Söndürülen Işık / İskenderiyeli Hypatia
Bundan yaklaşık 1600 yıl önce Mısır’ın İskenderiye kentinde korkunç bir cinayet işlenir; ‘iffetsiz’ ve ‘günahkâr’ olmakla suçlanan bir kadın toplumun gözleri önünde ‘öfkeli’ bir güruh tarafından linç edilir. Taşa tutulan, parçalara ayrılıp yakılan o kadın, matematikçi, gökbilimci, filozof Hypatia’dır.
Günümüzde bile kadının hem toplumdaki hem bilimdeki yeri tartışılırken, 1600
sene önce yaşamış İskenderiyeli Hypatia (370–415), felsefe ve bilim alanında
önemli katkılarda bulunmuş ancak dönemin gerici zihniyeti tarafından, onun
“inanmadan önce sorgulama ve bildiklerinin arkasında durma” olarak
belirteceğimiz düşünce tarzı sebebiyle yokedilmiştir. Bu sadece Hypatia’nın
değil bilim dünyasının cinayetiydi ve tarih boyunca da başka örnekleri
yaşanacaktı.
İskenderiyeli Hypatia filozof, matematikçi ve astronomdur. Bilimi ve
zerafeti dışında güzelliği ile de ünlüdür. Hypatia’nın yaşadığı dönemde,
İskenderiye Roma’nın bir eyaletiydi. İskenderiye’nin en önemli özelliği ve ünü
ise müzesi ve kütüphanesine aitti. Hatta hepimizin çok yakından tanıdığı
matematikçi Öklid (Euclid M.Ö-300) bu merkezde yaşamıştır. İskenderiye
Kütüphanesi, felsefe okulu, müzesi ve bunlardan daha da önemlisi “eklektik”
olarak adlandırdığımız geniş bir bakış açısına sahip öğretisi ile ünlüydü.
Hypatia’nın biliminin temelleri, filizof olan babası Theon ile atılmaya
başlandı. İlk eğitimlerini aldığı babası, Hypatia’nın dogma düşüncelere
saplanmasına izin vermedi. Kendine saygısı olan bir kimse tarafından son gerçek
olarak; hiçbir bilginin kabul edilmemesi gerektiğini, düşünme hakkını hep
kullanmasını, yanlış düşünmenin hiç düşünmekten yeğ olduğunu öğretti. Babası,
eserlerinde de bahsettiği üzere kızıyla hep gurur duymuştur. Hypatia, Atina’da
eğitimini tamamladıktan sonra İskenderiye’ye döndü ve buradaki okulun başına
geçti. Platon’un fikirlerini benimsedi. Hatta Platon, Aristo ve Suda gibi
filozoflar hakkında İskenderiye’de halka açık dersler verdi. Bu sınıfta, daha
sonra İskenderiye valisi olacak Orestes ve Ptolemais’in piskoposu olacak
Synesius da vardı. Sonradan büyük bir filozof olan Synesius ona hayranlığını ve
ilmine duyduğu takdirlerini içeren pek çok mektup yazdı. Synesios’un Hypatia’ya
yazdığı mektuplar, felsefe tarih kitaplarında günümüze kadar gelmiştir.
İskenderiye eklektik okulunda yeni Plâtoncu geleneği hâkimdi. Bu okul,
hangi inanca, felsefi tarza sahip olursa olsun, herkese açtı. Farklılıkları bir
çatışma unsuru olarak algılamayı değil, çeşitli görünümlerde olan temellerini
aldıkları tek ve aynı kaynağa yönelterek, insanlık tarihinin belleğindeki kadim
bilgiyi inisiyellerden filozoflara ve topluma aktarma çabası gösteren bir
felsefe okuluydu.
Hypatia, sahip olduğu bilgileri cesurca ve kaygı duymadan öğrencilerine
anlatmaya, dönemin önemli siyaset, bilim, din adamlarıyla görüşmeler yapmaya
devam ediyordu. Bu bilgiler görünüşte ayrı olan inançların özündeki ortak
bilgiye dayanıyordu.
Hypatia, Roma’nın yavaş yavaş çökmeye başladığı, karmaşık bir dönemde
yaşadı. Genel eğitim seviyesi çok düşüktü, bilgiye ulaşmak zahmetliydi,
mesafeleri aşmak çok zordu. Kısacası tam bir ortaçağın yaşandığı dönemde,
Hypatia bilime yaptığı katkılarla o döneme ışık oldu. Doğayı mantık, matematik
ve deney ile açıklamaya çalıştı. Hypatia, matematik ve astronomi ilgili
kitaplar da yazdı. Bu eserlerinden birinin adı “astronomik kanun”’dur. Eski
olarak adlandırılan bilgileri yeniden açığa çıkarmış ve yeniden sunmuştur.
Eğer Hypatia ve Theon olmasaydı Batlamyus (Ptolomy), Öklid ve diğer
Yunanlı matematikçilerin eserleri günümüze ulaşmayacaktı. Kendisi ve babası
Batlamyus’un astronomi kitaplarını düzenlediler ve yorumladılar. Ortaya
çıkardıkları, canlandırdıkları bilgileri, öğrencilerine aktardılar. Yorumların
bir tanesinin girişinde babasının, “Bu baskı filozof olan kızım Hypatia
tarafından hazırlanmıştır” yazdığını görüyoruz.
O yıllarda İskenderiye’deki (Bu şehir Büyük İskender tarafından
kurulmuştu) en önemli yapılardan biri Serapis tapınağıydı. Büyük İskender’in
generali olan ve ölümünün ardından Mısır’a gelip kendini firavun ilan eden I.
Ptolemaios Soter, bu Tanrı kültünü ilk yerleştiren firavundur. İlk başta şehir
buna karşı çıkmıştır. Ama firavun bunu rüyasında Osiris tarafından söylendiğini
belirtmiş ve tartışmaları sona erdirmiştir. Bunun üzerine şehirde muazzam bir
tapınak yaptırılmıştır. Bu tapınak sûni bir tepe üzerinde 100 basamakla çıkılan
bir yapıydı. Bir tıp eğitimi yuvası ve tedavi merkezi olarak pek çok yapıdan
meydana geliyordu.
Serapis tapınağı, müze ve İskenderiye kütüphanesi Hıristiyanlık için
önemli engellerdi. İmparator Theodisius İskenderiye piskoposundan eski dine ait
her şeyin yok edilmesini istedi. Başpiskopos Theodisius, elinde bir haçla ve
ona eşlik eden rahiplerle tapınağa gitti. Tapınağın kollarını dışarı çekip
parçalattı. Bu olayda pek çok tapınak görevlisinin ve hekimlerin öldüğü
bilinmektedir. Daha sonra aynı yere bir kilise dikilmiştir.
Bu hareket İskenderiye Okulu üzerinde bir baskı kurmuş ve ayrıca
fanatizmi de güçlendirmiştir. İskenderiye piskoposunun yerini almak için
başpiskopos Timotheus ile rekabet halinde olan piskopos Cyril’in onun şehirdeki
etkisinden ve liderlik özelliğinden hiç hoşlanmadığını kaynaklardan
öğreniyoruz. Piskoposun şehirde rakibi sayılabilecek vali Orestes de,
Hypatia’nın dinleyicileri arasındaydı. Piskopos Cyril Hypatia’nın sonunu
hazırlarken bir yandan da cemaati Hypatia’nın değersiz olduğuna inandırması
gerekiyordu. İncil’den yaptığı alıntılardan ilham alıyordu “Kadın sessizliği ve
uysallığı öğrenmelidir. Kadının ne ders vermesine ne de erkeğin üzerinde yetki
sahibi olmasına izin vermeyeceğim. Suskun olacak ve sessiz kalacaktır. Çünkü
önce Âdem, sonra Havva yaratılmıştır”. Cyril Hypatia’nın ölümünü doğrudan
emretti veya halkı bunun için teşvik etti. Halkı kışkırtmış ve halk arasında
Hypatia “dinsiz” ve “şeytan” olarak nitelendirilmiştir.
Siyah kukuletalı, yaklaşık 500 kadar kalabalık bir fanatik grup, bir
sabah Hypati evden çıkarken, onu durdurup arabasından indirdi. Saçlarından
sürükleyerek kiliseye götürdüler, ardından da vahşice öldürdüler. Sonra bu
güruh yaptıklarının dehşetine kapılarak onu kilisenin içinde ateşe verdi. Olay
şehirde büyük yankı buldu.
Hypatia böyle acımasız bir şekilde yok oldu ve Hypatia’nın ölümünden
sonra yeni Plâtoncu okul da onunla birlikte yok oldu. Hypatia, ölümünden bu
yana unutulmayan bir isimdir ve adeta bir efsane haline gelmiştir. Bilim ve
sanat alanında sembol olan Hypatia hakkında zaman içerisinde şiirler, romanlar,
oyunlar yazılmıştır. Feminist sanata da konu olmuştur. Feminist sanatçı Judy
Chicago, 1979’da San Francisco modern sanat müzesinde açtığı sergide Hypatia’yı
o şiirlerde güzelliği ile değil de tüm görkemiyle ünlü ve yetenekli kadınlarla
birlikte göz kamaştıran bir akşam yemeğinde sunar.
Voltaire’e göre Hypatia, “bağnazlığın masum bir kurbanı; öldürülmesi ise
yunan tanrılarıyla beraber, sorgulama özgürlüğünün de ortadan kalkışın bir
simgesidir”. Voltaire bir aydınlanma filozofudur ve Hypatia onun muhalifliğinde
sembol olarak kullandığı bir isimdir. Diğer yandan kendisine karşıt grup içerisinde
“İskenderiyeli hayâsız bir öğretmen olarak kabul edilmiştir”.
Hypatia’yı daha sonra Ortaçağ’da ünlü usta Raphael’in en büyük
eserlerinden biri olan “Atina Okulu”nda görmekteyiz. Raphael’in bu eseri
Vatikan’da Papa Julius II döneminden Stanza della Segnatura’nın dört duvarından
birinde yer almaktadır. Usta eserine başladığında, kendisine sorulan bir soru
üzerine Hypatia’nın “Atina okulunun en ünlü öğrencisi” olduğunu söylemiştir.
Ona hemen bu kaydı değiştirmesi gerektiği, aksi halde eserin yok edileceği
söylenir. Bunun üzerine o da eserdeki kişiyi Papa’nın yeğeni olan “Francesco
Maria della Rovere” (1490-1538) olarak değiştirdiğini belirtmiştir.
Hypatia’nın bilime katkıları; gök cisimlerinin sınıflandırılmasında,
hidrometre’nin bulunmasında, sıvıların yoğunluk derecesinin belirlenmesinde ve
daha birçok konuda etkisi olmuştur.
Hypatia’nın yaşadığı dönemden itibaren 1000 yıldan fazla süre geçmiş,
ona rağmen kilise Raphael’in eserine Hypatia’yı katmasını engellemeye
çalışmıştır. Bugüne kadar söylenen sözlerin eserde belirtilenin Hypatia
olduğunu fısıldamaktadır. Zaten eserdeki kişiliklere baktığımızda Hermes,
Platon, Aristo, Diyojen, Zenon, Fucino, Alkibiades arasında sıradan birisinin
bulunamayacağını anlayabiliriz. Ve Hypatia, bulunduğu yerden hala bize
gülümsemektedir.
Hypatia’nın hayatını, 2009 yapımı “Agora” adlı filmde de
izleyebilirsiniz..
Hypatia işte böyle bağnaz, sığ düşüncelerden dolayı acımasızca, canice
yok edildi. Düşünce özgürlüğü istedi, düşündüğünü söyledi, adaletsizliğe isyan
etti, inandığı ve savunduğu bilim ve akıl için öldü…
Referans:
1. Aktif felsefe dergisi sayı:67 ve sayı:72