Haftanın Filmi | Sinema Okumaları | Ferhan Şayılman
ROMAN POLANSKİ: BİR YAZAR VE SAPLANTILI BİR KADIN | GERÇEK BİR HİKAYEDEN UYARLANMIŞTIR
Yani onca yılın ardından Roman Polanski’nin böyle bir filme imza atması beni gerçekten şaşırttı.
Bir süredir yazarların, edebiyatçıların karmaşık ve ilgi uyandıran yaşamlarına ilişkin biyografi ağırlıklı filmler peşpeşe gelmeye devam ediyor.
Roman Polanski’nin yönetmenlğini yaptığı Based On A True Story -D’après une histoire vraie- Gerçek Bir Hikayeden Uyarlanmıştır adlı film Delphine de Vigan‘ın romanından uyarlanarak sinemaya aktarılmış bir yapıt. Burada bir yazarın, Delphine’nin hayatını değil, yazarlık serüveninin duraksamaya girdiği süreçte başına gelenleri izliyoruz. Emmanuelle Seigner’in canlandırdığı ünlü edebiyatçı evliliğinde eşi tarafından sevilen, üzerine titrenen kadındır.
Özel hayatta her şey neredeyse mükemmel giderken Delphine ruhsal olarak yorulduğunu, yazamadığını, üretemediğini hisseder. Tam bu noktada hayatına onu takıntılı biçimde izleyen, okuyan ve seven bir kadın Elle girer. Eva Green’in canlandırdığı Elle ile Delphine arasındaki yakınlaşmanın, ilişki boyutunun ne olduğunu hiç anlayamayız.
Elle’nin bir imza günü masasında okuyucularıyla ilgilenen Emmanuelle Seigner’in insanın içine işleyen gözlerine bakışı ve hayranınızım açıklamasıyla başlayan tanışmalarının nasıl birden bire baş döndürücü bir yakınlaşmaya dönüştüğünü izleriz ama anlayamayız. Yalnızca bir sahnede Eva’nın Delphine’i kucakladığını ve sonrasında yüzünü incelediğini görürüz ama bunun cinsellik içerdiğini anlayıp anlamamak sizin bakış açınıza bırakılmış. Lezbiyen ilişkinin hiçbir belirtisini vermeden Eva ile Delphine arasındaki mesafesiz arkadaşlığın; tartışmalara, kavgalara varan sertliklerin nereden kaynaklandığını adlandırmak öyle zor ki araya giren bu boşluklar nedeniyle Eva’nın şiddete varan davranışları hiç yerli yerine oturmuyor.
Bence Eva Green ve Emmanuelle Seigner oyunu bütün güçleriyle sırtlamışlar ve sonuna kadar yere bırakmadan götürmeye çabalamışlar. Ama senaryodaki kopukluk ya da romanın akışındaki belirsizlikler filmi zayıflatmış. Romanı okumadığım için bilemiyorum ama eğer kitaptaki kurgu da böyleyse belki yönetmenin bunu görerek eksiği tamamlaması gerekmiyor muydu?
Elle’nin eşi iş seyahatine çıkan Delphine’nin evine bunu bahane ederek çok kısa süreliğine gelip yerleşmesi, günlerce kalması, her şeye karışması, yazarın hazırlık aşamasındaki yazılarına müdahale etmesi, eşinden günlerce haber alamayan kocanın evde neler oluyor deyip gelmemesi beni bu boşluklarla uğraşırken filmden kopardı.
Roman Polanski yazar Delphine’i, Emmanuelle Seigner’i bütün zayıf kişiliğine karşın, hep hüzünlüymüşcesine bakan gözlerinin hatırına, Elle’nin baskın karakteri altında bu kadar da ezdirmeseydi belki film kendini kurtarabilirdi.
Ama önceden de vurguladığım üzere benzer konuları işleyen filmler beni cezbediyor.
Edebiyatın açıklaması zor yaratım sürecine sinemacıların kameralarını yerleştirmeleri bazen çok başarılı sonuçlar da verebiliyor. Edebiyat, yazarların özel hayatları yalnız bugün değil ilerde de ilgi konusu olmaya devam edeceğe benziyor
Kaynak: yurtseverlik.com
—–