Yavaşlığı Öğrenmek | Hilmi Yavuz
Benim çocukluğumda, babamın, Yahya Hikmet Yavuz’un Orhangazi’de kaymakamlık yaptığı yıllardır, 1943 olmalı, ilkyaz sonlarıdır, annem açık kahverengi döpiyesini, babam beyaz keten pantolonunu giymişse eğer, bu hafta sonudur ve ‘tenezzühe çıkılacak’ demektir…[‘Tenezzüh’, evet, ‘piknik’ sözcüğü henüz sözdağarımıza girmemiştir çünkü!] Bana askılı, kısa pantolon üzerine beyaz kısa kollu gömlek giydirilmiş; annem ‘her ihtimâle karşı ,ince örme hırkamı da çantasına koymuştur.
Ön tekerleklerinin iki yanında geniş ‘çamurlukları’ [öyle denirdi!] olan tenezzüh otomobili [öyle denirdi!],kaymakam evinin [‘Tozkoparan’ın Evi’: Ev sahibine ‘Tozkoparan’ deniyordu,-kamyonuyla ortalığı tozu dumana kattığı için! Biz kiracıydık o evde…] sarmaşıklı, saat çiçekli kapının önünde beklemektedir. Ben şoförün yanına otururum. Şoför, iki paralel ve kalınca demir çubuğun arasına dikey olarak yerleştirilmiş gereci alır, kaportanın altındaki deliğe yerleştirir, hızla döndürerek motoru çalıştırırdı.
Ben şoförün yanındaydım ama hep sağ taraftaki geniş çamurluğun üzerine çıkmak, orada, ayakta ,öyle gitmek isterdim. İzin vermezdi babam.
Sonra o mesire yerine gelinir, aşağı mı yoksa yukarı mı olduğunu anımsamadığım Sölöz köyüdür, öyle kalmış belleğimde. Ulu çınarlar, hep ulu çınarlar … Salıncaklar kurulur; bizden önce malmüdürleri, eşi Huriye hanım ve kızı Saliha gelmişlerdir. Ulu çınarların arasından ince bir derecik akıyordur; derenin ortasında da küçük bir ada. Tek kişilik bir ada,-öyle kalmış belleğimde. Malmüdürü –ki babam onu ‘müdîr-i mââl-i semîrim’ diye çağırmaktadır, adacığa sandalye altlarına konulan püsküllü ‘kaaliçe’sini sermiş, bağdaş kurmuş, rakı şişesini dereciğin sığ bir yanına koyduğu yerden alıp küçük kadehine doldurmaya başlamıştır.
Salıncaklar, evet! Saliha hızla sallamaktadır, benden yaşça büyüktür, genç kızdır, ben salıncağın iplerine korkuyla elbet, sıkı sıkıya sarılmışımdır: Annem seslenir: ‘ Saliha, yavaş, kızım!’
Ulu çınarlar, derecikler,salıncaklar dönüş saatinde unutulurlar.…Akşam dönüşlerinde kısa bir süre için çamurluğa çıkmama izin verilir, babam şoförü uyarır: ‘İbrahim, yavaş, oğlum!’
Çocuktur, yavaşlığı çocuklukta öğrenir. Öyle anımsıyorum şimdi.