Dolar 34,2650
Euro 37,6203
Altın 2.884,22
BİST 9.044,89
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 31 °C
Açık

MÜDÜR | Mustafa Söylemez

16.06.2019
1.381
A+
A-
MÜDÜR | Mustafa Söylemez

-1-

Onun görkemine çok az gelirdi, bu sıfat. Karizmasını anlatacak bir yazar da düşünemiyorum. Sivrildiğinizde tepenizde onu derhal görürdünüz. Sizi öyle bir döverdi ki; siz sevildiğinizi hissederdiniz, dövüldüğünüzü değil. Yalancıktan ağlayıp gözyaşı dökseniz bile seviliyormuşsunuz gibi gelirdi. Gönlünüzü almasını iyi bilirdi, bu onun sanatıydı. Geçen zaman içinde biz onun tadını unutmadık ama adını unutmuşuz. Ona isterseniz bir de ad uyduralım. Macit İplikçiden Ceyhan’a geldiğinde güven verici bir sessizlik tüm sokaklara yansıdı. Okuldan başka bir parka benzeyen Ceyhan Lisesi çok sıkı disiplinli olmaya, görülmemiş bir liseye dönüşmeye başladı. Ellerinde sopalarla disiplini sağlayamayan okul müdür yardımcıları çaresizlikten özel okullara kaçtılar. Sanki dayak kalkmış, hukuk gelmişti. Nereye baktığı hiç belli olmazdı. Gözlerinize bakmazdı. Bakarsanız da hışınızı çıkarmış olurdu. Kendinize zor gelirdiniz. Sizi korurdu. Doğrusu tüm öğrencilerini korurdu. Karakoldan, jandarmadan alır kurtarır, belli etmeden azat ederdi.
Ve seviliyordu.
İnsanlar sevdiklerinden korkarlar. Ben sürekli okul değiştiren bir memur çocuğu oluşum nedeniyle, evde, sokakta mahallede ötekileştirilmeye alışmıştım. Elli kadar öğretmen üç bin öğrenciyle Ceyhan Lisesi mülteci kampından farksızdı. Lise birde sınıf birincisi olmuş takdir de almıştım. Bir hafta izin alıp yalnız yaşayan babaanneme bakmaya Dörtyol’a gelmem, eğitim yaşamımdaki yıkımlardan biri oldu. Babam sürekli bana izin alıp babaanneme bakmamı istiyordu. Bu hasta, çaresiz ve kör kadını çok seviyordum. Yaşadığım aşklar ona olan sevgimi aşamadı. Fransızca öğretmenim Aysel Kazancığil’i çok özlemekteydim. Babaannem mayıs sonlarında sonsuz yaşama göç etti. İki Mayıs’ta okula döndüğümde elime bir belge verdiler. Müdüre ilk gidişim o oldu. Birinci dönem karnemi inceledi. Bazı sorular sordu. En son, ‘’sen babaanneni çok mu seviyordun?’’ dedi. ‘’Evet .’’dedim. Mendilini çıkardı, gözlerini sildi, sanırım ağlamıştı. Yanımda bulunan kitaplarımın arasından resmini gösterdim. İki yaşında olduğumda Foto Akşam’da çekilmiş olan bu fotoğrafa iyice baktı. Uzun bir öksürük nöbeti geçirdi. ‘’Şu belgeyi ver.’’Dedi. Belgeyi aldı, yırttı. Çok ufak parçalara ayırdı. Sobaya attı. Bir defter çıkardı. ‘’Okul müdürlüğümüzce gösterilen mazeretine istinaden izinli sayılmıştır.’’Yazdı. Birgün sonra sınavlara girdim. Bir dersten fizikten iki aldım, sınıfı geçemedim.
Yüreğimi kazanmıştı, Müdürümüz.
İkinci karşılaşmamız çok enteresan oldu. Zabıta bizi gizli börek yapmaktan yakalamıştı. Börekleri köpek etinden yaptığımızı ihbar eden arkadaşımın üvey babası bizi mahvetmek istiyordu. Ben arkadaşımı kurtarmak istiyordum. Zabıta amiri Ali Atan’ın evinde kiracı oluşumuza güveniyordum. Adam bizi bıraktırmayı çok istedi. Arkadaşımın üvey babası bizi yakmakta diretiyordu.
Savcılığa gitmek üzere yola çıkarıldığımızda Macit Müdür Hızır gibi yetişti. Bize kefil oldu, çıktık. Ailemiz olayı on gün sonra duydu. Annem bir daha o yoksul arkadaşımla görüşmemem üzere bana yeminler ettirdi. İki yıl görüşmedik, son sınıfta yasağımız affa uğradı. Görüşüyor balık tutuyorduk. Mezbahana kıyılarında.
Ceyhan Anadolu’nun bir termometresi gibidir. Toplumsal olaylar buradan başlar, yayılır gelişmesinin küçük bir prototipidir Ceyhan. Halkların çeşitli ırk ve kaynaklardan gelmiş olduğunu görürsünüz. Çerkezler, Türkistanlılar, Moğollar, Azeriler, Mısırlılar, Suriyeliler burada eşsiz bir mozaik oluştururlar. İnsanları merttir. Çok hoşgörülü olmalarına rağmen aniden kızarlar, kızdıklarında da sonuç acı da olsa sonuçtur. Birdenbire gelişen olaylar, birdenbire de durur. Uzun bir sessizlik arkadan gelir. Buradaki göçmenler, diğer gruplar seçme insanlardan oluşmuşlardır. Çok kültürlüdürler. Şakir Altaylının Kütüphanesi, dünya çapındadır. Kendisi de davranış ve yaşam yönünden çok soyludur, hanımı ise bir prenses kadar zarif, bir kraliçe kadar gizemlidir. Çocukları yüksek yerlere kolaylıkla gelebilmişlerdir. Eğitim düzeyleri çok yüksektir. Türkistan göçmenidirler. Komşuluk ilişkileri yetkin olup, uzun süreli ve vefalıdır. İç göçte alabildiğine çoktur Ceyhan’da Kayserililer, Konyalılar, Malatyalılar alabildiğine çoktur. Buradan da evrensel bir kültür değirmeni oluşmakta; çok farklı kültür üretimi değirmeninden eşsiz ürünler çıkmaktadır. Sayısız Müzik adamı, Orhan Kemal, har dalda kültür, sanat adamları, tiyatrocular onur vericidir.
İşte soylu bir aileden gelen insan ilişkilerinde uzman karizmatik müdürümüz bu kültür değirmenin bir kıyısında, çoğu kez tam ortasında Ceyhan Lisesinin idarecisidir. Sekiz yıllık döneminin ve yetiştirdiği öğrenci kalitesinin büyüklüğü ölçülemeyecek kadar derin ve anlamlıdır. 
Böylesi büyük bir müdürün ise, oldukça büyük bir sorunu vardır ki; anlamakta zorlanmakta, saldırmaktan kaçınmakta, sevmekten de çekinmekte olduğu bir ördek yavrusu. Kim diye sormayacaksınız sanırım anlamışsınızdır o da ben. Ben işte, basbayağı bendim. Anlaşılmaz, çok hareketli, diri. Güzel arkadaşlıkları olan, keman çalan, yazdığı şiirler gazetelerde basılan Kültür dergilerinde de basılmış olan. İlkokulu üç, Ortaokulu iki v e liseyi bir başka ilçede okumuştum. Sekiz ayrı yerleşim yerinde arkadaş çevresi kurmuştum. Çevre değiştirmek kadar insanı suça iten büyük bir nedensellik yoktur.

-2-

İlk kavgamızdan başlayalım isterseniz. Okul duvarlarına reklam ifadesi taşıyan bir afiş asmak yasaktır. Bunu müdür defalarca dile getirmiştir. Ben de kendisini hiç belli etmeden çok seven bir öğrencisi hayranı olarak duvarda afiş görmek istemeyen biriydim. Bir Cuma günü duvarda bir tiyatro afişi gördüm. Arkadaşlarımda tepkiliydi. Müdür de izinliydi. Dönmüştü ama ben okulda yok sanıyordum. Afişi epey arkadaşlarımla tartıştıktan sonra bir öfkeyle yırtım attım. Müdür yok diye, muavinlerin durumu kötüye kullandıklarını düşünmüştüm. Üç yerden afişleri yırttım. Bu büyük cesaret isteyen bir işti anlarsınız ya.
Afişten müdürün haberi vardı. Güçlükle kendini ikna etmişlerdi. Beni haklı görüyor ama kendisine sormadan yırtmama kızıyordu. Kendisinden geçmişti. Bir kaplan gibi üzerime atıldığında, yumruklarımı havaya kaldırdım. Beni iki tane müdür yardımcısı güçlükle zapt ediyordu. Sayısız yumruk yedim. Müdürü, bana saldırısından alıkoymak istiyorlardı. Ancak çok zarif ve kibar bir müdür yardımcısı İsmet Kuzum içeri girdi. Rica minnet aralamaya çalıştı, müdür geri çekildi. Ben yan odaya alındım. Ağız dolusu küfürler edip bağırıp, çağırıyordum. Güçlükle yatıştırdılar. Bir barış yaptırdılar elini öpmedim ama o yüzümü öptü. Ayakta oluşuma ve yaralı olmayışıma sevindi. Akşam beni yemeğe alıkoydu. Hanımı ve kızları çok iyi davrandılar. Bana ‘’benim oğlum yok. Budan sonra sen benim oğlumsun, ‘’ Diyen hanımı beni çok mültefit etti.
Barışmıştık ama içimde bir intikam alma duygusu yılan gibi kıvrıla-kıvrıla dolaşıyor. Beni sürekli dürtüyordu. Bir yıl geçmişti. Müdürün bana çok iyi davrandığı, kimi köşelerde kıskançlık nedeni olmaya başlamıştı. Şiirlerimi öğretmenlerim seviyorlardı. Arkadaşlarım göğüslerinde şiirlerimi saklayıp edebiyat derslerinde okuyorlardı. 
Kadirliden arkadaşım Ali Taştan beni çok etkiledi. 
‘’Sen Müdür konuşurken çıkıp gidebilir misin? dedi. Düşünmeden gidebileceği mi söylemiştim.’’Bana kırma av tüfeğini hediye edeceğini söylüyordu. Sonra buna bir de ayakkabı el yapımı kadirli kundurası en iyisinden ek olarak söz verdi. İkide kefil gösterdi. Biz Ceyhanlılar düşünmeden söz verirsek; bu yeterliydi. Sonradan yanlış olduğunu anlasak bile yapardık. Bu gençlik geleneğimizdi. Ceyhan’da toplumsal olaylar çok hızlı başlardı. Çoğu kez de hızla yatışırdı. Müdür o gün kendisi İstiklal marşını söyletecekti. Çok ta güzel söyletirdi. Büyük bir sessizlik sağlar. Yüksek bir isteklendirme oluştururdu. Günün modası ayakkabıların tabanına demir parçaları çaktırıyorduk. Ali Taştan beni iki sefer dürttü. İstiklal marşının ikinci kıtası okunurken yürümeye başladım. Bir heykel gibi yürüdüm. Bir ara Müdürle göz göze geldik Gözlerini başka yöne çevirdi. Geçtim, konferans salonuna oturdum. Herkes derse girince ben de girdim. Bir ses çıkmadı. Bu konu unutuldu gitti.
Ben Birgün Müdür bu konuyu açar beni iyi bir döver diye çok bekledi isem de ses çıkmadı. Fransızca öğretmenimiz Aysel Kazancığil Pass-Partu adlı bir Fransızca öğrenci dergisini bize önermiş, ben de abone olmuştum. Adana’da bölgesel bir kurguda Fransızca küçük bir öykü yazma yarışmasına katıldım. Sevgili öğretmenimiz benimle özel olarak ilgilenmiş bir kaç kez deneme sınavı yapmıştı. İki ay sonra dünya çapında ilk yirmi beş kişiye katılınca, okulda çok ünlendim. Sevenlerim geometrik olarak arttı. Kıskanıp sevmeyenler bile seviyor görünüyorlardı. Müdür yardımcılarının odasında oturup onlarla söyleşi yapmaya başlamıştım. Müdür de aramızdaki görünmez uzaklığı azaltmış, hal hatır soruyor özel olarak ilgileniyordu benimle.

-3-

Birgün arkadaşımla mezbahana parkında buluşup balık tutmuştuk. Bana Gazi Eğitim bölümünü kazanıp kazanmadığımı sordu. Ben de kazandığımı ‘’ertesi gün okuldan evraklarımı alacağımı’’ söyledim. ‘’Benim durumumu da soralım.’’ dedi. Öğleyin balıkları tuttuk. Müdürümüzü çarşıda gördük. Şişko Nazım’ın dükkânındaydı. Bir ufak rakı aldı. Çerez aldı. Üç porsiyon da lahmacun yaptırdı. Payton çağırdı. Paytona bindi, Liseye yöneldi. Arkadaşım ‘’atla’’ dedi. Paytonun arkasına küçük çocuklar gibi atladık. Paytoncu kırbaçla bize vuruyordu. Sesimizi çıkarmadık. Okulun önünde payton durdu. Biz durmadan atlamıştık. Müdür bizi gördü. Poşetleri elimize verdi.
Bize ne yaptığımız tatili nasıl geçirdiğimizi sordu. Yüksek okulu kazanınca söz verdiğim gibi küçük bir kurbağayı canlı yuttuğumu anlattım. Arkadaşım iki dersten kalmıştı.
Müdür çok üzüldüğünü söyledi. Arkadaşım İstanbul’da iş bulmuş çalışıyordu. Sınava bir daha girmesi olanaksızdı. Müdür ona yöneldi. 
‘’Osman sen de kurbağayı canlı yutabilir misin? Bak arkadaşına yutturmuşsun şimdi o ölürse yalnız gitmesin.’’ Dedi. Arkadaşım güldü, şaşırdı. İsteksizdi.
‘’Osman şu kurbağayı canlı yut. İki dersten seni geçireceğim.’’ Dedi. Osman bana baktı. Ne diyeceğini bilemiyordu. Osman’a moral kazandırmak için büyüğünü aldım yuttum. Osman kıpkırmızı oldu, o da yuttu. Müdürümüz açtı sahifeyi 2 ve üç olan notları yedi ve sekiz olarak düzeltti. Önüne de ‘’sehven yazılmıştır .’’deyip kaşesini vurdu. Kâğıdı bana verdi. İki muavine imzalattım. Geri döndüğümüzde Ankara bileti ücreti olarak gidiş dönüş kırk TL. Bana elli TL. Osman’a verdi.
‘’Size iki soru soracağım doğru söylerseniz, bir ödül var. Yalan söylerseniz bir dayak var. Mezuniyet dayağı.’’ dedi. 
‘’Osman köfte yaparken bulunan ölü köpeği köfte yapımında kullandınız mı? Sen de İstiklal marşında neden yürüyüp gittin hem de gözüme baka-baka. Seni bir dürtükleyen vardı, akıl verenin kimdi? Osman gülümsedi, bir kahkaha attı. 
‘’Hocam evet o köpeği biz kesmiştik. Trende köfteleri kapıştılar. Çok beğenilince devam ettik ve yakalandık. Ama arkadaşımın haberi yoktu. Suçu bilmeyerek üzerine aldı. Ondan şimdi özür diliyorum.’’ Dedi. Bunun üzerine sağ yanağına da bir tokat indirdim. Müdürümüzden sol yanağıma da ben bir tokat yedim. Gözlerimden yaşlar boşanmıştı. Halen orada dişlerim sallanır. Bir tokat sol yanağına vurdum. Siz şimdi gidin, işinize gücünüze bakın. Burada olanları da burada unutun.’’
Osman iki saat yalvarıp kendisini affettirdi. PTT’ye memur oldu.
Müdür bize her bayramda üniversite bitene kadar harçlık verdi.
Orada olanları da unuttuk.


MUSTAFA SÖYLEMEZ

ETİKETLER: ,
Administrator
Editörden Yazı Atölyesi, Çağdaş Türk ve Dünya Edebiyatı’nı merkezine alan bir Websitesidir. Yazı Atölyesi’ni kurarken, okurlarımızı günümüzün nitelikli edebi eserleriyle tanıtmayı ve tanıştırmayı hedefledik. Yazarlarımız, Yazı Atölyesi’nde, edebiyat, sanat, tarih, resim, müzik vb. pek çok farklı alandan bizlere değer katacağını düşünüyoruz. Bu amaçla, sizlerden gelen, öykü, hikaye, şiir, makale, kitap değerlendirmeleri, tanıtımı ve film tanıtım yazıları, anı ve edebiyata ilişkin eleştiri yazılarla, eserlerinize yer veriyoruz. Böylelikle kitaplarınızla eserlerinizin yer aldığı Yazı Atölyesi’nde, dünya çağdaş edebiyatı ile sanatın pek çok farklı alanında değer katacağına inanıyoruz. Yazı Atölyesi kültür sanatın, hayatın pek çok alanını kapsayan nitelikli edebiyat içerikli haber sunar. Bu nedenle başka kaynaklardan alınan, toplanan, bir araya getirilen bilgileri ve içerikleri kaynak belirtilmeksizin yayına sunmaz. Türkçenin saygınlığını korumak amacıyla ayrıca Türk Dil Kurumu Sözlüğünde önerilen yazım kuralları doğrultusunda, yayınladığı yazılarda özellikle yazım ve imla kurallarına önem verilmektedir. Yazı Atölyesi, üyeleri ve kullanıcılarıyla birlikte interaktif bir ortamda haticepekoz@hotmail.com + yaziatolyesi2015@gmail.com mail üzerinden iletişim içinde olan, bu amaç doğrultusunda belirli yayın ilkesini benimsemiş, sosyal, bağımsız, edebiyat ağırlıklı bir dijital içerik platformudur. Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz.   http://yaziatolyesi.com/   Editör: Hatice Elveren Peköz   Email: yaziatolyesi2016@gmail.com haticepekoz@hotmail.com   GSM: 0535 311 3782 -------*****-------
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.