On Numara Teyze | Hatice Altunay
“Susup düşünürsünüz. Şıkırdaklı bi şeyler yok mu? Kuru kuruya oturacak olsam, evceğizim de oturudum.
Açarım biırakı. Keyfime bakarıdım.”
“Vay teyzeme bak!.. Gençlere taş çıkartır vallahi!”
“İçi geçmiş biziz.”
“İş var teyzede çok iş.”
“ Yaşı yetmiş de işi bitmemiş.”
İlk kez bir geziye katılıyordu teyze.
Minibüste şoför dâhil üç erkek vardı. Gezi minibüsü kadınlar koğuşu misaliydi
Koro halinde gülüşmeler oldu.
“Bene mi güldünüz?”
“Yok, teyzem yok sen çok yaşa olur mu hiç?”
Bastonuyla yürüse de dinç bir bedene sahipti teyze. Oynak havaları seviyordu. Alkışlar gırla gidiyordu minibüste. Bir alkış eğlenceli teyzeme bir alkış şarkılara…
“Mayo aldın mı mayo?”
“Mayosuz yasak havuzlar biliyon de mi?”
“Ne mayosu şeherli işi bilmen ben. İç donumla girerim karılar havuzuna.”
“Bu yaştan sonra sıktırmalı geyecek değelim.”
Minibüsün içindekiler kahkahaya boğuldu yine.
“Bene mi güldünüz garılar.”
Esmer genç kadın takıldı
“Bakmışsın teyzeme şifalı sular iyi gelmiş bastonu atıvermiş.”
Biri aldı sözü “ Teyzemi patronun babasıyla tanıştırırız.”
“Cimriyse tanıştırma sakın ha! Bu yaştan sonra keyfime bakacamgari.
“Yiyecem, içecem-gezecem dert tasa yok gari.”
“Gönüllüsün yani…”
“Gönül bu…” diyenler oldu
Yine gülüşmeler sardı şoför de katıldı bize.
Denizli teleferik noktasına gelinmişti. Hava güneşliydi.
Yükseklik korkusu olanlar vardı. Herkes birbirini yüreklendirdi. Teyzemiz de korka korka bindirildi teleferik kabinine. Korkusu olanlar da umarsızca bindiler yukarıdaki Bağlarbaşı Yaylasında yemek yenilecekti. Teleferikten inince hazır olan minibüsler yaylaya çıkardı bizi. Kenarlarda birazcık kar kırıntıları kalmıştı. Bin yedi yüz metreye çıkılmıştı. Biraz üşüten hava yüzümüzü yalamıştı. Hemen yemek yenecek mekâna gidildi. Oymalı kırmızı demir döküm sobanın etrafı sarılıverdi. Üşümüşlerdi.
Yemekler yenildi, üzerine tatlılar da geldi.Soba keyfi yapıldı. Yemeğin üzerine demli çaylar çok iyi gelmişti.Hemencecikyola çıkıldı. Teleferik anıları fotoğraf karelerine alındı.
Yükseklik baskısı epey sürdü.
Sarayköy’e gelinmişti. Su ve benzeri ihtiyaçlar alındı. Dört gün boyunca otel içinde kalınacaktı.
İlk gün yalnızca bir kez sıcak ve şifalı sulara kendimizi bırakmıştık. Sıcak sularla dış havuzlarda ve iç havuzlarda dolu dolu üç gün bedenimiz iyice hamur gibi olmuştu. Ayaklarımın işleyişi ve yürüyüşüm başkalaşmıştı sanki. Teyzemi yalnızca bornozuyla asansörlerde görüyordum. Sıcak sularla geçirdiğim zaman dilimi onun ile çakışmadı. Kimileri masaj yaptırdı bedenleri ağrıdı sıkıntılar yaşadı. Kimileri şifalı sularda çok durmanın iyi geleceğini sandı havuzdan havuza koşuşturdu durdu. Teyzenin termal sulara nasıl girdiği ile ilgili bir fikrim olmadı. Akşam yemekleriarkası canlı müzik oluyordu.
Marmaris’ten Datça’ya türküsü çok özel olarak bizleri sahneye davet ediyordu. Biz de hakkını veriyorduk yani. Marmaris’ten gelen iki Hatice olayın kahramanı niyetiyle kendinden geçmişti.
Kadın sanatçı gülümseyerek” Olayı yaşıyor gibisin sanki hikâyeyi yaşıyorsun “deyince
“İkisinin adı da Hatice “denilerek işaret edildi.
Sefer Karabulut’un türküsünü yaşıyorduk.
İki Hatice arasında dilek tutanlar oldu.
Son gecemizde sesi güzel kadın şarkıcı kimseden istek almayıp teyzemden isteyince yine piyangodan Marmaris’ten Datça’ya türküsü çıkıverdi. Teyzem gündemin başköşesine oturmuştu ilgi odağı olarak.
Sayılı gün çabucacık geçiverdi. Su gibi geçti bedenimizin şifalı sularla öyküsü. Çamur banyoları, termal sular,yosun masajı vs. tüm dönencelerin sonuna gelinmişti.
Yollarda don olayından dolayı şoförümüz geç gelince dönüşümüz gecikti. Malumher kafadan sesler yükselmeye başlamıştı. Adaşım Hatice başladı söylenmeye.Marmaris’e erkengidilemeyecekti. Buldan’a gitmekten vazgeçildi. Denizli Babadağlı alışveriş merkezinde yemek yenilip hızlıca alışveriş yapılıp yola çıkıldı.
Alışveriş denildi mi kadınları tutmak zor on beş dakika yarım saat oluverdi.
Kaldığımız yerden devam edildi. Konumuz gündemdeki On numara Teyze.
“Sanatçı ilksenin yanına geldi. İlk sana kıymet verdi Hanım Ağa gibiydin masada.”
“Gözlerimi alamadım ya gadın halimle canım çekti erkekler ne yapsın”
“On numara güzellik on numara ses…”
İçeride kahkahalar yükseldi.
“Güldünüz hep bene başınızı ağrıttıysam…”
“Seni hep götürelim biz sen bizi güldürdün .”
İçindeki çocuğu öldürmemiş diye not düştü yüreğine biri.
Ah teyzem! Ah güzelim gençlik!
Teyzem yine on numara.
Birisi takıldı.
”Teyzenin köyüne bir gezi yapsak ya…”
“Yapalım ya baharda güzel olur.”
“İyi de nasıl bulacağız teyzeyi.”
“Karaburun’a gelirsiniz. On Numara Teyzeyi arıyoruz dersiniz evimi gösterirler. Köyde herkes tanır beni.
“Gidelim gidelim On numara Teyze.”
Daldan dala atlayan sincap misali konuya dalıverdi Hatice.
“Sakın bana haber vermeyi unutmayın ha!”
“Baharda bir gezi yapalım Karaburun’a “
Kale’ye gelindi etraf bembeyaz kar ve soğuk yüzümüzü yaladı. Kale’nin kurutulmuş biberleri,pul biberleri muhteşemdi. Buradan geçen her yolcu biber almadan evine gitmezdi. Kimi biberlerini aldı kimi çaylarını içerek içlerini ısıttı.
Geç kalınmıştı. Bozburun’a gidecek olanın minibüsü çoktan gitmişti. Köye geç saatlerde gidecek olan birisini aradı sorununu çözdü.
Adaşı Hatice konuşmadan duramıyordu. Her konuya balıklama dalıyordu. Öbür Hatice oldukça sessizdi içinden içinden yazıyordu sözcükleri. Aralıksız konuşmak durmadan yağan yağmur gibiydi muhatabını esir aldığının hiç farkına varmadan biteviye konuşuyordu.
Muğla’ya gelindiğinde karanlık çökmüştü. Hepimizin üzerinde de yorgunluğun ağır örtüsü vardı.
Sıcak suların şifasından sonra buz gibi hava karşılamıştı bizi. Üç yavru kedicik kapının anahtarını çevirince içeriye ok gibi dalıvermişti. Üşüyen canlar yalnızca kediler değildi Atatürk çiçeğimiz de kocaman naylonun altında olmasına rağmen yapraklarını dökmüş, kelleşmişti. Can çekişirken kurtarmıştım onu.
Nihayetinde anın öyküsünden bilindik öykü hanelerimize geçmiştik.
“Küsmüş Boncuk yüzünü döndü bana.”
“Alışır bir iki güne kadar merak etme sen.”
“Orkideler biraz üşümüş buhar verdim.”
Eşyalar salonun ortasında bekleşiyordu.
Ağzı dili olmayan canların peşine düşmüştük.
Gezmek güzeldi ya sonrası….