Sana sonsuz özgürlük veriyorum | Yılmaz Pirinççi
Az önce içilmiş çayların
kekre tadı vardı ikisinin de dudaklarında
Nefesleri sıcak ve buğuluydu
Ellerini tuttu
Konuşmaya başladı
Ben senden özgürlük istiyorum demişti adam
Kadın bir an ellerini çekmek istedi. Yapamadı.
Biraz kırgın birazda kızgın bir ses tonuyla sordu
Neyin özgürlüğünü istiyorsun
Avuçlarında sevdiği kadının parmaklarından gözlerini ayırmadan konuşmaya devam etti adam.
Seni sınırsız sevmek istiyorum dedi.
Gözleri gözlerine akıyordu şimdi dümdüz bir doğrultuda
Yumuşacık ama ışık hızıyla giden bir mermi gibi vurmuştu gözleriyle gözlerini
Ahh. O hafif gülümseme
İşte bunu yapamayacaktın be zalim.
İnsan bu kadar mı güzel vurulur gözlerinden
Avucu yanağına gittiği an
Kadının başı yana düşmüştü
sonra çaylar geldi yeniden
Daha sıcak
Daha kekremsi
Deniz daha çok mavilendi birden
Birden martılar
Ve şımarık bir papatya aniden oturdukları masanın az ötesinde
Saçları dans ediyordu rüzgârla
Adamın şakaklarına ne çok yakışıyordu o aklar
Sonra sesindeki hüzün
Bakışlarındaki keder
Elleri yanıyordu ellerinin içinde
Adam gözleriyle seviyor
Sözleriyle sevişiyordu
Uzandı avuçlarının içinden öptü
Sanki dudakları düşmüştü
Avuçlarına kadın yeni sürülmüş ojelerine bakarken tutup
yanağına götürdü kadının sol elini.
Bu kez kadının eli kalmıştı adamın yanağında
Gözleri hala gözlerinin derinliğinde ruhunu arıyordu.
Ve birden anladı kadın bir ruhu olduğunu
Beyni duygularının çok gerisindeydi artık
İlk kez biri avuçlarından öpüyordu
İlk kez biri her zaman çatalı görünen göğüsleri yerine gözlerine bakıyordu
Artık emindi.
Onunda bir ruhu vardı
Ben senin Ülken olacaksam eğer
Sana sonsuz özgürlük veriyorum
Diyebildi sadece
Adam bıraktı yüreğini kadının avuçlarına
Rehin bırakabileceğim tek şey bu diyerek.
Kadın ruhunu teslim etmişti.
İnsan hem kurban, hem cellat olabilir mi?
Yılmaz Pirinççi