Yeşile Hasret Çocuklar
Yıllar sonra Ayşe Teyzeye gittim.
Ne o, ne de kızı Hayriye Abla yerinde yoktu.
Oysa dün gibiydi herşey…
Zaman boşluğuna düşmüş, yıllar sonra yuvaya dönmüş gibiydim.
Evler, yollar, balkonlardan sarkan sardunyalar, ardıç kuşları aynı değildi.
Etrafımızda tanıdık, tanımadık yabancı similar…
Komşuların kimi büyük kentlere göç etmiş, kimi hakkın rahmetine kavuşmuştu.
Her yerde buram buram kokan hanım elleri gibi herkes bir tutam düş biraz masal olmuştu.
Oysa bu yollardan geçmişiliğimiz, onlarla aynı derde düşmüşlüğümüz, aynı sevinçleri yaşamışlığımız vardı.
Durup bir mola vermek istediğimiz gün, birden bire düş bitti.
Akasya ağaçlarının altından bir lahzada akıp geçmişti zaman
Duydum ki Hayriye abla gideli hiç bir çiçek açmamış, hiç bir kuş eskisi gibi ötmemişti.
Ne sarı başaklar boy vermiş, ne sarı buzağılar melemiş, ne de sardunyalar açmıştı.
Nehir sokağından, o eski sevililer geçmiyordu artık.
Akasya ağaçlarının gölgesi mutluluğun atlas yorganı, zamanın tanığıydı.
Bir zamanlar, sonbaharda savrulan her yaprağıyla şuha kalkan gelinlik kız gibiydi .
Talancılar onu kestikleri gün, gül yüzlü çocuklar mutluluk düşü kurmaşıttı bir daha.
Yine de umutla gelip bir süre daha beton duvarlara, gölgesiz ağaçlara, çorak topraklara sarılmaya çalıştı.
Talancılar, köy meydanını işgal edip zeytin, incir ağaçlarını da kesince, Hayriye abla herkese küsüp eteklerini rüzgarda savurup gitmişti.
Onun ardından herkes bir yerlere çekip gitmiş, tüm umutlar yitmişti..
İşte, gidiş o gidişti.
Ne gidenler, ne de kalanlar için zaman ve mekanın önemi yoktu artık.
Talancılar da köy meydanına ilk kazmayı vurunca, bir daha kimseler dönmedi kök saldığı topraklara.
Arda kalan terkedilmiş birkaç eski ev, talan edilmiş bahçeleriyle bozkıra dönmüştü..
Şimdi o evlerin tekedilmiş bahçelerinde açan ve talancılara direnen bir tek Hahımeli çiçekleri vardı.
Selvi ağaçları sessiz, kavak ağaçlarının rürgarda alkış tufanı koraran yaprak hışırtılaruının sesi, son vuruşla ölümün sessizliğine gömüldü.
Ama bu gidiş ne ilk ne de son gidiş değildi.
Selvi ağaçlarının koyu gölgesine hasret köylerde, hanımellerinin kokusunu ilk duyduğunda…
Yeşile hasret o çocuklar, mutlak yuvaya yeniden dönüş yaşamın yeni bir başlangıcı olacaktı.
.
Hatice Elveren Peköz