Şairlerden barış çığlıkları / TELGRAF Gazetesi
Derler ki iyi şiir yazabilen her şey yazar.
Hani bazı dizeler vardır. Böyle mıh gibi gelir yüreğinizin ortasına çakar. (Belirtmekte fayda var bahsettiğim şiirler bu tür olanlar.)
Zamanın belediye başkanı, an itibariyle Cumhurbaşkanının topladığı sempatide şiirin de payı var biliyorsunuz.
Yemin etse başı ağrımaz. Okuduğu şiir nedeniyle içeri girdi mi girdi! Nokta yani. Şiirin türü, düzeyi, yazanı, amacı, okuyucusu, seveni onlar ayrı konu.
Şiir deyince hemen ilk akla gelen Nazım, Neruda, Can Yücel gibi efsaneler de apayrı bir konu.
Günümüzdeki yaygın şiir ve bil umum sanat anlayışına dönecek olursak bir cümle ile her şeyde olduğu gibi o da iktidarın iki dudağı arasına düşmüş durumda. Yani iyi şairi, iyi ressamı, iyi yazarı, iyi oyuncuyu, iyi yönetmeni ve bütün çağdaş iyi sanatçıları mühür ben de diyenler belirliyor.
(Çok şükür ki tarih var ve herkesin hakkını avucuna saymakta elbet.)
Neyse, ben öykü kulvarındayım (ki bu alan çok yarışmalı değildir, hatta sanatın en mütevazi alını bile denebilir) ama buna rağmen başıma gelmeyen kalmadı. İkinci kez mahkemelerde sürünmekteyim.
Birincisi beş yıl sürmüştü, ikincisi henüz bitmedi, Allah üçüncüsünden korusun diyorum. Sahiden zor. Koskoca Hukuk Fakültesinden mezun olduğunu söyleyen adamlar; “Hikâye yazmakta ne var? Ben alasını yazarım. Hatta imamlar bile bunu yazar…” türünden cahil cühela laflar ediyorlar, öyle kalıyorsunuz.
Davacı olarak girdiğiniz o duruşmalarda bu haddini bilmez tavırlar karşısında kendinizi savunmak durumunda kalıyorsunuz. Komedi filmlerinde bile abartılı bulunacak sahneleri gerçek hayatta yaşıyorsunuz. Çünkü zaman onların zamanı. Dillerinde Allah, ellerinde din kitapları ile koskoca bir grup.
“Biz falanız, filanız, cemaatiz, her şey bizim hakkımız,” diyorlar.
Yasaları, bilirkişi raporlarını filan tanımıyor, takmıyorlar. Bir de bakmışsınız yıllardır kâr amacı gütmeden barışa dönük yayınlar yapan bir internet sitesi o güne kadar hiçbir sorun yaşamamışken bir anda siber saldırılar ile sık sık çökertilmekte. Çünkü dava ettiğiniz hikâyeniz o sitede yayımlanmış. (lightmillennium.org)
Türkiye’de hukuk hemen her gün onlarca kez sınavdan geçmekte. Birey olarak, vatandaş olarak haklı olmanız yetmiyor. ‘Onlar’dan değilseniz hele hele sanatçıysanız siz yaşamayın daha iyi.
Bu konuyu burada kesiyorum, zira devam eden haklı davama gölge düşsün istemiyorum. En başa dönecek olursak şiir yazmak kolay değildir. İlahi bir yetenek ister. Bakınız asırlardır milyarları peşinden sürükleyen din kitaplarındaki o dil şiir dilidir.
Başa dönecek olursak, iyi şiir kolay görünür. Okuyunca kâğıda kaleme sarılıp büyük bir iştahla ben daha iyisini yazarım deme gafletine düşmek de bir yere kadar insani sayılabilir. Ancak ortalama zekaya sahip bir bireyin bir iki denemeden sonra şiirin nasıl zor olduğunu kavraması gerekir. Kavrayamıyorsa orada bir sorun var demektir. Halk arasında bunlara man kafa da dendiği olur. Yazmadan, dinlemeden, anlamadan yazmak cahillere mahsustur. Oysa gerçek şiir resim gibidir, yalan söyletemezsiniz.
Geçtiğimiz günlerde Türkiye Yazarlar Sendikası’nın (TYS) girişimiyle bir araya gelen şair ve yazarlar barış arzusu ile ortak bir şiir yazdı. Yangın yerine dönen savaş alanında bir damla su olmak umuduyla barış çığlıklarının bir araya gelmesi de diyebilirsiniz.
Kimlerin anlayacağını, kimlerin ne var bunda diyeceğini az çok tahmin etmek zor değil.
‘Barış için diz dize’ şiiri ve katkı
sunan isimler aşağıda:
Spiker
yeniden oku haberi siperden
barış müzesidir düşlerim.
Kan kokan benim yatağım,
vurulan oğul benim, dul kalan
benim güvercin ve serçe içimdeki her kuş
boynu vurulmuş pelikan
yalnız güvercini değil,
tüm kuşları sana adadım
artık kalbim değil yalnızca ellerim
ilgilenecek bu utançla
ellerim deniz, ellerim hep taş, ellerim
çare ellerim kıpkızıl tırnak içinde.
O kadar söylendi ki savaşa dair
barışı unuttu unutacak neredeyse
şair yine de kutsal bir yağmurdur
barış, o göğertir, yaşatır insanlığı
yine de deriz ki taşırım
elime düşen karanfilin kederini,
kan içinde yatar ergen telaşım
kusursuz bir ölüm gibiydim,
kirlenmedi üstü kimsenin
kalanlar dizlerini dövüyor söz
kırıklarıyla ah kalbimin yarısı sen, sen
yaralısın ve yangın,
sarıl umutlarıma rüzgâr dinsin.
Deriz ki ey bezirganları savaşın
rüzgârın kanatlarına bırakın
duaları
yıkayın toprağımı çocuk sesleriyle
vatanım olsun onların kalpleri,
gökyüzünde çocuk cıvıltısı,
gözleri çiçeklerin şarkısı
onların kahkahasıdır barış,
duyulur adaletin coğrafyasında
yalnızca gülün sesidir barış, kardeşliğin
ekmeği
suyun ışık demeti, tohumdur
insanlık yeşerten
sönmesin diye evlerin duru ışığı
toplanıp karanfil olsun diye
anaların çığlıkları
analar ilaçtır, sorma nasıl
onarırlar batan güneşleri
ama ilk kurşun bir anaya değer
önce
onların aşkı barutu ıslatan
yağmurdur siperlerde
kan revan sürmesin, gül sürsün
diye hayat
barış, çamaşır suyunda unutulmuş
delik deşik bir fanila onlar için
ömür ise hep
pabuçlarımızın içinde.
Oğullar, kızlar koşar kalplerinde
yine de biri gülümsediğinde, biri
tuttuğunda ellerini
yoksulluğumuz diner yaz
yağmurları gibi ağır
yağmur unutursa gülmeyi,
keder yağar üstümüze sonsuzca
yoksuluz, ölüler milletiyiz savaşta,
mezarlıktır vatanımız
oysa diz dize dizelerdik
siyah bir tabuttan başka neyiz ki
şimdi
yüz kere toprağa girsek de uyunmuyor,
uyunamıyor
her savaş ilanında barış önceden
ölür,
her barış sonrasında bir kolsuz
karıncayız
savaşın küllerini karıştırırız
direnmiş bir barış közü
için, ah belki.
Deriz ki “zeytin gözlüm” savaşta
işin ne,
şarkılar perperişan
deriz ki “gökçe martı” avazı,
“güvercin curcunası” İda’da,
Ararat’ta
Everest’ten Kilimanjora’ya bir
kalp uçumu uzaklık
güvercin gagasında zeytin değil,
yorgun bir cümle
deriz ki barış için yolunuyor
güvercinin tüyleri
gül ölüyor, manşetten girmiyor
bahçe
deriz ki bir şiir savaşa karşı
çıkabilir mi diye
soruyor akşamki rüya
deriz ki hiçbir ağdan dost diline
düşmesin insansız hava ateşleri
deriz ki çocuklar, cellatlarına
sevmeyi öğretebilir mi anne
deriz ki zeytin dalları çiz defterlere,
altına da imza yerine bir kuş
deriz ki barışı mermi diye sürdük
namluya
kuşlar konsun diye arpacığına
tüfeklerin
deriz ki güvercin yerine barış uçur
gökyüzüne
deriz ki kana kan düşman değil,
cana can dostluk için boğazıma
değil, boynuma sarıl.
Deriz ki çıkarıp atmalıyız
postalları, ölüm kokuyor çoraplarımız,
asker olmayın yeter
deriz ki bütün tarihe el koydum
ayıplarını örtsün diye
şanlı ve muzaffer orduların
deriz ki ölüm kundağa girdi
Alan’la Cemile’yle
korumalıyım aklımı, barışsıl
günler için
utan dünya, bir oğul karaya
vurdu,
bir kız, ölümden ıpıssız gökkuşağı.
Deriz ki tüy yumuşaklığında bir
bakışı özgürlük bilirken
omuzlarını silkiyor kurşun
ve aralıksız iniyor baharı
karşılayan çayırlara
deriz ki doğmasaydım da görmeseydim
can çekiştiğini yurdumun
deriz ki biri bir tarafta öldü, ateş
düştü eve öbürü öbür tarafta, ateş düştü
ocağa
deriz ki ah barış, kan ve zulümle
çatlamaz hiçbir tohum,
deriz ki ey barış, seni öpersem
tomurcuk değer yarama
deriz ki ey barış, olanlar içimde
söz bırakmadı
sadece dünyayı yönetenlerin
üstüne etmek istiyorum
deriz ki hey savaş kundakçıları,
doymadınız mı daha
deriz ki bırak arkanı,
önce ağzını yıka bol suyla ve barış
gelsin
deriz ki çocuklar koşun, barış
olsun diyerek
deriz ki bırak çocuklara barışı
yüzyıllık gömü gibi
deriz ki sus deme bir şey,
uğur böceğine mi sorsam,
yolculuk nereye asker?
Büyümez ölüm, ateş dikenleri
üzerinde
bizi öldürün, bizi öldürün
artık barışın içinde erimek istiyoruz
bugün sana gelemem, dün
dağlarda öldürüldüm
vasiyetimdir: beni derin bir
sessizliğe gömün
barış içinde ve yalnız
son nefeste de söyleriz onu
bir kuşluk vakti sararken dört
yanı
kandan güzelleme olmaz barışa
kan değil, gülmek yeşertir insanı
bugün barış emeği gerektir
barış soframızdan eksilmesin
kimseler
nasıl çıkar ki bir savaş, barış diye
yakarırken halk
Cizre Barış, Barış Cizre…
Kandahar, Halep, Filistin
Ölüm ve Barış, Barış ve Ölüm…
Ne yapsak olmuyor,
öyleyse kanı dinmeyen bir barış
sesi kalacak içimizde
insan olun ve dünya boğulmadan
çocukları değil, öfkeyi gömün
karanlığa
hangi inanç, hangi kavga
haklı çıkarır bir çocuğu öldürmeyi
koklayın, kanımızdandır gelinciğin
kırmızısı
yaradan nehre damlayan o kan,
gülümser yeryüzüne:
“Geleceğinim ben senin.”
Ah, o büyük fotoğrafta yanan
yarın mı sonsuzluk mu?
Ölü kalbimizde ateş, hâlâ senin
için ışıyor.
ellerimizi, kollarımızı bağlasanız
da narlı demirlerle dağlasanız da
kalplerimizi sıkarız dişlerimizi, içimizde
saklarız zamanı
çünkü sesimizin çocukluğunu astık
duvara
yaşama sevincimizdi çünkü kızıl
gül, kırçıl karanfil
ölü çocuklarımızın üstüne serpilmeden
önce
barış _____r_____yazalım gizlice güneşin bir
yüzüne
çünkü farkı yoktur bir acıyı yazmaktan
kanla canla uyaklıdır zaman
dediğin
ipin tılsımı merhametle dualansın
değmesin öfke kana
bir bir kapansın kör kuyuları
düşmanlığın
indirilsin kin bayrakları
burçlarından
eğer bir şeyler söylemen gerekirse
sakın vazgeçme yabanıl şiirler
okumaktan
gerçek aramızda dolaşıyor nasılsa
kesecek boyun arayan
sabırsız bir kılıç gibi.
Diz dize verenler
Eray Canberk, Sennur Sezer,
Cengiz Bektaş, Gültekin Emre, Atilla
Dorsay, Buket Uzuner, Sabahattin
Yalkın, Barış Pirhasan, Yaşar Miraç,
Ahmet Ada, Metin Cengiz, Arife
Kalender, Nurullah Can, Salih Bolat,
Abdülkadir Budak, Fergun Özelli,
Hicri İzgören, Gülsüm Cengiz, Mavisel
Yener, Erol Büyükmeriç, ba
Müslim Çelik, Ayten Mutlu, Abdullah
Nefes, Suna Aras, Murat Tuncel,
Asım Gönen, Bilal Kayabay,
Engin Turgut, Osman Bozkurt, Ertan
Mısırlı, Aynur Uluç, Nur Saka, Oğuz
Özdem, Tevfik Taş, Vecdi Erbay,
Nusret Karaca, Güner Demiray, Vedat
Yazıcı, Hayrettin Geçkin, Sevim
Yazar, Dursaliye Şahan, Ümit Yaşar
Işıkhan, Melahat Babalık, Aziz Kemal
Hızıroğlu, Nuray Gök Aksamaz,
Muazzez Uslu Avcı, Aliye Özlü,
Arif Berberoğlu, Erkut Erdoğan,
Yılmaz Uçar, Halil İbrahim Özcan,
Neşe Yaşın, Muharrem Aslan, Fevzi
Günenç, Sadettin Kaplan, Mehmet
Dağ, Erhan Tığlı, Ümran Ersin,
Nevra Bucak, Tülay Ferah, İkbal
Kaynar, İnci Ponat, Hatice Eroğlu
Akdoğan, Mine Ergen, İrfan Yıldız,
Akın Ok, Aslı Durak, Aytül Akal,
İhsan Topçu, Hasan Öztoprak, Cihan
Oğuz, Nalan Çelik, İlhan Gülek, M.
Mahzun Doğan, Mustafa Köz, Hüseyin
Alemdar, Rahmi Emeç, Bülent
Tekin, Erol Yıldırım, Koray Feyiz,
C.Hakkı Zariç, Özgün E. Bulut,
Yılmaz Arslan, İbrahim Tığ, Ulaş
Başar Gezgin__ Hakan Keysan.