SESSİZ KAYIK | Melek İvrendi
ÖYKÜ
Bir kayık, hayaleti andırır gibi, denizin içinden geçip gider. Bu hissi, deniz ve havanın uyum içindeki durgunluğu yada sessiz kayığın yolcuları olan, anne, baba ve uzun saçlı küçük kız çocuğundan oluşan aile vermektedir.
Aslında, bu sevimli aile kayığın içinde belli belirsiz görünmektedir. Denizin üstüne puslu bir hava hakimdir. Bu yüzden kayığın içerisindekiler, uykuyla uyanıklık arasında görülen bir rüya gibi, geçip gitmektedirler. Kayığın geçişine tanıklık eden insanlara böyle olduğunu hissettiren, aslında sis bulutlarından başka birşey değildir. Kayık, kıyıya çok yakın olmasına rağmen, bu sis bulutları yüzünden, kimi zaman görünüp kimi zaman kaybolur.
Baba bir köşede kürekleri çekerken, anne ve küçük kızı, kayığın diğer ucuna kurulmuştur. Bulutların arasından sessiz sedasız ilerlemektedirler. Ufak bir devinimleri bile göze çarparken, tek bir ses bile çıkarmadan…
O an herşey sessizdir. Tüm yeryüzü, bu huzur kokan ailenin sessiz geçişine tanık olmak için, tek bir çıt sesi çıkarmamaya yeminli gibidir. Kayık ve kayığın içindekilerle birlikte gelen huzur, tüm kıyıya yayılmış ve giderek tüm yeryüzünü kaplayacak gibi görünür. Anne, sanki bunu bilerek usulca küçük kızının saçlarını örmeye başlar. Kızın, açık kumral saçları, güneşin altında altın gibi parlayıp, annesinin yumuşacık ellerinde can bulur. O an herşey, bu ana tanık olmak için donmuş gibidir. Ufacık bir gürültü yada göze batacak birşeyler yapmamak için, ellerinden geleni yaparlar. Bir tek, uzaktan uzağa kulağa gelen, bir bebeğin denizin içinde ayak çırpışları ve küçük, mutlu kahkahalarıdır.
Denizin yüzeyi, pürüzsüz denecek kadar düzdür. Kayık, içindekilerle birlikte,
kıyıya çok yakın ve paralel yüzmeye devam eder. Bu küçük ailenin kayıkla uyum içindeki sessizlıkleri, herşeyi anlatmaktadır. Birçok insanın zıttına, onlar, ‘aslında biz mutluyuz’ diye bağırmaktadır.
Sis bulutları, kürekle atılan her kulaç sesiyle, biraz daha dağılır. Bu durum, orada bulunan insanlara, gecenin içinde görülen güzel bir rüyadan, yavaş yavaş çıkan günün ilk ışıklarıyla, ayrılıyor olmak gibi gelir. Kayık, kıyıya o kadar yakındır ki, kıyıda oturunlar kayığın içindeki her devinimi açıklıkla seçebilirler. Anne, hala küçük kızının saçlarını örmeye devam eder. Bunu öyle önemseyerek ve sevecenlikle yapar ki, sanki o an, saniyeler saatleri takip etmiştir. Bu küçük kızın saçları, sonsuzluktan örüle örüle gelmiş ve sonsuzluğa örüle örüle gidecektir.
O gün, kayığın orada bulunması, orada bulunan herkesi bir başka havaya sokmuş, kayıktakilerin olumlu elektriği, hepsini sarmıştır. Denizde bile bir başkalık vardır. Su, her zamankinden daha berrak göründüğü için, kumun üstündeki deniz kabukları sedef gibi parıldar. Kumla aynı renkte olan gümüş balıkları bile seçilmektedir. Denize girmeyi sevmeyip, kıyıda güneşlenmeyi seçenler bile, kendilerini denizin kollarında bulurlar. İnsanlar, birbirlerini mıknatıs gibi denizin içine çekerler. Şimdi, kumun üstünde güneşlenen tek bir insana rastlamak bile zordur.
Az biraz yüzme bilenler bile derinlere açılır. Ancak iki arkadaş vardır ki, insanlar, cam gibi berrak suyun içinde, ne kadar açılmak isterlerse istesinler, bu ikisini geçemezler. Onlar, farkına bile varmadan, en uzakta yüzen insanı bile, çoktan gerilerinde bırakmışlardır. O küçük ailenin içinde olduğu kayığı, herkes gibi onlarda görmüştür. Kayık, az önce onlar ve diğer insanlar arasından geçip gitmiştir. Bir süre, herkes gibi onlarda yüzmeyi ve konuşmayı bırakıp, bu güzel ve huzur dolu aileyi seyretmiş, kayık gözden kaybolup gittikten sonra, yüzmeye devam etmişlerdir. Bir ara yüzmekten yorulupta, konuşmaya aralıksız devam ederken, birkaç metre ilerden büyükçe bir balık, denizin içinde zıplayıp, kendini tekrar berrak suya bırakır. Etraflarına bakarlar. Kimseler yoktur, balık sadece onlara görünmüştür. Balığı tekrar görmek umuduyla çevrelerine bakarlar. Ancak, balık çoktan suyu derinliklerinde kaybolmuştur.
O sabahın erken saatlerinde, belki tatlı bir uykunun ortasındayken, o günün deniz keyfini kaçırmamak adına, zorla da olsa kendilerini sahilde bulan insanlar, denizden ayrılmayı istemezler. Saniyeler dakikaları takip etmiş, belki de saati bulmuştur. Balıkta kayıkta çoktan gözden kaybolmuştur. Açıklarda yüzen iki arkadaş, kıyıya doğru kulaç atarlar. Diğer insanlar gibi, denizden çıkmak istememelerine rağmen, kendilerini kıyıda bulurlar.
Uzaklardan, büyük bir deniz kuşu görünür. Kimi zaman dalıp, kimi zaman su üstünde yüzerek, kendini bir kayığın üstüne atar. Şimdi kanatlarını açmış, dalgaların üzerinde nazlı nazlı salınan kayığın içinde, güneş ve pırıl pırıl denizin keyfini sürmektedir. Herşey, denizin gerçek sahipleri olan, balık, kum, deniz kabukları kayıklar bir de birdenbire ortaya çıkan bu deniz kuşuna kalmıştır.
İnsanlar, sıcak kumların üstünde güneşlenirken, az önceki güzel anlar, sis bulutlarının içine hapsolmuş, sis bulutları, o anları başka diyarlara taşımak üzere, çoktan yola çıkmıştır.