Taylan Kara ve Sevan Nişanyan’ın kavanozundan saçılanlar | B. Sadık Albayrak
Kir Teorisi’nin isim dizinine baktım, adamın adı yok. Anladım, bu celâl bu şiddet, Taylan Kara’ya yönelik “itlaf” fetvası, hakarette üst düzey, adının atlanmasından kaynaklanıyor. Oysa yaptıklarına bakınca Kir Teorisi’nin tipik vakalarından biri olması gerekiyor. Nasıl unutmuşuz?
Yalçın Küçük, çürümenin kesifliği ve topluma hızla yayılışı karşısında bir kir teorisi ile buna çare aramıştı.
Mizahçı diye bilinen biri, roman diye basılan bir kitap yazmıştı; edebiyatı Dolapdere argosuyla delik deşik etmişti. Tek kitapla keşfedildi, ağırlığınca romancıydı. Bütün dergilerde, kitap eklerindeydi. Çok sürmedi, bir haber spikeri ile birlikte genç bir kadına dayak ve tecavüz vakasının faili oldu. Hapse düştü ama yine el üstündeydi. Ağır romanından ünlü oyuncu Müjde Ar’ın başrolünde oynadığı bir film yapıldı. Bu ne bitmez tükenmez bir edebiyat ve sinemaydı, tiyatroları, müzikalleri sahnelendi. Ahlaki açıdan düştükçe ün ve para açısından yükseliyordu. İşte, kir teorisi bu çürüme içindeki yükselişe, itibar ve alkışa açıklama arıyordu. Düşkünlük sanatının neden ve niçinlerini sorguluyordu.
Değerleri kalmayan bir insanlık tablosudur.
HUKUK LİTERATÜRÜNE GİREN KAVANOZ
Onun hiç olmazsa bir ağır romanı vardı, bunun ünlenme vakası ise kavanozuyla oldu. Dünya hukuk literatürüne geçen içi bok dolu bir kavanozla yedi düvele insanlığını ilan ediyordu. Karısıyla bozuşmuş, bir ay boyunca biriktirdiği bokunu bir kavanoza doldurmuş, karısının kafasından aşağı boca etmişti. Adam belki de kendince özünden en değerli parçayı içeren bu kavanozuyla ünlendi. Kadın psikolojik tedavi gördü. İstanbul Üniversitesi’nin ceza hukuku profesörü kadını arayarak izin istedi; bu olayı dünya hukuk literatürüne sokmak için üniversitede ders konusu yapacaklardı.
Adam kavanozuyla üniversitelere ve dünya hukuk literatürüne girmişti, her yerde göğsünü gere gere yaptığını savunuyordu. Bu utanma duygusu bilmeyen adama hiçbir dışlama ve ayıplama çabası gösterilmiyordu. Hakkını yemeyelim; Agos gazetesinde çalışan 13 kadın, bir kadına bu işkenceyi yapan biriyle aynı gazetede yazmak istemediler. Agos’ta köşe yazarı bu adamın gazete yönetimince hiç olmazsa kınanmasını istediler.
Siyasi bir cinayetle katledilen sosyalist Hrant Dink’in yerine Agos’un genel yayın yönetmenliğine oturtulan bir akp danışmanı, Etyen Mahçupyan ise, “Bu yazar yazılarına devam edecek. Feminist oldukları için buna tahammülü olmayanlar bizle ilişkilerini kesebilirler. Agos olarak sahip olduğumuz düstur ‘insan olan beri gelsin’den ibarettir” diyerek işkenceyi kınayanları susturmuştu. Kadınlardan istifa edenler oldu, beride kalanlar, Mahçupyan ve kavanozlu köşe yazarı olmuştu.
Tam bir kir teorisi vakasıdır. İnsan tarifi, altüst edilmiştir. Onurunu koruyan insanlar işsizliğe atılırken, bunların çok sevdiği deyişle, ötelenirken, insan onurunu aşağılayan beriye alınmıştır. Hrant’ın kurduğu gazetede yazılarına, kavanozundan hezeyanlarına devam etmiştir.
ODTÜ’LÜLER KAVANOZLUNUN DERSİNİ REDDETTİ
Tipik bir kir teorisi vakasıdır. Hakkımızı yemeyelim; bir yanımız kir içinde çürürken, buna direnen yanımız da arınmaya, çürüyenlerden uzaklaşmaya çalışıyordu. Kavanoz vakasından tam beş yıl sonra, Türkiye Gezi’sine giderken, 18 Şubat 2013 günü ODTÜ’de bir sempozyumda konuşma yapmak isteyen kavanozlu adam, öğrencilerin protestosuyla karşılaştı. Nazileri aratmayan işkence yöntemini yıllarca yaşamını paylaştığı karısı üzerinde uygulayan bu adamı ODTÜ’nün temiz havası kabul etmemişti. O ise kavanozundakine benzer başka bir yeteneğini, küfürbazlığını konuşturmuştu. Ensonhaber sitesinin 18 Şubat 2013 tarihli haberinde yazdığına göre, tepki gösteren öğrencilere karşı, “ODTÜ’ye s.ke s.ke gelirim” demişti. Meraklılar internette dolaşan videosundan bunu kendi kulaklarıyla da duyabilirler. Kavanozlu adamın küfürbazlık yeteneği de müthişti. Utanma duygusunun zerresi yoktu.
Evrenin en hayranlık uyandıran varlığına, insan başına bok dökme suçundan değil, rantiyerlikten hapse girdi. Otelciydi, otellerinin sayısını artırmak için kaçak binalar yapmıştı. Sanki dünyaya hiçbir toplumsal değer ve kuralı umursamadan yaşamaya gelmişti. Güzellikleri mülkiyetine geçirmeyi, tüketim nesnesi haline getirmeyi marifet bilmişti. Tekeliyet bürokrasisinin yeni orta sınıfı, onun otellerine koşuyordu ya da onun yazdığı oteller kitabından yağmalanacak yer seçiyordu.
RANTİYERDEN DEMOKRASİ HAVARİSİ
Rantiyerlikten hapse giren kavanozlu adam, sosyalistlere, ilericilere küfür yağdıran, yıllarca akp iktidarını destekleyen adam, sanki bir “demokrasi” kahramanıydı. Tekeliyet dünyasında gerçeğin tersi geçerliydi. Kirli bir gazetenin, Taraf gazetesinin yazarını, bütün hürriyetlerin düşmanı tekelci piyasanın küfürbaz propagandistini, otelciyi, özgürlük kahramanı olarak sunuyorlardı. Buna aldananlar çoktu.
Sözde liberaldiler. İktidara geldikten sonra bütün özgürlükleri yok eden akp’yi destekliyor, karşı çıkanlarla alay ederek “yetmez ama evet”, diyorlardı. Aldanma ve aldatma çağında, postmodernizm altında, toplumu, alan razı veren razı diyerek, gücü gücü yetene kuralıyla ormanlar dünyasına geri götürmek istiyorlardı. En büyük düşmanlıkları toplumsal ilke ve kurallara dayalı bir yaşamı temel alan cumhuriyete idi. Laiklik ve cumhuriyet sözcüklerini duymaya bile dayanamıyorlardı. Akp bunlara darbe indirdikçe nakaratları hazırdı; yetmez ama evet, diyorlardı. Türkiye’de Cumhuriyet’in kurucusunu küfürbazlıklarının nesnesi yapmışlardı. Bu konuda bir numara olan Fesli Kadir’le rekabete girmişlerdi.
FESLİ KADİR’LE KÜFÜRBAZLIK YARIŞI
Atatürk ve Cumhuriyete sövgüde, yobazların safında Fesli Kadir bir numaraydı; liberallerin safında da bu, kavanozlu adam. Yanlış Cumhuriyet adını verdiği bir kitap yazmıştı. İtiraf etmem gerekir, Taylan Kara arkadaşım kadar çalışkan ve tahammüllü olmadığım için, bunun kavanozundan saçılanlarla yazılan bu kitabı okumuş değilim. Kir Teorisi’nin en zor işini Taylan Kara yapmıştır; kendi kirlerini bütün insanlığın tepesinden boşaltmaya çalışan bu liberal yobazları, kelime kelime incelemiş ve aklın, tarih bilincinin, insanlık ülküsünün mahkemesinde mahkûm etmiştir.
Müthiş bir sabır ve emektir.
Kavanozundakileri ortalığa boca ederek, Taylan Kara’nın akil adam Murat Belge’yi eleştirdiği yazısının altına, “Bunlar organize vurucu tim. Aptal değiller, görevliler. İtlaftan başka çare yok” yazan Sevan Nişanyan bu müthiş işin hakkını vermektedir. Böyle bir insanlık sevgisini, bilim ve akıl tutkusunu, tipik dünyası kavanozunda ve küfürbaz dilinde dışavuran bir yetmez ama evetçi, susturmaktan başka bir çare bulamamaktadır.
Ali Nesin ve on beş kavanoz muhibbi, bu katliam çağrısını facebook’un kalp işaretiyle ödüllendirmiştir.
Tabii, burada bizi en çok üzen Nesin soyadının kirletilmesidir; büyük aydınımız Aziz Nesin’in oğlu Ali Nesin, kavanozlu adamı desteklemesini eleştiren birine cevap olarak şunları yazabilmektedir: “Çok doğru ama bence itlaf etmeyip besleyelim.” Diktatör Kenan Evren’le davalı aydın Aziz Nesin’in özel üniversite profesörü oğlu Ali Nesin, Kenan Evren’in idam savunusundan ilham alarak ironi yaptığını sanmaktadır.
İdam’la, itlaf’la, bok’la konuşan ve kendilerini hâlâ aydın zanneden bir kendini bilmezler sürüsüyle karşı karşıyayız.
KİR TEORİSİ VAKASI
Bu, bir kir teorisi vakasıdır; neoliberal gericilerin faşist katillerin lafazan ikizi olduğunu apaçık ortaya koymuştur. Kavanozlu adam, Taylan Kara’nın insanlık değerleri, dünya görüşü, inancı ve sevgi dolu kişiliği gereği bu eleştirel mücadeleye girdiğini anlamayacak ölçüde kavanozuna bulanmıştır ki, “aptal değiller, görevliler” demektedir. Herkesi kendi dünyalarındaki gibi, tekellerin görevlisi, ab vakıflarının projecisi sanmaktadırlar. Kavanozun içinden görülen dünyadır bu. Kirli ve kinli bir dünyadır; bütün insani güzelliklerin, ahlak ve onurun inkârıdır.
Taylan Kara’nın dünyası, bizim dünyamız insanlığın dünyasıdır; bunların geri getirmeye çalıştığı orman düzenine karşı emekçi cumhuriyet düzeninin dünyasıdır. Yüksek ahlak, yüksek estetik, yüksek bilinç ve planlama toplumunun dünyasıdır. Sömürüden, savaşlardan kurtulmuş insanlığın dünyasıdır. Yazı diye kavanozlarının içindekileri orta yere saçan bu yetmez ama evetçilerden, liberal akıllılardan kurtulmuş bir geleceğin dünyasıdır.
Kavanozlu adam ve arkadaşlarının bu dünyayı görmesi ve anlaması mümkün değildir. Ben “itlaf” diyemem, büyük şairimizin dizeleriyle söylemek isterim, “onlar ümidin düşmanıdır”…
“Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına:
-çürüyen diş, dökülen et-,
bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler.”
Bu, tarihin ve Nâzım Hikmet’in dile getirdiği toplumsal estetiğin yargısıdır. Beni asıl üzen, henüz tekeliyet düzeninin kirlerine bütünüyle bulanmamış olanların, emekçi sınıftan insanların bunların yalanlarına kapılarak, bizim dünyamıza düşman olmalarıdır.
ETİKETLİ AKIL
Kavanozlu adam, Taraf’taki günlerini ve görevini arıyor; Taylan Kara’nın “Ergenekoncu” olduğunu ima ediyor. Okuduklarından doğru anlam çıkarmaya çalışan ve bunların yalanlarını sorgulayan birine öyle baskı yapmışlar ki, kendini savunmak için şunları yazmış: “Taylanı müdafaya niye girişeyim herif ulusalcı ben ermeniyim, fırsat verilse kafa tasımla futbol oynar.” İşte, kavanozlu adam ve bilcümle yetmez ama evetçilerin kendilerini izleyen bilinçsiz insanlara yerleştirdikleri mantık budur: Her şeyi çarpıtılmış, tanım diyemeyeceğimiz bir etikete indirgemek ve insanları bu etiketlerle yönlendirmek. Tanıdığım en insancıl kişi olan Taylan Kara’ya “ulusalcı” etiketini yapıştırınca, bilgisiz yorumcu, “kendisi ermeni olduğu için kafatasıyla futbol oynayacak” bir canavar tasavvur etmektedir.
Liberal akıl, bir etiketleme ve etiketi en büyük yalanla çerçeveleme becerisine dayanır.
Yetmez ama evetçilerin büyük başarısıdır; ulusalcılık kavramını ırkçılıkla özdeşleştirmişlerdir, ulusalcıların başka etnisitelerden olanların kafalarıyla top oynayacak ölçüde insanlık dışı oldukları imajını aptallaştırdıkları kitleye kabul ettirmişlerdir. Bunu etiketleyerek, etiketlerle şartlandırılmış bir akıl icat ederek yapmışlardır.
“Ermeni olduğu için kafatasıyla top oynayacak” bir “ulusalcı” korkusu duyan etiketli akıl, acaba Taylan Kara’nın “Çok Kişisel Bir Hrant Dink Yazısını” okusa bu etiketten kurtulabilir mi?
TAYLAN KARA’NIN HRANT YAZISI
Hrant Dink’in arkasından yazılan en güzel yazılardan birini Taylan Kara yazmıştır, başlarken şöyle der: “Hrant Dink’i ölümüyle tanıyan biri değildim. Öncesinde onlarca yazısını okumuş, söyleşilerini izlemiş, birçok konuşmasını dinlemiştim. H. Dink’in baştan beri bende uyandırdığı duygu, hiç görmediğim ‘çok yakın akraba’ hissi olmuştur. Onunla hiç karşılaşmadık ancak yolda rastlaşsak sanki hemen samimiyetle köydeki annemin, memleketteki amcamın hatırını soracak bir insan gibiydi. Söylediği şeylerin içeriği kadar söyleme şeklindeki insan sıcaklığıydı bu.”
Etiketli bilinç, oku ve düşün; insansever yazar konuşuyor. Doğruyu, haklıyı, güzeli, onurluyu dile getiren ve savunan herkes onun kardeşidir, sevgilisidir. Milletine, ırkına, sınıfına, yaşına, boyuna posuna bakmaz o. İnsanlık değerleri için mücadele eden bir insan zulme uğradığında en çok o üzülür. Kavanozluların dünyası acısını bile özgürce yaşamasına engeldir.
“Ölüm haberini aldığımda yaşadığım şehirde yoğun bir kar yağışı vardı. Arabama binip şehrin 5-10 km. dışındaki ormana gittim, tamamen karla kaplanmış ormanda ağaçların arasında bir süre yürüyüp insansız bir yer buldum. Bu duygularla kara uzanıp dakikalarca hıçkıra hıçkıra ağladığımı hatırlıyorum. Sanırım kardeşimi kaybetseydim hissettiğim duygular yaklaşık olarak böyle olurdu. Onun için üzüldüğümü kimseye belli etmedim. Edemezdim, bulunduğum yerde onun için fazla üzülen kimse yoktu çünkü.” Etiketli akılların çoğunluğu oluşturduğu bir toplumda biz insanseverler üzüntümüzü ve sevincimizi ıssızlıkta yaşamak zorunda kalıyoruz.
ALİ NESİN’İ VE KAVANOZLUYU YARATAN KARANLIK
Taylan Kara eleştirileriyle etiketleri yırtıyor; onları saran liberal yalanları lime lime ediyor. O kadar çürümüşler ki, eleştirmenle mücadele edecek kavanozlu adamdan başkasını bulamıyorlar. Kavanozlu ve onun alkışçısı Ali Nesin’in, bilim, felsefe ve estetikte toplumsal bir katkılarını göremiyoruz; ama otelcilikte, köy’cülükte, rantiyerlikte ortaktırlar. Olan Aziz Nesin’in büyük anısına oluyor.
Belki de kendi hatasıdır; büyük yapıtı, Ali Nesin’e Mektuplar’ında, oğlu felsefeci olmak istedikçe onu pozitif bilimlere yönlendiriyordu. Oğlu babasının dediğini yaptı ama matematiğin soyut dünyasında, toplumsal gerçekliği göremez oldu, gitti kavanozlu adam ve benzerlerinin alkışçısı oldu.
Rakel Dink’in artık bir vecize değeri kazanan sözüyle söylersek, bir bebekten katil yaratan bu nasıl bir karanlıktır; Aziz Nesin’in oğlundan kavanozlu adama rantiyer ortak, Murat Belge’ye eleştiri kalkanı doğurmaktadır.
Taylan Kara, aydınımızdır; Kir Teorisi’nin karanlıkta gören çalışkan yazarıdır. Onurumuzdur. Büyük insanlık sevgisi ve umudundan doğan şimşekli öfkesiyle, ahmaklar bataklığına dalmış aklımızı paklamaya çalışmaktadır.