Ayrıksı Yoldaşlar | Halkın Nabzı | Bedros Dağlıyan
Ayrıkotunu
bilir misiniz? Hani, bahardan başlayarak Temmuz, Ağustos aylarında yol
kenarlarında, uyarına gelirse, sahipleri izin verirse hemen köklenen çoğalan
ayrıksı otu… Bakın, o kadar da yabana atmayın onu seven canlılar da vardır
mutlaka… Örneğin eşek çok severek büyük bir iştahla yer ki bazı bölgelerde eşek
otu da denir bu ayrıksıya… Köpekler ise tıbbi açıdan bağırsaklarını ve
ağızlarını temizlemek için başvururlar bu ota… Bir bahçeye bir kökçük düşmeye
görsün hemen çoğalır ve o bahçenin bütün çiçeklerine dadanır; zavallı laleler,
güller, zakkumlar… Etraflarını, köklerini sararak onların yaşamasına izin
vermez. Ayrıkotu bunu kötü olduğu için de yapmaz, çünkü fıtratında vardır
çoğalmak…
Tarla ekenler bilir; rençper gördü mü ayrıkotunu, hemen yolar ve yolun kıyısına
atıverir. Bundandır tarla kenarlarında ya da yol kenarlarında bitmesi… Bir tek
orada yaşamasına izin verirler zavallı ayrık otunun…
Oysa ayrıkotu nelere yaramaz ki… Bunu botanikle uğraşanlara sormaya görün, ağızlarından bal damlar. Bir kere idrar söktürücü özelliğinden ötürü böbrek ve mesane taşlarında oldukça etkilidir. Toksinleri atan güçlü bir toniktir de üstelik… Çayını balla tatlandırırsanız değmeyin zevkinize… Mikrop öldürücü özelliğinden dolayı sistit ve prostatite de çok iyi gelir. Bazen şakacıdır da ayrıkotu: başağını alıp birinin ensesinden aşağı bırakmaya görün gıdıklanır hatta kaşıntıdan duramaz…
Bu topraklar oldukça verimli öyle değil mi? En azından ben böyle biliyorum. Her bitki ve her canlı için bir yaşam alanı mevcut olmalı mutlak… Bahçe duvarlarında, eski evlerin diplerinde, kayalar üzerinde hatta asfalt kenarında her nasılsa bitmiş bir papatyayı ya da bir otçuğu görebilirsiniz. Hele ki bir mahkûmun hücre penceresinde boy vermişse minik bir çiçek, değmeyin tutsağın keyfine…
Bu topraklarda
yani kapitalin yüce değer olduğu memleketlerde hırsızın, ayyaşın, çapulcu ve
yağmacıların dışındaki, her direnen mahkûm devlet için temizlenmesi gereken
ayrıkotudur. Öldürmek, yok etmek için bütün olanakları kullanır velhasıl sadece
elinden geleni değil gelmeyeni dahi kullanır yok etmek için… Direnenler
böyledir de yaşam dışarıdaki ayrıkotları için farklı mıdır ki?
Devlet bu ayrıkotlarını temizlemek için çok uğraşır ama çok! Önce yasalar
çıkarır. ”Ayrıkotlarına yasaktır!” Ya da “Ayrıkotlarının girmesi kesinlikle
yasaktır!” “Ayrıklar bahçeye ve çimenlere ayak basmayınız!” Öyle ileri gider ki
devlet, ayrıklara sendika kurmak yasaktır bile der.
Lâkin ayrıkotu bu, yasak dinler mi? Bahçelerde, meydanlarda, tarlalarda hatta fabrikalarda çoğalır ha çoğalır… Öyle alttan filan da almaz ha bu ayrıksı komünist yoldaşlar! Yürür üstüne bütün yasakların ve yasakçıların; sonra bir bakmışsınız yasakçıların burunlarının dibinde bitmiş… Devlet zehir saçar ortalığa… Ayrıkotları için şöyle böyle der hatta haklarında usa gelmedik dedikodular üretir. Alevi ayrık otları hakkında ürettiklerini bir bilseniz… Bakar ki bu da kesmiyor sıkıyönetim o da olmazsa meydanlara, sokağa çıkma yasağı koyar.
Ah ayrıkotu
ah! Senin suçun yaşamayı seviyor olmanda yatıyor olsa gerek. Bu da kötü bir şey
değil herhalde…
Ayrıkotlarını zapturapta alamayan devlet darbe yaparak, yönetime bankalar ve
patronlar ve tarla sahipleri adına el koyar. Yeni hükümet yeni yasalar,
yönetmelikler ve daha öldürücü zehirlerle gelir. Hatta onları dinsizlikle
suçlayarak, onları imana getirecek imam okulları, kutsal kitap kursları açarak
bu durumu kendince düzeltmeye çalışır. Yandaş ayrıkotları ise bilmeden onlara
hizmet eder durur ta ki işi bitene dek… Ama ayrıkotu bu, düzene daima
başkaldırır değil mi? Düşlerinde hep birlikte özgür dağlara yol alırız belki de
orada çoğalırız diye hayaller kurar kendi kendine…
Ayrıkotu böyle hayaller kura dursun, devleti elinde tutanlar bir darbe daha indiriverir tüm ayrıkotlarına… Onları, köklerinden sevdikleri arkadaşlarından kopararak beton zindanlara atarlar. Tüm eğitim sistemi baştan ayağa değişir. Üniversiteler bilim yuvası olmaktan çıkar, birer yüksekokula dönüşür. Eğitim sistemi bilime dayanmaktan çok hurafelere dayanmaya meyleder. Kitaplar, yazın hepsi değişir. Resim, müzik, tiyatro, şiir gibi insanı insan yapan değerler yok sayılır hatta değersizleştirilir. Artık birliği ve dirliği unutmuş, kendisini köle olarak görenlerin yanında esamisi bile okunmaz hale gelmişlerdir. Topraktan aldıkları gayri safi milli hâsıla yani su, onlara hiç denecek kadar az verilmektedir. Ayrıkotları için ölüm kurtuluş sayılmaya başlamıştır. Ya diğer yok edilen canlılarla birleşecek ya da sonsuza kadar köle sayılıp yok olacaktır. Üstelik komşu ülkelerin ayrıkotları da birbiri ardına katledilmektedir.
Tüm dillerde ayrık otlarına çağrı yapmayı düşünür birkaç öncü ayrık otu…
Bir bildirgeyi, manifestoyu dilden dile yayarlar. Türkçe, Kürtçe, Ermenice,
Lazca, Süryanice, Arapça; bildik bilmedik tüm lehçe ve dillerde dolaşır bu
manifesto… Manifestonun ana ve biricik maddesi, şudur: Bütün dünyanın ayrık
otları birleşin!
“Kurtuluş yok tek başına; ya hep beraber ya hiç birimiz!”
Etrafınıza bir bakın devletin ayrıkotu dediklerini meydanlara, tarlalara ve
dağlara yürürken görebilirsiniz. Bilin ki bir tek ayrıksılar “Padişahım çok
yaşa” demez…