Yazarın eserlerinin destansı yönü üzerinde durarak
şöyle devam ediyor sözlerine: “Halikarnas Balıkçısı’nın anlatısına bir bütün
olarak baktığımızda destansı bir boyut görürüz. Deniz ananın kollarının
sarmaladığı, var edip büyüttüğü bir yaşam gerçeği ile bütünleşen insanlığın
serüvenidir bu destanda dile gelenler.” Buna göre Halikarnas Balıkçısı’nın
roman ve öykülerinde lirizm ile destansı anlatım bir arada, yan yanadır.
Halikarnas Balıkçısı daha çok Ege ve Bodrum çevresinin insanını, onun iç ve dış çelişkilerini, doğayla ve denizle mücadelesini, ekmeğini denizden çıkarırken yaşadığı acıları, çektiği zorlukları, aşklarını, yoksulluğunu, trajedisini dile getirirken aynı zamanda insanlığın ortak acılarına, ortak duygularına, insanın yüzyıllar boyunca değişmeyen iç gerçekliğine işaret eder. Böylece anlatısını yerelden evrensele taşır, anlatılanlar o noktada genişleyerek evrensel insan gerçekliğine dönüşür.
Halikarnas Balıkçısı düşünceleri, öykü ve romanlarıyla
kendisinden sonra gelen yazar kuşakları da etkiledi. Edebiyat coğrafyamıza
özgün ve yeni bir tarz, yeni bir bakış açısı getirmesi dolayısıyla genç
kuşakları etkiledi ve deniz ile balıkçıları anlatan yazarlara ufuk açtı. Sait
Faik onlardan biridir. Sait Faik, Halikarnas Balıkçısı’ndan daha farklı olarak,
kent insanını, kentteki denizi, balıkları, adaları, İstanbul’u öykülerine
taşıdı. Halikarnas Balıkçısı’nın özellikle 1950 Kuşağı üzerindeki etkileri daha
fazladır. Yaşar Kemal, Zeyyat Selimoğlu, Tarık Dursun K., ve Yaman Koray bu
izlekten yola çıkarak denizi tüm gerçekliğiyle anlatırlar. Yaşar Kemal,
Halikarnas Balıkçısı için şöyle der: “Balıkçı, bizim için mutlu, sağlıklı bir
başlangıçtı.” Bu sözlerle Balıkçı’nın yönlendirici ve ufuk açıcı özelliğinin
altını çizer.
Mehmet H. Doğan Tekrarın Tekrarı adlı kitabında yer alan
“Halikarnas Balıkçısı’nın Yarattığı Dünya” başlıklı incelemesinde, Balıkçı’nın
“kendine özgü bir dünya” yarattığını ayrıntılarıyla dile getirir ve bu dünyayı
oluşturan dört öğeyi şöyle sıralar: “Bunlardan birincisi, insana, insan aklına
ve çabasına karşı duyulan sevgi, saygı ve güven. (…) Onun anlattığı insanın
özellikleri; yaşama bağlılık, insani ilişkilerde dürüstlük, tok gözlülük,
namusluluk, sömürmeye, aldatmaya ve insanı küçük görmeye, küçük düşürmeye karşı
koyu bir nefret ve direniş…” Elbette, bu güzel insanın karşısında,
kötüleri temsilen emek sömürücüleri, alaycılar, kibirliler, adaletsizler,
açgözlüler, hilekârlar, paraya tapanlar yer alır. Balıkçı’nın yarattığı
dünyanın ikinci öğesi, doğanın, dünyanın güzelliği, vazgeçilmezliği
düşüncesidir. O, yaşamın devamlılığına, ölmezliğine, tükenmezliğine inanır.
Eserlerindeki kişilerin yaşama ve yaratma sevinçlerinde, mücadele azimlerinde
görülür bu fikir. Yine Mehmet H. Doğan’ın sözleriyle ifade edersek, “Yarattığı
dünyanın dördüncü ve en canlı ögesi şiirdir. Balıkçı’ya çoğu kez ‘deniz şairi’
denmesi bundandır.”
İlhami Bekir de Halikarnas Balıkçısı hakkında büyük bir
içtenlikle şunları söyler: “Onda öyle bir yürek vardı ki; kuşları, çiçekleri ve
insanlarıyla yaradılışın sonsuz sevgisi, yakan kül eden merhameti bu yüreğe
dolmuştu da yine az gelmişti. Bu, İnsan ve insanlık uğruna yanmak, tutuşmak,
yok olmak istiyorum, diyen bir yürekti.”
Gölgesini, ışığını, rüzgârını hayatımızda hissettiğimiz o koca
çınara, Halikarnas Balıkçısı’na ben de yürekten, coşku dolu bir “Merhaba”
diyor, onu saygılarımla anıyorum.
(11 Ekim 2019 tarihinde, İzmir’de bulunan Halikarnas Balıkçısı Sokağı’nda gerçekleştirilen anma etkinliğindeki konuşma metnim.)