Mavromatis Efendi | Cahit Sıtkı Tarancı
“… Kadehimi doldurdum ve başladım içmeye.
Taramasına diyecek yoktu. Turşusu harikulâde idi. Beyaz peynirin tek noksanı
kavunsuz olmasıydı. Fasulye piyazına bayıldım. Oh! Bir de sigara yakayım dedim.
Tezgâhın önünde kendisi gibi ufak tabaklara mezeler yerleştirmekle meşgul olan
Mavromatis Efendi, arkası bana dönük olduğu halde, sigara yakacağımı nasıl
anladı da derhal bana doğru seğirtti. Acaba bir yudum
rakıdan ve birkaç çatal mezeden ne kadar müddet sonra sigara içildiğini tahmin
mi etmişti? Mümkündü. İşinin cidden ehli olan Mavromatis Efendi, gayet
hürmetkârane sigaramı yaktı; Tabakamı önüne uzatınca:
“Mersi pasam!” diyerek aldığı sigarayı sol
kulağının arkasına yerleştirdi. O sırada kapı açılıyor, dört kişi içeri
giriyordu. Mavromatis Efendi, gayet hürmetkârane onlara da aynı tarzda muamele
etmekte kusur etmedi.
Dışarıda hava iyiden iyiye kararmıştı. Camın
önünden iki genç kız geçse hangisinin daha güzel olduğunu seçmek mümkün
olmayacaktı. Küçük meyhanemiz ise gittikçe canlanıyor, neşeleniyordu. Yakınımda
oturan siyah gözlüklü zat bir sigara ikram etti, sonra kırk yıllık ahbap gibi,
masadan masaya da olsa, yarenlik etmekten kendini alamadı:
“Meyhaneye uğramadan eve gidemiyorum
beyefendiciğim! Akşamın bu saatleri meyhaneden gayri hiçbir yerde geçmiyor”.
Gülümseyerek tasdik etmek mecburiyetinde kaldım. İşte geliyor. Kim mi?
Mavromatis Efendi. Elinde sucuklu yumurta ile sıcak börek var. Tabakları masaya
korken gülümsüyor. Ben de gülümsüyorum:
“Eyvallah Mavromatis Efendi”.
Bu ne âlicenap meyhane böyle! Bu kadar meze ile
insan pekâla karnını doyurabilir. Tevekkelli değil, akşamcılar akşam yemeği yemezlermiş.
Gene kapı açıldı. Ve arkasında: “Midye dolması
var!” diye bir ses. Hani midye dolması da rakı ile kıyak gider. Hem de ucuz.
Tanesi üç bucuk kuruş. Aldık. Rakının lezzeti mezelerin lezzetiyle mütenasiptir
derler. Hakikaten öyleymiş. Ne iyi etmişim bu meyhaneye geldiğime. Canım
Mavromatis Efendi! Saadetimizi ona borçluyuz. Sanki meyhane bir gemidir, bizler
de yolcuları. Bizi ne güzel denizlerde gezdiriyor! Biz böyle keyfimize
bakarken, o, tezgâhın önünde yüzü bize dönük ve ellerini karnının üstünde
kavuşturmuş olarak duruyor, ne isteyeceğimizi gözlerimizden, sandalyalarımızda
kıpırdanışımızdan, çatalımızı meze tabaklarında gezdirirken yüzümüzün aldığı
ifadeden anlıyor, ben söylemeden, gelip boş börek tabağını alıyor, gözlüklü
komşum bir tane daha demeden gidip boş kadehini kaldırıyor, dört kişilik
sofradan şunu isteriz, bunu isteriz diye bir ses yükselmeden yetişip boş su
bardaklarını topluyor ve sonra hiçbirimizi bekletmeden, aynı dikkat ve
hürmetle, bana başka bir meze getiriyor, komşumun kadehini dolu olarak iade
ediyor, kalabalık masaya bir sürahi suyu bırakıyordu. Meyhanenin iyi iş yaptığı
Mavromatis Efendi’ nin yüzündeki memnuniyetten belli oluyordu.”