Dolar 34,5055
Euro 36,4583
Altın 2.955,93
BİST 9.084,29
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 18 °C
Az Bulutlu

Kitap Değerlendirmesi | Anna Karenina | Tolstoy | Ertuğrul Erdoğan

26.08.2019
1.615
A+
A-
Kitap Değerlendirmesi | Anna Karenina | Tolstoy | Ertuğrul Erdoğan

Dünya edebiyatını dönüşümlü olarak okurum. Okurken ülkelerin bilinmeyen yönlerini derinlemesine öğrenirim. Malum beynimiz okuduklarımızı zamanla unutabiliyor. Bu nedenle kitapları ikinci kez elimize aldığımız olur. Okurken genelde not alırım. Yazıda geçen bir kelime için uzunca araştırma yaparım. Yazarın bir film önerisi olursa, kitaba bir ayraç koyup filmi izlerim. Dünya edebiyatına mal olmuş eserlerin hem filmleri hem de radyo tiyatroları mevcut. Ben önce kitabını okurum. Ardından filmini izler ve en sonunda da radyo tiyatrosu varsa onu dinlerim. Ve o eser artık beynimden kolay kolay uçmaz.

Rus edebiyatı ilgimi çekenlerdendir. Malum yüzyıllarca okurların ellerinden düşmeyecek hatta defalarca okunacak kitaplar var. Şimdi ne yazarlardan ne de kitaplarından bahsedeceğim.

Tolstoy’un “Anna Karenina”sı sevdiğim eserler arasındaydı. Yıllar sonra tekrar okumaya başladım. İçinde şöyle bir sözcük geçti. “…Insanlar, yalnızca örümceklerden iğrenirler. Oysaki, onları inceleyip ne olduklarını öğrenmezler.” Kitabı bir kenara bırakıp telefonuma “Örümcekler hakkında bilgi” yazdım. Karşıma; Tarantula, Lycosidae, Sparassidae, Karadutlar gibi bir çok örümcek çeşidi çıktı. Tarantula’yı araştırdım. Bu hayvan ilginçti. Yeryüzünde 850 çeşidi var. Zehrini daha çok avları için kullanıyor. Erkekleri 4-7 yıl, dişileri ise 20-25 yıl yaşıyor. Çiftleşmeleri de çok ilginç. Hazır hale gelen yetişkin Tarantula, öndeki iki elleri ile davul çalar gibi yere vururarak titreşim gönderirler. Karşı tarafta aynı şekilde yanıt verirse, birbirlerinden elektrik alarak çiftleşmeleri gerçekleşir.

Böceklerle beslenseler de güçlü zehirleri nedeniyle; kurbağa, fare, kertenkele hatta yılanları öldurüp avlarını emerek yerler.

Onların en büyük düşmanları, Peptis denen yaban arılarıdır. Bu arılar üreme zamanı Tarantuları bulmak zorunda. Iki canlı arasında amansız bir savaş başlar. Genelde Peptisler kazanır. Tarantular’ın zehri onlara işlemez. Yaban arısı sersemlettigi avını kazdığı toprağa gömer. Karnından açtığı deliğe bir tane yumurta bırakır. Yumurtadan çıkan yavru için Tarantula karnı hem besin hem de yuvadır.

Kitaplar işte böyle değerlidir. Bir kaç satırdan neler öğrendik neler…

Ertuğrul Erdoğan

Ertuğrul Erdoğan
Yazar Hakkında 1 Ankara’nın gecekondu semti Akdere’de 3 Eylül 1958 yılında iki katlı beyaz badanalı bir evde dünyaya gelmişim. Gecekondunun bahçeleri alabildiğine özgürlüktü. Kiraz ağaçlarının en tepesine çıkılır ve kulaklarımıza taktığımız iri kirazlarla gülüşürdük. Yazları bir başkaydı. Bahçemizdeki variller içindeki suya dalıp, serinler, şaşkın ördekler gibi kurulanırdık güneşin sıcaklığında. Bir başkaydı oyuncaklarımız, telden araba, tahtadan tornet arabası yapardık yaratıcı minik ellerimizle. Dedik ya yaratıcıydık o dönemler. Hele arka bahçemizin gölgeliğin tadına doyun olmazdı. Müsamerenin kolonyasını rengarenk gramofon kâğıtlarıyla yapıp, konuk arkadaşlarımıza ikram ederdik. Destan satanların peşinden gider, ağıtları ayakkabılarımızın çamura saplanmasında dinlerdik. Komşuluklar bir başkaydı gecekonduda… Oyunlarımız gündüzlere sığmaz, geceleri kâh Karabulut amcaların ve şişman Meliha Teyzenin bahçesinde fıkra ve sohbetlerin hoşluğunda gecelerdik… Mahallemiz siyasilerin unutmuşluğunda 1965 yıllarında şehrin uzaklarındaydı… Sokaklarında asfalt yoktu ama siyasi partilerin at ve altı ok bayrakları her tarafı süslerdi… 1968 yılı gecekondunun özgürlüğünden ayrılıp, Cebeci semtinin asfaltlı, temiz çocukların bulunduğu, bana da yüksek gelen Levent Apartmanının 6. katına taşındığımızda, kendimi sanki gökyüzüne yakın hissederdim. Geceleri uçakların geçişini balkonda yıldızların çokluğunda ve kaymasında izlerdim. Babam sattığı gecekondumuzun sermayesi ile açtığı ve Doğan Yayınevi adını koyduğumuz kitapçı dükkanımızı gece gündüz bekledik. Kitaplar, artık en iyi dostum olmuştu. Kemalettin Tuğcu’nun romanlarındaki ezilenleri okuyup iyiliği öğrenmiştim kalbimce. Ve her hafta gittiğimiz sinemalarda Türk filmlerinin duygusallığına ağlardık sevgililerin ayrılışlarında. Ve ilk televizyonu izlemenin onurunu yaşadık Grundig mağazasının önünde biriken kalabalığın çekirdek çitlemelerinde. Çoğu zaman evimize gelen ve artık bizden biri olan “Tele konuklar”ı ağırlardık, annemin güzel pasta ve meyve ikramlarında… Zamanla kayboldu misafirler, komşularımızın evine giren televizyonlarla. Çocukluğum ve gençliğimde öğrenci hareketlerini gördüm. Polis ve öğrenci çatımalarının en şiddetlisini izledim, 12 Eylül öncesi yıllarda. Siyasal ve Hukuk Fakültelerinin bahçelerinde tabancalardan fırlayan kör kurşunlar ve taşlar uçuştu dükkânımızın önlerinde. Kepenkler ardında can havliyle sığındık tezgâh gerilerine. Prof Mümtaz Soysal, Muammer Aksoy, şair, Hasan Hüseyin Korkmazgil ve Fikret Otyam gibi yazarların kitaplarını bastığımız yazarların, babamla yaptığı akşamüstü sohbetlerini keyifle dinledim. Ve onların kitaplarını matbaamızda orijinallerini ilk dizenlerden oldum. Dükkanımızın önündeki Cemal Gürsel Caddesi’nde nice yürüyüşlere tanık oldum, polislerin panzerli su sıkmalarında ve polislerin coplu dayaklarında… Ve 12 Eylül darbesinin ardından yayınevimiz ve matbaamızın sonlandığı yıllardı 1980. Askerlik dönüşü Ordu şehrinden aldığım teklifi değerlendirip, Karadeniz 52 Gazetesi’nde dizgi operatörü olarak çalıştım. Hürriyet Muhabiri arkadaşımızın ölümü üzerine yazdığım “ Ağlayan Tuşlar” yazımı beğenen Yayın Yönetmenimizin teklif ettiği, Tercüman Gazetesi ve Akajans’ın muhabirliğini kabul ederek ilk gazeteciliğime başladım. Dört ay oteldeki yaşamımı daha sonra bir odalı ev kiralayarak devam ettim. Geceleri en yakın arkadaşım, süpürgelikte bir türlü bulamadığım fareydi. Daktilo ve farenin tıkırdamaları arasında yazılarımı tamamlar, öyle uykuya dalardım. Politikacı, sanatçı ve futbolcu gibi birçok ünlüyü gazetecilikte tanıdım. Daha sonra maddi nedenlerle gazetecilik mesleğini noktalayıp, Ne uzayıp, ne kısalmak için PTT’de göreve başladım. Hep söylerim; “İki yıl gazetecilik yaptım, yirmi sekiz yıl gibi yaşadım. Yirmi sekiz yıl memurluk yaptım, iki yıl gibi yaşamadım.” Evliyim ve Allaha emanet bir erkek çocuğumuz var, Bir de içimde Atatürk Sevgisi… Okumayı, araştırmayı ve yazmayı çok seviyorum. “ Daha iyi bir dünya için herkesin yapabileceği mutlaka bir güzellik vardır” diyor, Saygı ve Sevgilerimle, Ertuğrul Erdoğan
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.