Ruhu Terbiyesiz Adam’la Bodrum’da Söyleşisi | Ferhan Şaylıman
Aforizmalar Eşliğinde, mutluluk şarkı söyleyebilmektir. Mutsuzluk içimizde şarkılar sustuğunda başlar.
Bana gelince kolaydım, açıktım, basittim, hesapsızdım, karmaşık değildim. Gizli hiçbir yanım yoktu. Hayatın bütün dayatmaları çıkarıldığında geriye kalandım.
Ben hiçbir kadını terk etmeye kıyamadım. Onun yerine zamanı gelinceye kadar sabırla bekledim terk etsinler diye.
Huyu huyuna, suyu suyuna denk düşen bir adam değildim ben. Huysuzdum, denksizdim, suyu bazen akan, bazen de hiç akmayan biriydim. İpimle kuyuya inilir sonra çıkılmasına çıkılırdı da, benim sorunum inip çıkmak da değil, her zaman benzer sabrı, dayanıklılığı gösteremeyişimdeydi.
Sevgiliniz yağmur bulutlarını gözlerinde taşıyan bir kızsa eğer, ona her baktığınızda sırılsıklam ıslanırsınız.
Yürekleri göğüs kafeslerine dar gelen insanlardır ruhu terbiyesizler. Hep bir yerlere geç kalmışçasına koştururlar. Geniş zamanlara yaydırılmış rahatlıklarıyla, ağırdan ve sindirerek günü yaşayanlarla kıyaslandığında ruhu terbiyesizlerin yaptığı zaman hırsızlığıdır. Buna hayat hırsızlığı da diyebilirsiniz. Başı ve ucu belirlenmiş bir düzlemde ağır adımlarla ilerleyenlerin, hatta ilerlemeyip kazık gibi dikilenlerin yanında bir solukta geçip giden hayat hırsızları için hedefe ulaşmaktan çok, oraya yönelmek daha önemlidir. Hayat hırsızları günlerce uykusuz kaldıktan sonra pilleri bittiğinde bazen kör kuyulara düşmüşçesine sızarlar. Düşsüz, ışıksız, perdeleri sıkı sıkıya kapalı bir geceye gömülürler. Uyandıklarında aradan sanki çağlar geçmiştir, öyle algılarla zamanı.
Yükümlülüklerini baş tacı etmiş, iyi insan, iyi yurttaş, iyi dindar ödüllerinin dağıtıldığı kuyruklarda yerini korumak için bazen birbirini ezenlerin, itip kakanların ülkesinde sırasız sekisiz yaşamak zordur, tehlikelidir ama güzeldir.
Hayata sizi değersizleştiren, hiçleştiren, aptal yerine koyan, koyun muamelesi yapan, sıradanlaştıran şeyleri elinizin tersiyle iterek de tutunabilirsiniz. İlle de değersizleştirilmeyi kabullenmek gerekmiyor ayakta kalmak için. İnsan bazen midesini bulandıran lokmaları yutmak yerine, zorla ağzına tıkanın suratına tükürebilmeli.
Hayatlarımızda kara delikler oluşturan boşlukları işle, parayla, rütbeli ilişkilerle doldurma hırsı ne hüzünlü bir çabadır. Biz o boşlukları doldurmak istedikçe yeni delikler açılır içimizde.
Çalışma denen esaretin sırtımızdaki en ağır yük, paranın ayaklarımıza bağlanmış prangalar olduğunu düşündünüz mü hiç? Bu güce güvenerek sınırları, kalıpları, kuralları, olmazları ve olurları belirleyen efendilerimizin derlenip toparlanıp dünyamızdan defolup gittiklerinde nelerin değişebileceğini kendinize hiç sordunuz mu? Ya da bunların tapınaklarına dönüşmüş bankaların, döviz bürolarını, noterlerin, AVM’lerin cayır cayır yanıp küle döndüğünü kısacık da olsa hayal ettiniz mi? Düşünün ve hayal edin. Hayallerimizin toplamından oluşacak enerjinin adı sanı bilinmeyen bir göktaşı gibi dünyamıza çarptığında yerin, göğün, insanın ve aşkın, aklın ve vicdanın kirlenmemiş haliyle yeniden yaratılacağını bilmek ne muazzam bir şey.
Yükümlülüklerini baş tacı etmiş, iyi insan, iyi yurttaş, iyi dindar ödüllerinin dağıtıldığı kuyruklarda yerini korumak için bazen birbirini ezenlerin, itip kakanların ülkesinde sırasız sekisiz yaşamak zordur, tehlikelidir ama güzeldir.
Hesapsız yaşamak iyidir. Kafanızı çöplüğe dönüştüren kokuşmuş, saçma sapa düşünce artıklarından ne kadar uzak durursanız, beyniniz hangi yaşta olursa olsun size ait kalmaya devam eder.