Dolar 35,9864
Euro 36,9851
Altın 3.252,38
BİST 9.825,56
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 18 °C
Az Bulutlu

Üç İnsan/ Üç Gülüş/ Üç Hayat /Üç Ölüm/ Tamer Dursun

Üç İnsan/ Üç Gülüş/ Üç Hayat /Üç Ölüm/ Tamer Dursun

Ne de çok severdim gençliğimde etrafımdaki kalabalıkları. Her fırsatta kendimi insan yığınlarının içine atar, o görüntülerin, seslerin ve gürültülerin arasında kaybolup giderdim. Etrafımda çok insan olsun isterdim ve çok insanın, çok sevilmek ve itibar görmek anlamına geldiğine inanırdım.

Gittiğim imza günleri, seminerler, sohbetler, güzel sözler, alkışlar ve sonrasında bir mekânda, masa etrafında toplanılan onlarca insan. Şarkılar, türküler, şiirler, muhabbet… Nasıl da mutlu olurdum ve nasıl da kendimi özel hissederdim ama sonra vakit gelirdi ve herkes evinin, bense otelin yolunu tutardım.

O kalabalıkların aslında bir yanılsama ve istediğim şeyden çok uzakta, yaşadığım bir illüzyon olduğunu, odama girip, kapıyı kapattığımda ve yalnızlığımla baş başa kaldığımda anlardım.

Soğuk, renksiz, kimsesiz bir oda.
Şiir bitmiş, söz bitmiş, eylem bitmiş.

Kahkahalar yok, sarıp sarmaladığım insanlar yok, merak edenim, hal hatır soranım yok.
Ustanın dediği gibi, dağılmış pazar yerlerine benzeyen yalnızlığım ve ben.

Anlardım anlamasına da, anlamamak için direnirdim. “Hayır” derdim kendi kendime “Yine de, çok insan iyidir.” ve sabaha karşı yatağıma girer, yalnızlığımın elini tutar, uykuya dalardım.

Sonra, zamanla bu durum değişiverdi. Yaş aldıkça, incindikçe, insanların yalan, sevgilerin sahte olduğunu gördükçe, kalabalıklardan ve seslerden uzaklaşmaya başladım. Kalbimde sadece bir avuç insanı ve dışarıdaki dünyayı bırakıp, içime doğru bir yolculuğa çıktım.

Bu, ölümüme kadar sürecek, hayali bir tren yolculuğu. Kendime eskilerden, çocukluğumun Samatya İstasyonu’ndan kalma bir tren seçtim. Yola çıkarken, istasyonda beni yolcu edecek kimse yok ve böylesi en doğrusu.

Şimdi, uzun zamandır yok saydığım, önemsemediğim ve belki de hep ama hep sonraya bıraktığım iç yolculuğumun huzurlu saatlerindeyim. Yalnızlaştıkça, kendimi farkına vardım. Kimim ben? Nereden gelip, nereye giderim? Kimleri tanıdım, kimlerle oturup kalktım, kimleri yaşatıp, kimleri öldürdüm yüreğimde? Yaşamayı ve yaşatmayı ne kadar becerebildim? Kimin duası ya da kimin bedduası var üstümde? En son ne zaman sevdim ellerimi, ne zaman, uzun uzun baktım kendi gözlerime ve ne zaman yorgun bedenimle, ruhumla sohbet ettim, onların sitemlerini dinledim? Kaç bahar daha göreceğim, kaç kere daha yağmurun altında ıslanıp, doğan güneşi selamlayacağım? Evsizlere ev olabildim mi, ekmeğimin yarısını sokak çocuklarıyla paylaştım mı, kedilere köpeklere bir tas su verdim mi, sildim mi kimsenin gözyaşını, öptüm mü işkenceden dönen yoldaşımın yarasını? Neye yaradım ben bunca yıl, kime yaradım? Neden en çok kendime geç kaldım ve neden üşür ellerim böyle yaz kış?

Kimselerim olmadığı bir vagonda, başımı cama yaslamış, dışarıya bakıyorum.

***
Derken, elimde bir fotoğraf.
Tren karlı dağların arasından gecenin sessizliiğine akıyor ve ben elimdeki fotoğrafa bakıyorum.
Ah!
Bir foroğraf karesi bir insanı ne kadar üzebilir ki?
İçimdeki güvercinlerin gözyaşı fotoğrafa damlıyor.

Bir cuma akşamıdır.
Çocuklar çoktan yataklarına girmişlerdir. Eşin, biraz önce mutsuzluğuna bakıp, “İyisin değil mi?” sormuştur ve sen “İyiyim canım.” demişsindir.

O da, sen de, iyi olmadığını bilirsiniz ama tutar aşkı bir mahzun bakışın sıcaklığına gömersiniz.

Bir cuma akşamıdır.
Masanda çayın, rakın ve sigara tabakan.
Fonda eskilerden bir türkü.

“Yüce dağ başında yanar bir ışık
Düşmüşüm derdine olmuşam aşık
Al buğday benizli zülfü dolaşık
Dividim kalemim yazarım
Böyle bir yavrunun derdi var bende
Yar bende oy bende
Aha ben gidiyom sen hemen ağla
Yan ağla dön ağla…”

Bir fotoğraf karesi, insanı ne kadar üzebilir ki?
1986’dan kalma bir fotoğrafa rastlarsın ve öylece kalırsın.

Sanki evsiz, kimsesiz, sessiz ve sözsüz.
Fotoğrafa bakarsın.
Fotoğraftaki güzel insanların gülüşlerine bakarsın.
Gözünden akan yaş yanağına düşer.
İçinden bir gemi kalkar, peşinde karanlık zamanlar…

Canım, ablam Sümeyra.
Seninle hiç tanışmadık. Ne çay içmişliğimiz var, ne iki kelâm etmişliğimiz ama kaderimiz aynı.

Sürgünlerde buluştu hikâyelerimiz…

Aziz Usta’m, senin de yokluğun ağır işçilik. Memleket yangın yeri ve her dibe vurduğumuzda, gözlerimiz seni arıyor. “Ah” diyoruz “Şimdi burada olsa neler neler derdi bu densizlere, ahlâksızlara ve soygunculara.”

Ve önde oturan güzel çocuk.
Adın İsmail Ruhi’ymiş, sonradan öğrendim.

Sen de otuz bir yaşındayken, ayrılmışsın aramızdan.

Üç insan
Üç gülüş
Üç hayat
Üç ölüm.

Bir fotoğraf karesi, insanı ne kadar üzebilir ki?
Üzüyor işte.

Bir cuma akşamıdır…

***
Kim ne derse desin, bizler zaman geçtikçe ve yaş aldıkça demleniyoruz. O fuzûli insanlar, fuzûli işler, olmadık şeylere üzülmeler, kafa yormalar, kendimizi olura olmaza heder etmeler falan, hepsini çıkarıyoruz hayatımızdan. Sanırım, yaş almak, arınmak, gereksizlerden kurtulmak anlamına geliyor. Özüne doğru yola çıkan insan güzelleşiyor, temizleniyor, iyileşiyor.

Soğuk, renksiz, kimsesiz bir oda.
Şiir bitmiş, söz bitmiş, eylem bitmiş.

Kahkahalar yok, sarıp sarmaladığım insanlar yok, merak edenim, hal hatır soranım yok.
Ustanın dediği gibi, dağılmış pazar yerlerine benzeyen yalnızlığım ve ben.

Anlardım anlamasına da, anlamamak için direnirdim. “Hayır” derdim kendi kendime “Yine de, çok insan iyidir.”

Sabaha karşı yatağıma girer, yalnızlığımın elini tutar, uykuya dalardım.

İçime doğru bir yolculuktayım şimdi.
Karanlık çöktü.
Dışarıda boş yollar, sokak lambaları ve sahipsiz köpekler.

Ben tren camına nefesimle buğu yapıp bir kalp çiziyorum.

Yol uzun.
Hayat kısa.

Ben mi trenin içindeyim yoksa tren mi benim içimde bilmiyorum.
İhtiyar bir adam, elinde 1986’dan kalma bir fotoğraf, gecenin saati durmuş, memleket kar ve kan altında…

Gün batımına bakıp, hüzünlenen kalmadı artık. Akşamları, perdeleri kapatıp, tek başına, çekmecelerden fotoğraf albümlerini çıkarıp, çocuklarını, gençliklerini, sevdiklerini arayan da yok. Yüksek yüksek binalarda, kapalı kapılar ve pencereler ardında, televizyon karşısındaki pahalı ve kanser eden mobilyalara gömülüp öldü herkes. Kimse kimseye selam vermiyor. Verse de öylesine. Ruhsuz, sevgisiz, saygısız, samimiyetten uzak selamlar, gidecekleri yere varmadan, yarı yolda soluksuz kalıyor. O koca binalara öfke girebiliyor, kibir, hasetlik, cimrilik, yalancılık, sahtekarlık girebiliyor da sadece hayvanlar ve sokak satıcıları giremiyor. Eskiden ahşap evlerin önünde çiçekler ve sokak hayvanları için bir tas su vardı. Şimdi güvenlik görevlileri var. Sevdiklerimizi ziyaret etmek için o görevlilerin ve demir parmaklıklı kapıların onayına ihtiyacımız.

Sevginin tükendiği yerlerde, insanlar antidepresanlara sarılıyor. Avuç avuç içilen ilaçlarla yaralar iyi olur sanılıyor. Yaralarımız ilaç işi değil yalnızlık işi. Yalnızlığın açtığı derdi, kapitalizmin yasal uyuşturucuları nasıl iyi eder ki?!

Sevmiyorum artık kalabalıkları ve kalabalıkların beni bana hasret bırakan gürültülü hallerini.
Kolay unutulmasın istiyorum bu ülkenin değerli insanları. Daha mendiller kurumadan, halaylar çekilmesin istiyorum. Yokluktan, sıkıntıdan, dertten intihar etmesin sanatçılar, üreten eller, üreten beyinler haklarını alabilsenler, bir rahat yüzü görsünler istiyorum.
Hepimiz ayrı trenlerdeyiz.
Hepimiz tekbaşına.

Sonra gülümsüyorum ve “Belki birileri ardımdan yazar bütün bunları.” diyorum kendi kendime.
Camın öte yanında Aziz Nesin ve Sümeyra Çakır.
Tek kelime etmeden konuşuyoruz birbirimizle.

Kimseler duymuyor bizi.
Gece uzun.
Gecenin saati durmuş.

***
Özünüze rast gelesiniz.
Sevgiyle…

t a m e r d u r s u n


                                                                                                         Yazarın Notu:

Fotoğraf, Sümeyra adına açılmış olan Facebook sayfasından alınmıştır. Sanırım açan kişi Sümeyra’nın eşi Hasan Çakır. Hüseyin Bey fotoğrafın yanına da şöyle bir not düşmüş.

“AZIZ NESiN (Aziz Abi), saniyorum 1986 idi, bizi Frankfurt’taki evimizde ziyaret etmisti. Ne kadar cok sevinmistik. SÜMEYRA’nin cok sevdigi cocuklardan ISMAIL RUHI SOVUKSU da bizdeydi. Ismail de kisa bir süre önce, 31 yasinda aramizdan ayrildi. Aziz Abi’yi, Sümeyra’yi ve Ismail’i Sevgiyle aniyorum”. HASAN CAKIR.

***
Üç insanı ve ışıkları ülkesine yolcu ettiğimiz bütün güneş gözlü dostlarımızı sevgi, saygı ve özlemle anıyorum.

Devirleri daim olsun.

Administrator
Editörden Yazı Atölyesi, Çağdaş Türk ve Dünya Edebiyatı’nı merkezine alan bir Websitesidir. Yazı Atölyesi’ni kurarken, okurlarımızı günümüzün nitelikli edebi eserleriyle tanıtmayı ve tanıştırmayı hedefledik. Yazarlarımız, Yazı Atölyesi’nde, edebiyat, sanat, tarih, resim, müzik vb. pek çok farklı alandan bizlere değer katacağını düşünüyoruz. Bu amaçla, sizlerden gelen, öykü, hikaye, şiir, makale, kitap değerlendirmeleri, tanıtımı ve film tanıtım yazıları, anı ve edebiyata ilişkin eleştiri yazılarla, eserlerinize yer veriyoruz. Böylelikle kitaplarınızla eserlerinizin yer aldığı Yazı Atölyesi’nde, dünya çağdaş edebiyatı ile sanatın pek çok farklı alanında değer katacağına inanıyoruz. Yazı Atölyesi kültür sanatın, hayatın pek çok alanını kapsayan nitelikli edebiyat içerikli haber sunar. Bu nedenle başka kaynaklardan alınan, toplanan, bir araya getirilen bilgileri ve içerikleri kaynak belirtilmeksizin yayına sunmaz. Türkçenin saygınlığını korumak amacıyla ayrıca Türk Dil Kurumu Sözlüğünde önerilen yazım kuralları doğrultusunda, yayınladığı yazılarda özellikle yazım ve imla kurallarına önem verilmektedir. Yazı Atölyesi, üyeleri ve kullanıcılarıyla birlikte interaktif bir ortamda haticepekoz@hotmail.com + yaziatolyesi2015@gmail.com mail üzerinden iletişim içinde olan, bu amaç doğrultusunda belirli yayın ilkesini benimsemiş, sosyal, bağımsız, edebiyat ağırlıklı bir dijital içerik platformudur. Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. https://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz.   https://yaziatolyesi.com/   Editör: Hatice Elveren Peköz   Email: yaziatolyesi2016@gmail.com haticepekoz@hotmail.com   GSM: 0535 311 3782 -------*****-------
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

Okey Oyna ankara chat istanbul chat