Öğretmeniniz, Yaşamınızı Değiştirdi Mi? | İbrahim Uysal
Öğretmenlerim, Öğretmenler Gününüz Kutlu Olsun!..
Evet ya, sizin yaşamınızı hiç öğretmeniniz değiştirdi mi?
Evet, ülkem gibi benim de yaşamımı Öğretmenlerim değiştirdi.
Hem de öyle görevleri gereği okuma-yazma öğreterek değil, elimden tutarak, yetemediğim yerde ardımda durarak, gerekirse kulağımı çekip, iki tokat atarak. Beni bir öğrenci değil, beni bir insan görerek, benim yaşamımı öğretmenlerim değiştirdi.
Evet, bir köy delikanlısı olarak öğretmenlerim yaşamımı değiştirdi, askerde sürgün ederek, bürokratik yaşamda beni “solcu” diye damgalayarak “çirkin ördek yavrusu” yapan yöneticilerine karşın devletimin ve kurumlarının çoğu yöneticileri sayesinde beni de hiç ihtiyacım olmamasına karşın, devletim adam etti, yetiştirdi.
Toroslarda hali-vakti yerinde bir ailenin oğlu idim. Köy yaşamı paylaşılarak yaşanan bir yaşamdır. O yüzden, kimin neye gereksinimi olursa, hısım akraba demeden komşusundan ister, alınır.
Bir gün, köyden bir kadın Annemin, Babamın adını “hala, teyze, yenge, dayı, amca diye) ünnediğinde avluda ben vardım. (Köy yerlerinde herkesin “Kör Mehmet, Topal Hasan, Üşengeç Ümmü, Pasaklı Ayşe” gibi bir lakabı vardır. Öyle seslenilir. Ünnenir.) O gün avluda ben vardım ve bilmiş bilmiş gelene:
Heee ne var, ne istiyon (herkesin dediği gibi kör/topal/pasaklı/ … ) Ayşe/Fatma-Ahmet/Mehmet dedikten sonra, kapıya gelenin istediği şeyi kendim veremeyeceğimden, evdekileri çağırdım.
Ben çağırmasam da evdekiler benim konuşmamı duymuşlar, hemen merdivenlerden inip, dibimde bitivermiştiler. Gelen ile hoş beş edip, hal, hatır sorduktan sonra istenileni verdiler; kişi gitti ama Annem ve Babam ile kapıda ben kalmıştık.
Bana, “sen gelen kişiye ne dedin öyle” diye sorduklarında, baya iyi bir şey yaptım sanarak sevinmiştim. Babam kulağımı çekip, “bak bundan sonra, bu avludan kim gelirse gelsin bu evin konuğudur, ona göre davranacak, dayı, amca, hala, yenge diyeceksin dediğinde, bozulmuş, kulağımın acısıyla da gözümden yaşlar akmıştı.
Olay bunun ile bitmemişti, hele bir daha böyle bir şey dediğimi duyarlar ise de, iki tokat yiyeceğimi söyleyince de, o zaman pek bir şey anlamasam da zamanla, insana insan gibi değer vermenin ne kadar önemli olduğunu öğrenecektim.
Bu ise benim ilk öğrenmem ve Öğretmen ise ailemdi.
Evimizin yanında hiç oturmadığımız bir ev daha vardı ve ona da bazen köye gelen öğretmenlerden lojmanda kalamayanlar otururdu.
Köy öğretmeni, imamı ise baş tacı yapılır, oturduğu evden kira alınmaz, tarladan, bahçeden toplanan sebze, meyve, evdeki yiyecek içecekler bölüşülür, tencerede pişen yemekten iki tabak paylaşılırdı.
Annem “oğlum” dediği öğretmenlerin çamaşırlarını da bizimkiler ile birlikte yıkardı. Bazı akşamları birlikte ya da özel davetlerde yenen yemeklerde ben de sofrada olsam da, su servisi benim görevimdi.
Bütün bunlar, okulda bilemediğim sorudan ya da yaramazlıktan dolayı kulağımın çekilmesine, iki tokat yememe de engel değildi.
İlk, ortaokul ve lisede hep bir öğretmene teslim edilip, “eti sizin, kemiği bizim” denilen öğrenci olmuştum.
Ali İhsan Öğretmenim ile başladığım ilk okula, çocukları ortaokula başlayacağı için tayin isteyip gittiğini lojmana yeni öğretmen olarak taşındığında görmüş ve öğretmen olduğunu öğrenmiştim onun.
Uzun boylu, bekar öğretmen sırtında bir parka, derslerden sonra okul bahçesini düzenler, okul binasının sağını solunu boyar, sıvardı.
Ama onu hafızamıza kazıyan şey ise bambaşka bir şeydi.
Rahmetlik büyük dayım askerde öğrendiği tamirciliği, köyde evinin altına açtığı atölyesinde sürdürüyordu.
Bir gün Halil (Lale) Öğretmenim Korkuteli’den gelen köyün jipinden, dayımın dükkanına bir şeyler indirdi. Daha sonra da her gün dersler bitince gelip, dayım ile bir şeyler yapmaya, kesmeye başladılar.
Daha sonra anladım ki, bir kış boyu uğraşılıp Mehmet Özkaya öğretmenim ile boyanılan şey, Kocatepede ATATÜRK kaidesi imiş!..
Önce, Annem ve Babamın bile okuduğu “eski okul” denilen, daha sonra da arsasını aldığını aldığım Dedemin verdiği yere yapılan yeni okulun bahçesine, en sonunda da taşımalı eğitim denilen ucube sistem ile köy okulu kapatılınca, Köyün bir başka meydanına dikilmişti öğretmenlerimin ve o zamanki köy delikanlılarının, halkın diktiği bu KOCATEPEDE ATATÜRK kaidesi.
Yeni kurulan CUMHURİYET için köy, öğretmen ve yurttaş olarak insan çok önemliydi. O yüzden ilk çıkan yasalardan birisi da, 7 Nisan 1924’de yürürlüğe girmiş olan 442 Sayılı “KÖY KANUNU” dur.
Halil Öğretmenim, değiştirilmiş, dönüştürülmüş olsa da; kökeni 24 Haziran 1937’de yürürlüğe giren KÖY EĞİTMENLERİ KANUNU ve 1940 yılında kabul edilen Köy Enstitüleri Kanunu ile açılan bir KÖY ENSTİTÜSÜ kökenli Öğretmen Lisesinden mezun olmuştu.
Atatürk’e hayranlığı, sevgisi; okulu evi, köyü atayurdu sayması, bekar olmasına karşın bizleri yavruları gibi görmesinin sebebi, bu sevgilerdi.
Ve ben her öğretmenler gününde, savrulan Atatürk Cumhuriyeti gibi savrulan o Kocatepe’de ATATÜRK kaidesini, Mahmut Hocam’ın (Av.M.AKINCI) okuyun diye koltuğunun altında getirdiği roman-öykü kitaplarını, dersi dinlediğimi bilen, ama evde tekrar etmediğim için sınavda kırık not almam için çırpınan Halil Öğretmen’imi (H.AVCI), sonsuzluğa uğurladığımız ve bizi sosyoloji-felsefe-mantık ile tanıştıran ve sevdiren Bahri Hocam’ı (B.ERGÜN), sınıfta öğretmen, dışarıda arkadaş Feyza Hocam’ı (F.GENCER AYTAN) ve üniversiteden tutun da, yıllara meydan okuyuşuna hayran olduğum 21. yy için Planlama Grubu Lideri, DPT’nin kurucu Müsteşarı ve Ankara Üniversitesi Siyasal’ın efsane hocalarından Prof.Dr. Bilsay KURUÇ’u ve adını sayamadığım öğretmenlerimi anımsarım.
Hep biraz içim burkulur. Biz bu öğretmenlerimizin özverilerini hak ettik mi, bu özverilere borcumuzu ödedik mi diye düşünürüm.
En sonunda da Afyon-Dinar-Sütlüce köyünün 24 yaşında ölmeden önce öğrencilerine seslenişinden esinlenerek, Ceyhun Atıf Kansu’nun yazdığı ve Köy Öğretmeni Şefik SINIĞ’a ithaf ettiği dizeler gelir aklıma.
Ve ağlarım. Bilemem ki bu güzel Ülkemin, güzel yurtsever insanları için gözyaşlarım, bir umut çiçeği açtırır mı?
“Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum/ Bütün çiçekleri getirin buraya,/ Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,/ Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer/ BÜTÜN KÖY ÇOCUKLARINI getirin buraya,/ Son bir ders vereceğim onlara,/ Son şarkımı söyleyeceğim,/ Getirin getirin…ve sonra öleceğim.”
Kaya diplerinde biten Çiğdemler gibi Bütün Köy Çocukları adına o mübarek ellerinizden, ellerinizden öpüyorum ÖĞRETMENLERİM!..