Yazıyorum Çünkü | Gülüm Çamlısoy
Unutulmuş bir düş’ ün dayanılmaz ağırlığı var gerçeklerin de diline pelesenk olmuşken mantıksal ön görüler ve rüştü henüz ispatlanmamış bir yazının girizgâhındayım.
Hava azıcık nemli epey de bulutlu ve ben düş taksimleri yapıyorum hayatın yorgun fıtratında değil bilakis yorgunluğun sonlandığı bir gerçeğin paylaşımı adına kalemi almışken elime daha doğrusu:
Kalem beni geçirmişken eline ve işte s/üzülen zerreler akıyor paçalarından gecenin ve ben farklı olmak adına kazandığım farkındalığı reddediyorum belki de okuyucuya anlamsız gelen ilk etapta ne de olsa ben bile ayırt edemiyorum neyin gerçek neyin izafi olduğunu…
Bir gülümseme borçluyum kendime çünkü pehlivanlar gibi güreş tuttum gün boyu ve adına hayat denen yalnızlığın titrettirdiği gün denen sırma saçlı aydınlığın kalemin dişleriyle tarayıp da manikür yaparken ışıldayan güneşe.
Güneş ve de güreş.
Tuşa geldiğim mi yoksa klavyenin tuşları bana borçlanmışken mi?
İzah edeyim o halde:
Sıradan da sıra dışı sıradanlığımla yaşarken bir ömür ve birileri yakamdan çekiştirirken ve bana dokunan dokunmayan her eli de dost bildiğim ve bilin ki buna mecburum yoksa insan şüphe ile yaşadı mı mutluluğu da sevgiyi de kaçırıyor kendinden aslında yalnızlığımla geçen ömrün perde arkasında beni sevenler olduğunu da bilirken.
Noter onaylı bir sevgi olmasa da.
Allah katında saklı iken içtenliğim ve iyi niyetim ve işte güne bir-sıfır önde başladığım gelin görün ki; insanların gözünde de hep kaybetmişken ama kazanım babında o kadar çok gelirim var ki gider anlamında güme giden yıllarım ve heba ettiğim yeteneklerimin olduğu da su götürmez bir gerçek ve daha dakikalar evvel bir damacana su ile de hanemiz nemlenmişken.
Sudan sebepler mi?
Sıradan bir günün yarattığı hezimet mi yoksa?
Sıradanlığı sıra dışı farz ettiğim ve günün devrik haysiyetinde tüm hassasiyetimle de yaşamışken bir ömür.
Yazdığım kadar derin nefes aldığım gerçeği ile yazmanın büyüsü addedilen bir kitap başlığından çıkıp da yola yazamamanın verdiği hicran ile soluklanıyorum sevgi İnci Aral’ın yazmakla ilintili kalın kitabında kim bilir kaç defa gezinip durmuşken.
Görünürde yerimde saydığım…
Aslında içim içime sığmazken ve ben hali hazırda yere göğe sığamazken.
Konumuz derin, sevgili dostlar çünkü konumuz insan ve sevgi ve ben-merkezcil bir gülümseme ile sözü kendime getirecekken ve getiriyorum da gerçi insanlar da bin dereden getiriyor ama.
Yazdığım belli başlı bir platform var ya da yok: lakin ben kalemi bir yerlere odaklı oynatmıyorum çünkü bu, benim hayatım ve ben tüm dağınıklıkların toplamıyım.
Kendimi anlatmak da değil amacım ama gün içerisinde öylesine yükleniyorum ki bin bir duyguyla heybem zaten tıklım tıklım ve gece oldu mu boşaltmalıyım içimde birikenleri ve başa almalıyım hayatı ve işte arındığımın ertesi derin bir nefes almak da hakkımdır, öyle değil mi?
Tırnaklarımla kazıdım desem ne ki ne de olsa tırnaklarımın içi de damarlarım da mürekkep dolu ve ne zamanki yüreğimin kartuşu boşalıyor severek dolduruyorum belki de acılar ve sıkıntılarla dolduruşa gelip bir anlamda yeniden doğuyorum.
Bin yaşında olsam da içimdeki rüzgâr beni hala aynı yerde saklı tutuyor belki de Freuden teoride hastalıklı bir ruhum ben ne de olsa on sekiz yaşımdaki haletiruhiyemle idame ettiriyorum hayatımı ama ben bunu yapmazsam değil yazmak tek adım bile atamam işin ilginci adımın dahi ne olduğunu unutuyorum kalemi elime aldığımda hoş…
Adımı bilenler başına ekledikleri sıfatlarla beni adım adım uzaklaştırıyorlar adımdan ve işte bende sonlanmayan bir sevgi İlahi Aşkın çeperinde yandığım ve bir kıvılcımdan yüzlerce kelimenin ansızın doğabildiği.
Kasımın ilk günü ve de haftanın ve güne umutla uyanmışken…
Geri tepen bir sevinç benimki çünkü yazdığım ve yaşadığım yollar mayın yüklü ve ben mayın tarlasında hoşlukla dans ediyorum ve her mayına bastığımda içim cız ediyor ama kendime asla acımadığım için bir ömür tüm uzuvlarımı kaybetme tehlikesini asla umursamadan devam ediyorum yazıp yürümeye.
Ahkâm kesen bir evrenden payıma düşen mi?
İlk başta hatalarımı görmek artık neyse yaptığım hata birilerinin gözünde ve ben zaten en büyük hatamı ilk günden beri bilirken:
Sadece sevgiyle tutunduğum hayat bu bağlamda kendime bir dal seçtiğim ve üstüne konduğum. Örnek mi istersiniz?
Peki, o halde:
İlk evvela çocukluğumdaki analiz ile aşkı bana ilk duyumsatan kişi:
Canım ve de rahmetli babaannem ki kadına resmen âşıktım ben ve ilk oyun arkadaşım da olma şerefi ile nasıl da mutluluk denizinde yüzdürmüştü beni ve de ben yalnızlıkla ihya olurken sevginin yüceliğini keşfetmiştim onun varlığında derken okula başladığım ve arkadaşlarıma ve kitaplara duyduğum sevgi ile hayatla aramda kurduğum o güçlü b/ağ.
Zaten her şeyin çıkış ve de bitiş noktası bu olmuşken ve ben her duyguya her nesneye ve her insana sevgi ile yaklaşırken.
Yazma aşkımdan dem vurmayacağım ve insan sevgimden de lakin süregelen hayatımda yaşadığım olumsuzluklar illa ki benim safça inandığım insanlar tarafından bana yansıtılan güçlüklerdir.
Mesela bir süre başka bir evde yaşarken sen gel, evine âşık ol.
O da göze batmıştı zaten her şeyin de sonu olmuştu bu sevgim.
Bir öncesinde son çalıştığım yabancı dil kursunda beni işe yerleştiren yetkilinin bir anda bana düşman olduğu ve benim haberim olmadan ders saatlerimi değiştirip beni zor duruma düşürdüğü nihayetinde işimden olduğum.
Ve bir öncesi ve bir öncesi daha.
Sayısız hayal kırıklığı yaşadığımı nasıl itiraf etmem ne de olsa bendeki aşırı sevgi bombardımanı insanlara hep garip ve inanılmaz gelmiştir bu bağlamda elimden kayıp gidenler ve heba ettiğim hayatım zaten benim bir şeylere ya da birilerine duyduğum aşırı güven ve inanç ve sevginin da ansızın infilak etmesi sonuca beni zor duruma düşürmüştür.
Sevmekten vaz geçmek mi?
Bunu da yapmışımdır sonunda elbet kendime duyduğum sevgiyi sıfırlayıp kendimden nefret etme noktasına geldiğim ve hayatla aramda olan o bağın koptuğu ve tabiri caizse intihar noktasına geldiğim şükür ki son bir hamleyle hayatın ve Allah’ın beni kucakladığı.
İyi bir insan olduğumu açık yüreklilikle söyleyebilirim ve tüm yüreğimle de iyi bir Mümin olmak adına çabalamak da elbet herkes gibi benim de payıma düşen diğer yandan cennetlik mi cehennemlik mi olduğumu söyleyecek kadar ileri giden insanlar yüzünden inancımdan dahi şüphe ettiğimi söylesem yeridir.
Yorgun ve de mutsuz.
Bitik ve yitik.
Mümkündür her biri ne de olsa dünya bir cennet bahçesi değil ama tüm sıkıntıları bir tarafa itersem ansızın beni ele geçiren bir coşku ve umut dalgası ile anda saklı detaylardan genellemeye gidip mutu hissettiğimi de söylemeliyim ve derken bir şekilde üzülmeme sebebiyet verenler alın size yeni dert:
Bu sefer de insan sevgimden şüphe ettiğim ve kendimi acımasızca yargılarken bulup da bu sefer kendimi sevip sevmediğimden emin olamadığım.
Gün normal başlamıştı benim için ve beni yığınla bekleyen iş varken ve ben bu günü de heba ettikten sonra gece bir oturdum ki masanın başına ve tüm hayatım film şeridi gibi akıp gitti gözümün önünden.
Gerek öğrenci iken gerek çalışırken gerekse özel hayatımda yolumun kesiştiği yüzlerce insan ve sıkıntı bir bir gelmişken hatırıma ve ben illa ki herkesi mutlu etmek için uğraşırken…
Ve asla bahsetmeyeceğim özel sorunlarım ve ben bunları neyin kimin uğruna sahiplenmiştim?
Disiplinin had safhada olduğu bir aile ortamı derken ikinci hapishanem iken severek gittiğim okulum derken ilerleyen süreçlerde nerede imkânsızlık varsa gidip gönüllüsü olduğum hatta ve hatta deli gibi para kazanırken ansızın nokta koyup gönüllü öğretmenlik yaptığım ve cebimden para harcadığım daha doğrusu sermayeden ve kendimden yediğim ki zengin biri olmadım asla ama her nasılda para kazanmak battı bana ve ben hayallerim uğruna kanat açtım farklı dallardan bir diğerine ve kendimi sonunda terk edilmiş ve beş parasız bulduğum…
Kısaca sevgili dostlar…
Ben her ne kadar dünümü unutmuş olsam da gün de tarih de tekerrür ediyor ve sevgim ve umudum bir şekilde sorgulanıyor söz elbet dönüp dolaşıp benim neye ya da kime denk düştüğüme geliyor ve ben sadece kendimi suçluyorum ama bir yere kadar…
Her şey olabilirim.
Herkes olmadığım kadar.
Çok şey de duyumsayabilirim ama hiçliğimin de farkında iken…
Hayata duyduğum saygı belki de kızgınlık ve de kırgınlık ve ben yine çuvaldızı da kalemi de kendime batırırken kısaca…
Bir yere varıp varmama ihtimalim ve anlamsızlığın anlam olduğu ve konu/kim ne olursa duyduğum sevginin da asla yalan olmadığı ve ben bir ömürlük hezeyanı sonlandırıp sadece kalemimle dertleşirken ve bu bağlamda sizlerle kurduğum gönül bağımda samimi ve umutlu iken…
Yazıyorum çünkü…
Hayatın rövanşı mı yoksa diskalifiye olduğum mu?
Sevginin sonlandığı mı yoksa sevginin uzamında sahiplendiğim yaşam coşkumla kalemin d/okunduğu her yürekte var olma savaşım mı ve elbet konunun derinleştiği ve ben aşkı İlahi düzeyde büyütüp de insan sevgimin de derininde kendimi ve Rabbimi bulup yazacak binlerce sebebimin olmasının dışında hayatta tek istediğim mi ve ben buna bile henüz karar verememişken…
Yazıyorum çünkü…