Kurtarma Mesafesi | Samanta Schweblin
Çevirmen: Emrah İmre, Can Yayınları, s.13-16
Kurtçuklar gibiler.
Ne tür kurtçuklar?
Kurtçuklar gibi, her tarafta.
Çocuğun sesi bu, sözcükleri kulağıma fısıldıyor. Soruları soran benim.
Kurtçuklar vücutta mı?
Evet, vücutta.
Toprak kurtçukları mı?
Hayır, başka tür kurtçuklar.
Etraf karanlık ve hiçbir şey göremiyorum. Yatak örtüleri tenime batıyor, vücudumun altında kırış kırış. Kımıldayamadığımı söylüyorum.
Kurtçuklar yüzünden. Sabırlı olmamız ve beklememiz lazım. Beklerken de kurtçukların ortaya çıktığı ânı tam olarak bulmamız lazım.
Niye?
Çünkü önemli, herkes için çok önemli.
Başımı sallamaya çalışıyorum ama vücudum tepki vermiyor.
Evin bahçesinde başka ne oluyor? Ben bahçede miyim?
Hayır değilsin, ama Carla orada, annen yani. Onunla birkaç gün önce tanıştım, eve geldiğimizin hemen ertesinde.
Carla ne yapıyor?
Kahvesini bitirip fincanı çimenlerin üstüne bırakıyor, şezlongunun yanına.
Başka?
Ayağa kalkıp uzaklaşıyor. Terliklerini birkaç metre ötede unutuyor, havuzun merdiveninin önünde, ama bir şey demiyorum.
Niye?
Çünkü ne yapacağını görmek istiyorum.
Ne yapıyor peki?
Çantasını omzuna atıp arabaya doğru ilerliyor, üstünde altın rengi bikinisi var. Birbirimize karşı bir yandan hayranlık duyuyoruz bir yandansa ara ara nefret, bunu belli anlarda açıkça hissedebiliyorum. Böyle gözlemleri aktarmam gerektiğine emin misin? Buna vaktimiz var mı?
Gözlemlerin çok önemli. Niye bahçedesiniz?
Çünkü gölün oradan yeni döndük ve annen evime girmek istemiyor.
Sana zorluk çıkarmak istemiyor.
Ne zorluğu? O girmeyince eve iki tur girip çıkmam gerekiyor, ilki limonataları almak için, ikincisiyse güneş kremini. Bence zorluk çıkarmamak böyle olmaz.
Göle niye gitmiştiniz?
Çünkü Carla kendisine araba kullanmayı öğretmemi istedi, hep öğrenmek istiyormuş, ama gölün oraya gidince ikimiz de gerekli sabrı gösteremedik.
Şimdi bahçede ne yapıyor?
Arabamın kapısını açıyor, direksiyonun başına geçiyor ve çantasını karıştırmaya başlıyor. Ben bacaklarımı şezlongdan indirip bekliyorum. Hava aşırı sıcak. Derken Carla çantasını karıştırmaktan sıkılıyor ve direksiyonu iki eliyle kavrıyor. Bir süre böyle kalıyor, bahçe kapısını izliyor, ya da belki kapının çok ötesindeki kendi evini.
Başka? Niye sustun?
Anlatırken tıkandım, her şeyi en ince ayrıntısına kadar görebiliyorum ama bazen ilerlemekte zorlanıyorum. Hemşirelerin yaptığı iğnede mi bir şey vardı acaba?
Hayır.
Ama birkaç saat sonra öleceğim, öyle değil mi? Bu kadar sakin olabilmem tuhaf. Sen söylemiyor olsan da öleceğimi biliyorum, yine de insanın kendi kendine söyleyebileceği bir şey değil bu.
Bunların hiç önemi yok. Zaman kaybediyoruz.
Ama doğru, değil mi? Öleceğim doğru.
Bahçede başka ne oluyor?
Carla başını direksiyona dayıyor ve omuzları hafifçe sarsılıyor, ağlamaya başlıyor. Sence kurtçukların ortaya çıktığı âna yaklaşmış olabilir miyiz?
Devam et, ayrıntıları unutma.
Carla hiç ses çıkarmamasına rağmen beni yerimden kaldırıp yanına getirmeyi başarıyor. İlk gördüğümden beri sevdim onu, güneşin altında iki koca plastik kova taşıyordu, kızıl saçlarını koca bir topuz halinde toplamıştı, üstünde kot bahçıvan tulumu vardı, bu tarz tulumları en son gencecik bir kızken görmüştüm. Limonata ikram etmek için ısrar eden ben oldum, ayrıca onu ertesi sabah mate çayı içmeye davet ettim, sonraki sabah da, bir sonrakinde de. Bunlar önemli ayrıntılar mı?
Kurtçukların ortaya çıktığı an tam olarak ayrıntılardan birinde saklı, gözlemlerin önemli.
Bahçeyi boydan boya geçiyorum. Havuzun oradan geçerken evin büyük penceresinden içeri bakınca camın ardında kızım Nina’nın hâlâ pelüş köstebeğine sarılmış halde uyuduğunu görüyorum. Arabaya ulaşınca sürücünün yanındaki koltuğa geçiyorum. Otursam da kapıyı açık bırakıyorum ve camı indiriyorum, çünkü hava çok sıcak. Carla’nın koca topuzu biraz gevşemiş, yana yığılmış. Sırtını koltuğun arkalığına yaslıyor, orada olduğumun, bir kez daha yanında olduğumun bilincinde ve dönüp bana bakıyor.
“Sana anlatırsam,” diyor, “benimle bir daha görüşmeyi istemeyeceksin.”
Ne diyebileceğimi düşünüyorum, belki, “Aman Carla, saçmalama lütfen” benzeri bir şey, ama böyle demek yerine ayak parmaklarına bakıyorum, arabanın pedalları üstünde gerginler, bacakları uzun, kolları ince ama kuvvetli. Benden on yaş büyük bir kadının benden katbekat güzel olmasına şaşırıyorum.
—–