ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

Haftanın Hikayesi – Ne Acayip / Nermin Yıldırım

15.09.2018
2.432
A+
A-
Haftanın Hikayesi – Ne Acayip / Nermin Yıldırım

“Yaşamak, düşmekle kalkmak arasında geçirdiğiniz korkulu, ümitli, telaşlı zamanın adı; düşüp düşüp kalkma sanatı.” 

 

Kimse bilmiyor sanki herkesin bildiğini. Bir sonu yokmuş gibi kıra döke yaşanıyor bütün ömürler.
Ne acayip.
Ne acayip er ya da geç öleceğini, hatta bunun belki hemen yarın olabileceğini bilerek, yine de yoktan sebepler uğruna incitmek birilerini. Güneşin bereketine yüz çevirip sıkı sıkı kapamak perdeleri. Bir koltuğa çakılmak, yarın hatırlamayacağın bir kedere saplanmak ya da.
Ne acayip unutmak, tabiatıyla kimsesiz olduğunu dünyada. Ve sanki birileri bu konuda vazifesini yapmıyormuş gibi herkese ayrı ayrı alınmak. Aldırmayıp bahçeye gelişigüzel atıldığına, harı harıl kendine kök aramak.
Ne acayip solacağını bile bile, bir köşecik bulup kök salmaya çalışmak.
Solucanlar acayip. Sonra toprağı havalandıran köstebekler. Yağmur ve öbür zarif şeyler. Gökyüzü acayip, yeryüzü daha fazla. En acayibi de insan, bütün bu acayiplikler ortasında.
Sahi, sen anladın mı ne aradığımızı burada?
Her şeye anlam bulmaya çalışmak ne acayip.Aramak, aramak, ısrarla, kanaya, kanata aramak.Yeni bir iş yapıyormuş gibi saçma bir hevesle eline sivri uçlu kalemler alıp kalbin damarlarını kazıya kazıya yeni baştan aramaya koyulmak.
Ne acayip bulma umudu taşımak.
Hem de kaybetmeye bu kadar çok benzerken bulmak.
Ne acayip beklediğin kimsenin asla gelmemesi ve hiç beklemediklerinin renkli boncuklar gibi dizilmesi. Büyük hasretlerin küçük heveslere kurban edilmesi ne acayip. Ne acayip insanın başkalarına en çok kendi canını yakan kıymıkları reva görmesi. Her katilin bir başkasının kurbanı olması ne acayip. Ne acayip kalbin arzı, talebi ve o müthiş dengesizliği.
Başkalarınca sevilmediğimiz kadar sevmiyoruz biz de öbürlerini.
Ne acayip yıpranmış telefon rehberleri. Artık aranmayan numaralar, kopmuş sayfalar, unutulmuş isimler… Ne acayip nicedir kırmızı kılıflı o rehberlerin bile ortalıkta görünmeyişi. Telefonların bizzat birer rehbere dönüşmesi, sadece numaralara değil, hayatın kendisine bile kılavuzluk etmesi ne acayip. Kargalar geliyor insanın aklına.
Ama yine de ağlamak istiyor insan hatırlamadığı isimleri düşündüğünde. Çünkü onlar kendi isminin de başka bir yerlerde unutuluşun kanıtı neticede.
Ne acayip kapılara, telefonlara dikilen gözlerin kırılganlığı. Beklemenin yılgınlığı, anlamanın boğaza attığı düğüm…Yine de perdeyi aralayıp bir heves sokağa göz gezdirmek. Ve kimsenin gelmeyişi elbet. Ne acayip başka perdeler de senin için aralanmışken belki böyle, beklemekle meşgul olduğundan herhalde, kimseciklere gitmemek.
A ve B noktalarından kalkıp asla buluşamayan trenler, çarpışmamışlar demek.
Ne acayip bir hayatın trajedisinin başka bir hayatın detayı oluvermesi sadece. Biz fanilerin birbirimizin hayatlarınki acıklı figüranlığı. Nadiren de olsa kazandığımız başrollerin söke söke, hatta parçalayıp kanatarak bir yerlerimizi, muhakkak elimizden alınışı. Sonra bizim elimizin ucuyla başkalarına lütfettiğimiz yan roller. Dönüp onlara bakmayışımız. Bir heves giriştikleri kırılgan oyunlara aldırmayışımız. Bize verilen tekmil acıyı sırası geldikçe başkalarına ikram etmekten zinhar kaçınmayışımız ne acayip.
Hep kırılan kalplerimizden bahsediyoruz, peki ya bizim kırdıklarımız?
Ne acayip yorgun kol saatleri. Hep yanlış zamanı gösteren akrepler, onların usulca sokuverdiği bilekler. Kesilen nabız. Akan zaman ve damlayan kan. Birilerinin bir şeylere hep geç kaldığına inanması ve birilerinin de daima erken geldiğine. Ne acayip asla buluşulamayan istasyonlar. Kaçan trenler, limandan ayrılan gemiler, ne acayip belli bir vakte ayarlanmış ve ille de o vakti beklemeyi adet edinmiş insanlar ve düdüklü tencereler. Uzun suskunlukların getirdiği büyük patlamalar ne acayip. Düdüklü tencereler ne saçma ve Allah’ım, insanlar ne kadar yalnız. Nasıl da korkunç bir şey bu yalnızlığımız.
Ya da belki yalnız olduğuna inanmış koca bir kalabalığız.
Ne acayip doğarken ağlayışımız ve ölürken gülümsemeye çalışmamız mahcup bir özür gibi.
Ne acayip bizim sandığımız bu âlemden bağıra çağıra geçip, minicik bir iz bile bırakamadan yokluğa karışmamız. Heybetli ve zavallı, şerefli ve sefil, ama insan, işte insan, sadece insan varlığımız.Tekmil sersemliğimiz ve hatalarımız karşısında, avunup sığınabileceğimiz tek şeydir belki de insanlığımız.
Ama gene de ne acayip kopyalayışımız ve yapıştırışımız. Bütün acıları. Bütün hayatlara. İlkmiş gibi. Sonmuş gibi. Sonsuza kadar. Ne acayip.

 

OT Dergisi, Aralık 2017

Administrator
Administrator
Editörden Yazı Atölyesi, Çağdaş Türk ve Dünya Edebiyatı’nı merkezine alan bir Websitesidir. Yazı Atölyesi’ni kurarken, okurlarımızı günümüzün nitelikli edebi eserleriyle tanıtmayı ve tanıştırmayı hedefledik. Yazarlarımız, Yazı Atölyesi’nde, edebiyat, sanat, tarih, resim, müzik vb. pek çok farklı alandan bizlere değer katacağını düşünüyoruz. Bu amaçla, sizlerden gelen, öykü, hikaye, şiir, makale, kitap değerlendirmeleri, tanıtımı ve film tanıtım yazıları, anı ve edebiyata ilişkin eleştiri yazılarla, eserlerinize yer veriyoruz. Böylelikle kitaplarınızla eserlerinizin yer aldığı Yazı Atölyesi’nde, dünya çağdaş edebiyatı ile sanatın pek çok farklı alanında değer katacağına inanıyoruz. Yazı Atölyesi kültür sanatın, hayatın pek çok alanını kapsayan nitelikli edebiyat içerikli haber sunar. Bu nedenle başka kaynaklardan alınan, toplanan, bir araya getirilen bilgileri ve içerikleri kaynak belirtilmeksizin yayına sunmaz. Türkçenin saygınlığını korumak amacıyla ayrıca Türk Dil Kurumu Sözlüğünde önerilen yazım kuralları doğrultusunda, yayınladığı yazılarda özellikle yazım ve imla kurallarına önem verilmektedir. Yazı Atölyesi, üyeleri ve kullanıcılarıyla birlikte interaktif bir ortamda haticepekoz@hotmail.com + yaziatolyesi2015@gmail.com mail üzerinden iletişim içinde olan, bu amaç doğrultusunda belirli yayın ilkesini benimsemiş, sosyal, bağımsız, edebiyat ağırlıklı bir dijital içerik platformudur. Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Email: yaziatolyesi2016@gmail.com haticepekoz@hotmail.com GSM: 0535 311 3782 -------*****-------
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.