ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

Okul | Zeynep Mete Uça

22.05.2022
419
A+
A-
Okul | Zeynep Mete Uça


Uzun uğraşlar, ilaçlar ve aldığı terapilerden sonra konuşmaya karar vermişti Yasemin.

“Yarı dönemde okul değiştirmek kimin aklına gelirdi ki üvey annemden başka. Hastalığım ilerledikçe onu bir korku sardı, yaşama olan tutkusu nedeniyle beni başından atmaktı amacı. İnternette araştırdım böyle bir okul yoktu, artık hangi şeytandan fikir aldıysa bilemiyorum.

Teşhisi konulamayan hastalığım bulaşıcı değildi oysaki. Annemin ölmesini bu hastalığa bağlamıştı, o da öyle değildi halbuki, annem kendisini balkondan aşağıya atmıştı.
– Anneni anlatmak ister misin?
Konuşmasını sürdürürken birden gözlerimin içine baktı. Öyle içten öyle çocuktu ki,  masum yaralı ve bir o kadar kararlı ve cesurdu. Onu ilgiyle dinlememe aldırış etmeden, yüzünde en ufak bir mimik oluşturmadan alt dudağını aşağı doğru kıvırdı.
Annem; kısacık saçları, uzun mavi elbisesi, yarı hasta yarı evin hanımı. Hasta olmadığı zamanlarda sevecen, bana düşkün ve titiz. Hastalık dönemlerinde sessiz, tepkisiz, ifadesiz, sürekli haber izleyen hatta televizyon kapalıyken bile.
Ve son sahne gözlerimin içine bakarak, ellerimi tutarak, veda ederek düşüşü. İşte benim annem bu kadar.

“Peki” dedim, “okuldan bahseder misin bana?”
Gözleri boşlukta takılı kaldı, uzun uzun düşündü. Toparlamaya çalıştığı, besbelliydi. Yirmi, yirmi beş dakika sonra düştüğü boşluktan tırmanmaya çalışırken.
“Okul” dedi. Kelimelerini özenle seçip, kırmızı tuğlalarla örüyordu çizgisini, okulla arasına.  “Koskoca bir arazinin içine yerleştirilmiş, üç katlı bina, siyah duvarlarını gri yosunlar bağlamıştı. Küçük camları, kasvetli, dumanlı bir havası vardı.Tik tak, tik tak zamanımın azaldığını gösteren, kocaman roma rakamlarının ağırlaştırdığı saat, karanlık ormana bakan duvara yerleşmişti. İç duvarlar yine griye boyanmıştı duvarlarda ünlü ressamların sahte resimleri asimetrik şekilde sıralanmıştı. Girdiğimde ahşap merdivenlerden önce koşa koşa yanıma Müdüre Hanım geldi. Aslında geldiği ben değil, babamın yeşil banknotlarıydı.

Buraya gelişimin amacı, neydi? Kime göre iyiydi? Kimin işine yarayacaktı? Burada nasıl iyileşecektim? Eğitimimi nasıl  tamamlayacaktım? Kafam allak bullaktı. Dibi görünmeyen kara bir göl gibiydi.

Hastalığım demiştim ya o ölümcül de değildi. Bir hastalığım var mıydı onu da bilmiyordum. Lakin ölmemi isteyenler çoktu.
Kaydım yapıldıktan sonra sınıfa girdim. Yüzü sürekli gülen Müdüre Hanım aniden değişmiş  bildiğin iblise dönüşmüştü. Orada ismini koydum benim için artık iblisti.
Sınıftaki kızlara gelince şu an isimlerini hatırlamıyorum ama ben hepsine birer isim takmıştım. Sınıfta sadece üç kız bir oğlan vardı. Oğlan demek de olmuyor ya neyse.”
-Nasıl yani?
“Yani erkek mi, kız mı belli değil onun için ona Karışık adını verdim. Kızların en küçüğü yedi yaşlarındaydı, on ve on yedi yaşlarında sıralanmışlardı. Ben iyice şaşırmıştım böyle bir sınıf görmemiştim daha önce. Neye göre sınıflanmıştı bu grub inanın bilmiyordum. Zaman geçtikçe tanımaya başladım hepsini.

Yedi yaşındaki sarışın kız çok şeker ve sessizdi. İçine kapanıktı ya da sindirilmişti. Benim çocukluğuma çok benziyordu onu çok sevdim adını Şekerlik koymuştum.

On yaşındaki hırçındı öfkeliydi ve çok konuşuyordu, annesini kaybettikten sonra böyle olmuştu sanırım. Geveze.

On yedi yaşındakiyle iyi anlaşıyorduk her  konuda beni anlıyor ve onaylıyordu. Tek isteği müdüre denilen iblise boyun eğmemdi. Ona iyi davranırsam buradan çabucak gideceğime inanıyordu. Bana çok ters gelsede zamanla ne demek istediğini anladım. Koruyucu Melek.

Karışığın kendine has bir karakteri vardı. Bazen erkek gibi kükrüyordu, kol ve karın kasları beliriyor yüzü seğiriyordu o zaman yirmi beş yaşlarında tam bir erkek oluyordu. Bazen de elinde toz fırçası mavi eteklerini sürüye sürüye saçları kısa kesim ev hanımına bürünüyordu.

-İblisten bahseder misin?
Sormamla beraber gözleri donuklaştı. Tekrar boşluk çukuruna girmiş gibiydi. Yüz şekli ifadesizleşmişti dudakları kımıldamakta tereddüt ediyordu. Yine bekleme süresine girdik.
Saate baktım zaman hızla akıyordu hikayesinde. Durdurmak istedim, sekreteri tuşlayıp diğer randevuları iptal etmesini söyledim. Yasemin hâlâ çukurdaydı. Bekledim.
İnce dudaklarının arasından tiz ve sinek vızıltısı gibi çıktı. “İblis”
Çıkmayı başarmıştı çukurdan, bu kıza hayranlık duymamak mümkün değildi. Daha on yedi yaşında ve savaşmak zorunda kaldığı bir çok düşman vardı. Savaş alanı daralmış hepsi üstüne gelirken Yasemin başarıyla kaçmıştı.

“İblis sınıfa girdiğinde, Karışık da dahil  hepimiz susardık çünkü hepimiz korkardık ondan, ağzından kelimelerle beraber salyalar akıtırdı yine de sözlerini gayet iyi anlardık. Yüzünde bir kalıp makyajla dolaşırdı. Kırmızı lop dudaklar, iri siyah gözler ve kafasında boynuzları olan çirkin bir kadındı.
Sadece sözleri değil gözleri de ölüm saçardı.
Bazen de iyi Müdüre Hanım olur değişik telkinler verirdi.”
-Nasıl?
Kendimi öldürürsem, hastalığımdan ve dertlerimden kurtulacağımı, anneme tez zamanda kavuşacağımdan bahsederdi.
-Dersler nasıldı?
Dersler bunaltıcı sıkıcı ve iblisin bizi aşağılamasıyla geçerdi.
Şekerlik pek katılmazdı, geveze hiç susmazdı, ve karışık kendi ruh haline göre giyinir ister kadın, ister erkek olurdu.
İblis bir gün beni kollarımdan tutup sarsmaya başladı ya ilaçla ya da suya atlayarak canıma kıymamı istiyordu. Bunun için o kadar ısrar ettiki annem gibi atlayarak ölmek istedim.
Koruyucu Meleğim yanımda bitiverdi. Kulağıma bu sefer ona karşı gelmemi fısıldıyordu.
Onlar intihar için zorlarken, bir sabah Şekerliği alıp çıkmak istedim, fakat ayaklarımdan ve kollarımdan yatağa bağlanmıştım. Geveze arasıra gelip tokatlıyor, bu yaşanılanların benim suçum olduğunu söylüyordu. Karışık erkek sıfatıyla çıkıp üstümde debeleniyordu. Koruyucu Melek sadece ağlamaklı bir şekilde başımda bekliyor, olana bitene sessiz kalıyordu.”
Yasemin devam ederken; bir okul insanın hayatını bu kadar çekilmez hale nasıl getirebilirdi ki! Diye geçirdim içimden.

“Neredeyse her gün müdüreyle ve diğerleriyle çekişiyordum. Onlara karşı geliyor ve direniyordum.
-Nasıl çıktın Yasemin ya da nasıl kurtuldun?
Yasemin’in gözlerinde o ana kadar görmediğim bir ışıltı peydah oldu.
“Babam” dedi. Toplayabildiği bütün hayat enerjisi ile.
Merakla dudaklarından çıkacak kelimelere odaklandım.
“Bir akşam babam odama geldi, ellerimden tuttu ve İblis gitti, herşey bitti” dedi. Elimi bırakmadan Kral Artur gibi, buzlu okul yolundan yemyeşil bahçelere girdik.
-O okuldan kimseyle görüşüyor musun? Mesela Şekerliği özledin mi?
Sarı saçlarını parmağına doladı. “Şekerlik bendim zaten, annem öldüğünde hırçınlaşan Geveze gibi, veya üstüme titreyen Koruyucu Melek. Ama artık görüşmüyorum.
Fotoğraflara bakıyorum aklıma geldiklerinde.”
Seansımız uzadıkça uzamıştı. Yasemin’in babası dışarıda beklemekten yorulmuştu. Uğurlamak için ayağı kalktım elimi uzattım.
Karışık için üzgünüm dedim. “Üzülmeyin” dedi “o savaşı kaybetti. Tıpkı İblis gibi.”

Ardından mavi defterime aldığım notlara yenisini eklemek için oturdum. Karışık; annesi Neslihan. Müdüre Hanım(İblis) üvey annesi. Okul; parçalanmış beyni.
Biz kendi iç sesimizle bile baş edemezken Yasemin tam beş kişiyle savaştı ve kazandı.

Zeynep Güneş
Zeynep Güneş
Zeynep Mete Ucak kimdir? Yazı Atölyesi Yazarı... İlgi çekici kurgular, Akıcı bir dil. Kendinizi kaptıracağınız, başından itibaren merak uyandıracak çarpıcı hikayeler...sürükleyen öyküler ve halka şiirler yazan Realist, farklı, muhalif Şiir ve Öykü Yazarı
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.