Savruluşlar | Münevver İzgi
Birdenbire; uykunun en kayıp noktasında oldu her şey.
Hiç uyumamış gibi bilincin aydınlığına tutunmadan bakakaldım!
Gerçeküstü bir sesle dans ediyordu tüm eşyalar… İçinde ne olduğunu merak eden bir çocuğun salladığı kutu gibiydi koca apartman. Karanlığın aykırı bir aydınlığa dönüştüğü gökyüzü için için yanıyordu. O an sanki koca evrende tek başınaydım. Apansız canavar ulumasının yuttuğu çığlıklarla savruldum. Ortalık karardı.
“Anne neredesin?” diye haykırdığımı ayrımlıyorum. “Garip! Annem öleli on yılı geçmişti oysa.”
Eyvah! Çocuklarım, kocam! — Nasıl da unuttum onları? –
“AYŞE… ALİ… MUSTAFAM!”
Son sesimle bağırdığımı sanıyordum ama neden duymuyordum kendi sesimi?
Nefesimin tıkandığını hissettim. Burnuma toz, ufalanmış çimento ve kan kokusu yapıştı. Elimle yüzümü temizlemek istedim… Elim neredeydi? Karanlığın içinde başımı oynattım; yanağım ve sağ kulağım rendelenmiş gibi yandı. Ya bacaklarım?…
Bulunduğum yeri algılamaya çalıştım. Sonuna kadar açtığım gözlerim hiçbir şey görmemekte direniyordu. Kıpırdamaya çalıştım. Bedenim tonlarca ağırlığın altında gibi titredi.
“TONLARCA AĞIRLIK!…”
Tabi ya! Üstümde bir apartmanın beş katı vardı.
Yaşıyor muydum? Ya diğerleri?… Yaşamak ne demek? Uyumak da yaşamak! Peki, uyurken yaşadığım dünya bu dünya mı? “Ya yaşadığımı sandığım bu dünya da eski yaşadığımı sandığım dünya değilse?!”
Bir dakika! Bu ses! Uzayın kayıp sesleri mi?
Yo, hayır! Benden geliyor! Ama hiç insan sesine benzemiyor. İnsan kendinden çıkan sesi tanımaz mı?
Nefesimi tuttum; duyduğum inilti yüreğimin çığlığıydı.
“YAVRULARIM, ALİ’M, AYŞE’M!…” diye haykırdım.
Cılız bir ses “Anne neredesin?” diye inledi. Nereden geliyordu sesi?
“Ayşe’m şükür yaşıyorsun… Ali nerede? İyi misiniz?”
O an yavrularımın yanına gitmek için neler vermezdim?
“Burası çok karanlık! Korkuyorum anne. Ali’de konuşmuyor artık. Hem kıpırdamıyor da!”
Sesi gittikçe azalıyordu. Saç diplerimden boynuma, sırtıma, yüreğime, bir alev hortumu saldırdı. Yandım, kavruldum.
“Korkma yavrum, ben buradayım. Hem baban da…”
“Baban???”
MUSTAFA… MUSTAFAAA’M!…
Sonra mı?…
Sonra ne olduğunu hatırlamıyorum.
Zaman diye bir şey varsa eğer, o an da yok oldu.
…Karanlık ne zaman bu kadar yoğun beyaza dönüştü? Beyaz çarşaflar, beyaz duvarlar, beyaz giysili insanlar! Niye bu kadar telaşlılar? Niye koşuşuyorlar?
“DURUN… DURUN! Çocuklarımı istiyorum…”
“SAVRULUŞLAR – Münevver İzgi”
***