Köylülük Üzerine | Hilmi Yavuz
Türkiye, bir ‘köylü toplumu’ mudur? Bir süreden beri bu konu tekrar tartışılmaya başlandı: Aslında, soru biçiminde değil de, olumlayıcı yargı biçiminde dile getiriliyor: Mesele, “Türkiye bir köylü toplumu mudur?” olarak konulmuyor, “Türkiye, bir köylü toplumudur.” diye konuluyor ve eğer öyleyse, bunun neden böyle olduğu üzerinde durulmuyor.
Evet, doğrudur: Türkiye, bir ‘köylü toplumu’dur; – çünkü, Türkiye’de gerçek anlamda ‘şehir’ yoktur da ondan. Marx’ın Kapitalizm Öncesi Ekonomi Şekilleri’nde Asya Tipi Üretim Tarzı’nın hakim olduğu despotik Asya toplumlarında ‘kasaba ve kırın farklılaşmamış birliği’nden söz ediyor olduğunu burada, bir defa daha, hatırlamak gerekir. Sosyal yapı değişse de, ideolojik yapılar kolay kolay değişmiyor. Dolayısıyla, bugünkü Türk toplumunun Asya Tipi Üretim Tarzı’yla herhangi bir ilişkisi yokmuş gibi görünüyor (ya da gösteriliyor) olması, Asyaî ideolojik yapıların, bir kalıntı halinde devam etmediği anlamına gelmiyor. Köylülük, bir zihniyet olarak dönüşüme uğramadığı ve bu zihniyet yapısı şehirlere, dönüşmeden taşındığı sürece, şehir ile köyün ideolojik anlamda ‘farklılaşmamış birliği’nin süregittiğinden söz etmek yanlış olmayacaktır.
Sırası gelmişken şu tespitin de altını çizmek gerekir: Türkiye’de niçin ‘kitle’ partilerinin iktidara taşınmaları imkânı, ‘kitle’ partisi olmayan partilere göre çok daha fazladır? Nedeni açık: ‘Kitle’ partileri, haydi Marx’ın o deyişini, değiştirerek bir defa daha tekrarlayayım, ‘şehir ile köyün farklılaşmamış birliği’ne dayanmaktadırlar da ondan! ‘Kitle partisi’ şehir ile köyün ‘farklılaşmamış birliği’ne dayandığı için kitleselleşme imkânını buluyor.
Pek iyi de, bugüne kadar Türkiye’de, ‘şehirle köyün farklılaşmamış birliği’ne dayanan ‘kitle’ partilerinin dışında, köylülük ideolojisinin hâkim olmadığı herhangi bir siyasî parti kurulmamış mıdır? Cevap: Elbette kurulmuştur ve bu partiler ‘kitle’ partileri olmadıkları için, kısa bir süre içerisinde, ‘köylülük’ ideolojisi tarafından tasfiye edilmişlerdir.
Bugüne kadar Türkiye’de gerçek anlamda iki ‘şehirli’ parti kurulmuştur: Bunlardan ilki, Türkiye İşçi Partisi (T.İ.P), teki ise Yeni Demokrasi Hareketi’dir (Y.D.H.)… Tuhaf ve paradoksal görünüyor ama, gerçek budur: Biri ‘emek’e, ötekiyse ‘sermaye’ye dayanan bu iki siyasi parti, sanayileşme dolayımında, köye değil şehire eklemlenmiş sınıfları siyasal alana taşımak misyonuyla kurulmuş partiler oldukları için şehirli idiler. Şehirli olmaları, onları kitleselleşmekten, ‘kitle’ partiler olmaktan alıkoymuş, dolayısıyla ‘şehirle köyün farklılaşmamış birliği’nin ideolojisi olan köylülük tarafından tasfiye edilmişlerdir.
Köylülüğün resmî ideoloji tarafından desteklendiği tespiti elbette doğrudur. Daha önce ‘Köy Romanı’ başlıklı yazımda, ‘1930’lardan başlayarak Cumhuriyetin resmî ideolojisinin, modernleşmeyi ‘köy’e ve köylülüğe taşıtmaya karar vermiş görünen tavrı’ndan söz etmiş ve “Cumhuriyetin resmî ideolojisinin modernleşmeyi köylülük üzerine inşa etmekten öte bir anlama gelmesi söz konusu olmayan bu tavrı, elbette iftçiyi Topraklandırma Kanunu, Köy Enstitülerinin kurulması ve genelde ‘Köylü, efendimizdir!’ sloganı ile konsolide edilmişti.” dedikten sonra şunları ilave etmiştim: “Modernleşmenin köylülüğün tasfiyesi ile mümkün olacağının hiç mi hiç düşünülmemiş ol[ması] […], şehir ve şehirlilik üzerine inşa edilmesi gereken modernleşme projesinin köylülüğü tasfiye etmek şöyle dursun, bizzat köylülük üzerine kurulmak istenmesi, garabetlerin, hiç şüphe yok, en büyüğüdür.”
Bu elbette öyledir, ama bizde ,sonunda bu, nice yazlardan sonra farkedildiğinde girişilen köylülüğün tasfiyesi işi,hem tarım toplumunun radikal bir biçimde yok edilmesiyle sonuçlanacak bir biçimde hesapsızca ve yabancı çıkarlar gözetilerek, hem de sanayileşmeye yol açan imkânları hayata geçirme koşulları hazırlanmadan hayata geçirilmiştir. Bu durumda topraksızlaştırılan köylünün sanayide istihdamı mümkün olamadığından kırdan şehre göçler, şehirde lümpen kalabalıklar üretmekten başka bir işe yaramamış görünüyor.