Y ü k s ü k Ç i ç e ğ i / Nuran Dündar Şeyhoğlu
kıyılarıma aktı kına taşını kanatan nehir
ellerim toprak kustu
parmağıma ateşten halka takıp
tırnak diplerimde patladı yüksük otu
kanlı bir ceylan postu serildi
ömrümün deltasına
sırtı kuru kurbağalar birbirini taşıdı
günlüğümü fırlattıp attığım nehire
duvağımın takıldığı gün
saçlarım fesleğen
ellerim yüksük çiçeği kokardı
uzun uzun bakar yağmur kuşlarına üşürdüm
güz pencelerinden
birer namlu gibi baba ocağına çıkardı
kentin dar sokakları
içimden betonarme evler yükselirdi
çatıları çiçek serinliğinde ay
aşkın nâr hali
yıldırım gibi düştü gölgeme
kırkikindiler düş ayrımı getirdi sıladan gurbete
oysa konup göçtüğümüz ilk evimizde
yeşildi sarmaşık salıncağımız
postacının terli ellerinde
damgasından utanırdı mektup pulları
zarfı, bekleyiş sessizliğinde selamsız muhbir
günlerin çetelesini,göğsümde tutardım
nikah mihri çökerdi kekre yılların üstüne
pahası ilk cemrede solgun gülümseme
yıldızları ölü geceden
gün okşuyor kuzey pencerelerini şimdi
eğilip toprağını avuçluyor saksıda
yüksük çiçeği
gölgesi kıskıvrak çıngıraklı yılan kader..
Lacivert Öykü ve Şiir Dergisi, 84. sys, 2018