ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

Sanatçılara Çağrı | Adil Okay

04.04.2019
1.271
A+
A-
Sanatçılara Çağrı | Adil Okay

“Hakikati bulamadıysan neden kalkıp aramıyorsun. Yok eğer bulduysan neden bağırıp çağırmıyorsun.”

Sanatçı biriktirdikleriyle – gözlemleriyle eser meydana getirir. Bu birikim uzaydan gelmiyor. Önce doğup büyüdüğümüz coğrafyanın, sonra da uzak diyarların sesleri, bizim sanat edimimize etki ediyor. Bu girift ilişkilerin – seslerin arasından “imdat çığlıkları”na, her dilden yakılan ağıtlara kulak tıkamak mümkün elbette. Sadece deniz dalgalarını, ispinoz seslerini veya aşk namelerini işitmek üzere kendimizi kodlayabiliriz. O da siyasi bir tercihtir. Bu durumda sanatçı, üç maymunları oynayarak (bazen de farkında olmayarak) siyasi iktidara destek sunar. Yani yine dolaylı olarak “siyaset” yapmış olur. Zira Ranciére‘in dediği gibi “Sanatın dışında kalacak bir gerçek dünya yoktur. Duyumsanabilir ortak kumaşın üzerindeki estetik politikası ile politika estetiğinin birleşip ayrıldıkları tek ve ikili kıvrımlar vardır. ‘Kendine gerçek’ diye bir şey yoktur; algılarımızın, düşüncelerimizin ve müdahalelerimizin nesnesi olarak, gerçeğimiz olarak bize sunulmuş olanın yapılandırılması vardır.”[iii]

Ranciére’e ek yapayım. Şimdilerde “çoklu gerçekçilik” tartışmaları yapılıyor. Yani söz konusu olan “gerçeğin-bilginin” gizlenmesi değil bulanıklaştırılmasıdır, neoliberal “toplum mühendisleri” tarafından gerekli – gereksiz milyonlarca bilginin pompalanması sonucu hakikatin arada kaybolmasıdır. Gerçeğin bilince ulaşmadan hakikate dönüşemeden savrulmasıdır. Dolayısıyla gündelik dilin dışına çıkmasını beklediğimiz sanatçılarda bugünü anlama ve geleceği tasavvur edimi zayıflıyor. Gidimli dilin dışına çıkanların bazıları da hakikatin ya üstünde ya altında gezinip duruyor. Demem o ki; duyargaları daha açık olduğu varsayılan sanatçılar da bu gelişmelerden nasibini alıyor. Onlara “gerçeğin dolayında” gezinmeye ya da iş işten geçtikten, atı (para ve iktidarı) alan Üsküdar’ı geçtikten sonra “gibi yapma”ya, “muhalif görünme”ye izin veriliyor.

Halepçe, Roboski, Soma gibi katliamlar yaşandığında, gözyaşımızı içimize akıtmak, gizlemek de bir tercihti, şair Ahmet Ada, Metin Kaya veya Süleyman Okay gibi gözyaşlarını mısralara akıtmak, Tülin Şahin Okay gibi taşla, Sennur Sezer gibi metinle itiraz etmek de bir tercihti. Ya da Y. Özdil adlı gazetecinin yaptığı gibi, “katliamda ölen çocuklara iyi oldu” anlamına gelecek bir “makale” yazmak da siyasi tercihti.

Bakınız Diyarbakır zindanında yaşanan katliam hakkında ne kadar çok belgesel yapıldı. Şairler ve edebiyatçılar da duyarsız kalamadılar bu trajedi karşısında. Adnan Yücel, “Dörtlerin Gecesi”ni yazdı, ben de bu destanı ekler yaparak tiyatro oyununa dönüştürdüm.[iv] Burada sözünü ettiğim “kanlı siyaset”, Adnan Yücel’in şiirlerine, benim oyunlarıma sirayet etti. Zira bu trajedileri yaratan doğa veya Tanrı değildi. Siyasete egemen olan zebanilerdi.

Ve ne yazık ki bizim tarihimiz Adana’dan, Van’a, Sivas’tan Diyarbakır’a, İstanbul’dan Roboski’ye, Ankara’dan Suruç’a, Soma’dan Sur’a katliamlar tarihidir. Sanatçılar bu trajedilerin birini görmeyebilir, ikincisini ise görmezden gelebilir ama ya üçüncü, beşinci, yüzüncü…

“Hacı Bektaş’ı Veli’nin, hallerini duyup kaygılandığı Mevlana’ya bir elçi gönderip şöyle sual ettiği rivayet olunur: ‘Hakikati hâlâ bulamadıysan, niçin kalkıp aramıyorsun. Yok eğer bulduysan, niçin bağırıp, çağırmıyorsun.’ Mevlana’nın, Hacı Bektaş-ı Veli’ye iletmesi için elçiye teslim ettiği karşı suali ise şöyledir: ‘Hakikati hâlâ bulamadıysan niçin kalkıp aramıyorsun. Yok eğer onu bulduysan niçin susup oturuyorsun.’”[v]

Kıssadan Hisse: Günlük sohbetlerimizde şikâyetleri – eleştirileri – yaptıkları durum “analizleri” bu satırları yazandan fazla olan ama “sözün uçup yazının kaldığını” unutan yani bu trajediler hakkında yazmayan-çizmeyen sanatçılara da seslenmek, onları -hâlâ umudumuz olduğu için- sarsmak gerekiyor:

“Tarihi bir yana bırakalım” deseniz dahi sizin çağda yaşanan olayları yok sayamazsınız. Pencereleri, kapıları sıkı sıkı kapatsanız bile imdat çığlıkları çalışma odanıza kadar sızar. Kaçamazsınız. Artık tanıksınız. Vereceğiniz karar da yapacağınız yorum da siyasi olacaktır: Susmak, yok saymak veya “eli kanlı devlet” diliyle konuşmak ya da itiraz etmek. Bu seçeneklerin eseriniz üzerinde (biçimlendirme – indirgeme esnasında) açık, kapalı, dolaylı ya da dolaysız etkisi olmaz mı?

Bu korku imparatorluğunun sınırları içinde yaşayan sanatçılardan “susanları” suçlama hakkımız yok belki ama “eli kanlı devlet” diliyle konuşanları, zalimin kılıcını kuşananları teşhir etmek ve onlara (biz affetsek bile) tarihin affetmeyeceğini, alınlarına yapışan kara lekeyi zamanın da silemeyeceğini hatırlatmak gerekiyor.
(…)
Adil Okay

Güney Dergisinden alıntı

Filistinde çocuklar erken büyüyorlar. Onlara bu dünyada cehennemi yaşatan siyonizme ve emperyalizme karşı Filistin halkının yanındayız. Adil OKAY’ın dizelerini besteledik. Tüm ezilen dünya halklarına… https://www.facebook.com/1200465529995092/videos/1991124217595882/UzpfSTIxODYyODA2NDk3Nzk0MToxMTU5OTkxMzAwODQxNjA4/

Administrator
Administrator
Editörden Yazı Atölyesi, Çağdaş Türk ve Dünya Edebiyatı’nı merkezine alan bir Websitesidir. Yazı Atölyesi’ni kurarken, okurlarımızı günümüzün nitelikli edebi eserleriyle tanıtmayı ve tanıştırmayı hedefledik. Yazarlarımız, Yazı Atölyesi’nde, edebiyat, sanat, tarih, resim, müzik vb. pek çok farklı alandan bizlere değer katacağını düşünüyoruz. Bu amaçla, sizlerden gelen, öykü, hikaye, şiir, makale, kitap değerlendirmeleri, tanıtımı ve film tanıtım yazıları, anı ve edebiyata ilişkin eleştiri yazılarla, eserlerinize yer veriyoruz. Böylelikle kitaplarınızla eserlerinizin yer aldığı Yazı Atölyesi’nde, dünya çağdaş edebiyatı ile sanatın pek çok farklı alanında değer katacağına inanıyoruz. Yazı Atölyesi kültür sanatın, hayatın pek çok alanını kapsayan nitelikli edebiyat içerikli haber sunar. Bu nedenle başka kaynaklardan alınan, toplanan, bir araya getirilen bilgileri ve içerikleri kaynak belirtilmeksizin yayına sunmaz. Türkçenin saygınlığını korumak amacıyla ayrıca Türk Dil Kurumu Sözlüğünde önerilen yazım kuralları doğrultusunda, yayınladığı yazılarda özellikle yazım ve imla kurallarına önem verilmektedir. Yazı Atölyesi, üyeleri ve kullanıcılarıyla birlikte interaktif bir ortamda haticepekoz@hotmail.com + yaziatolyesi2015@gmail.com mail üzerinden iletişim içinde olan, bu amaç doğrultusunda belirli yayın ilkesini benimsemiş, sosyal, bağımsız, edebiyat ağırlıklı bir dijital içerik platformudur. Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Email: yaziatolyesi2016@gmail.com haticepekoz@hotmail.com GSM: 0535 311 3782 -------*****-------
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.