Köy Enstitülülerinden Biri Osman Bolulu / Ayşe Kaygusuz Şimşek
Osman Bolulu’nun, röportajı; “Köy Enstitülülerinden Biri” adlı anılar kitabı, Ocak 2012’de yayınlandı.
Köy Enstitülü olmak, onuru ve keyfiyle başka bir duygu elbette… O yıllardaki yaşamın zorluklarının yanı sıra, öğrenme, üretme ve paylaşmanın verdiği haz. Arkadaş ilişkileri, aile içi ilişkiler ve okul… İstekli ve kararlı olmanın getirdiği başarı… Sevmek, insan doğasına yakışan en güzel duygu ve daha birçok duyguyu içinde barındıran, anılar toplamı bir kitap. Anlatılmaz ancak okunur diyorum ve herkese öneriyorum.
– Temmuz 2011’de baskıdan çıkan kitabınız, “Bir Gülün Aydınlığında” Taşova, Tokat, Turhal üçgeninde başlayan, ölümsüz bir aşkın anılarla anlatımı… Hem de evlilik aşkı tüketiyor söylemine karşın bir yaşam…
– Evlilik aşkı tüketiyor görüşü, yalınkat görüş. ‘Leyla ile Mecnun’ Arap’ın aşk öyküsü. Leyla ile Mecnun yıllarca birbirlerini arar, kavuşunca birbirlerini tanımazlar. Olur mu öyle şey? İnsanın doğasına, aklına aykırıdır böylesi görüş. Aşk yoktur demek mi istiyorlar? Sanırım, bizim Divan Edebiyatında aşk örneği sayılan Leyla ile Mecnun’dan kurtulamayanların anlayışıdır bu! Ya da döl döküp soyunu devam ettirmek için evlenenlerin durumundan çıkarılan bir sonuç da olabilir böylesi. Sözüm ona çağıncıl görüşlülerden kimi; “Aşk, keşfedilince biter” diyor. Keşif, ortaya çıkarılamamış bir şeyi ortaya çıkarmak. Petrol mü aşk? Yaşama uygulayarak onu kullanarak rahat edeceksiniz. Nesne mi aşk?
Erkekle dişinin birbirine karşı duyduğu cinsel istek (kösnük, şehvet) doğaldır: Temel içgüdüdür; insanı ottan, ağaçtan, hayvandan ayıran, dirimi sürdüren, güzelleştiren ve her şeye karşın canlıları, yaşamın zorluklarına ve engellerine katlandıran aşk.
Aşkı tapınmaya ve sanata dönüştürenler; birbirlerini yeniden eğitir, insanlaştırır. Hesapsız kitapsız, sorgusuz sualsiz birbirine katkılanır, birbirlerini korurlar. Dostluğu aşan insanlık aşamasıdır aşk.
- “Devrimleri evrimleştiremezseniz o devrim olmaz.” Aşk ve evlilik içindeki rolü nedir bu sözün.
– Sorunuza temel hazırlamak için önce adı geçen iki kavrama bakalım:
Devrim; yerleşik toplumsal düzeni köklü, hızlı ve geniş kapsamlı olarak niteliksel ve niceliksel değiştirme ve yeniden biçimlendirme süreci.
Yazgıcılık; her şeyin, alınyazısına göre önceden belirlenmiş olduğuna, insanın önceden belirlenmiş olan alınyazısını değiştiremeyeceğine inanan dünya görüşü. Kadercilik. Ne doğa olayları ne sosyokültürel olaylar kendiliğinden oluşur. Değişim ve dönüşümün bir nedeni ve sonucu olmak gerekir. Neden sonuç ilişkisi: Diyalektik!
Aklı, bilimi kılavuz edinmiş, laik, sosyal adaletçi, hukuka saygılı bir toplumsal düzen kurma girişimi evrimleşseydi dersiniz.
Evrim; zaman içinde doğal olarak kendiliğinden evre evre gelişme, dönüşme, niteliksel ve niceliksel gelişme süreci. Kendiliğindenlikle devrim çatışır. Biri öte dünya devletinden yanadır, ötekisi bu dünya devletinden yana. Kendisini ahrete adamakla insanın mutluluğuna adamak… Devrimlerin yumuşayarak evrime dönüşmesi, yüz yıllar ister. Dünya tarihi buna tanıktır. Toplumun alışkanlık ve anlayışı, birden bire değiştirilemez, uzun yıllar ister. Devrim amaç ve ilkelerinden vazgeçmeden halkı nasiplendirmek zorundadır: Halkın yaşamını kolaylaştırmalı, ona yeni olanaklar sunmalıdır. Yoksa zamanla halkın devrime bağlılığı azalır.
Her devrim karnında karşısını saklar. Başını karanlığına gömen karşı devrim fırsatını, olanağını yakaladığında, çukurundan başını kaldırır. Halkı arkasına alarak iktidar olabilir. O nedenle kimi devrimler başlamış ama yarım kalmıştır. Bundan yararlanan karşı devrim, çağdaşlığa yönelmişlerin yönünü tersine çevirebilir.
Aşk ve evlilikle devrim ilişkisini soruyorsunuz.
Evlenerek yeni bir düzen kurmak, kökten değişme, dönüşme, özelinizde bir devrim. Ataerkil geleneğinizi, evlendiğiniz kişiye uygularsanız, ancak kendinize bir tutsak bulmuş olursunuz. Egemenlik sizde ise feodal yapıya işleyen çarkın dişlilerinden biri olacaksınız. Öyleyse hem sizin hem toplumunuzun uyumlu, mutlu bir yaşam sürmesi için, devriminizde yumuşama ve evrilme zorundasınız.
-Ben de Turhal’lıyım ve son yazdığım bir öyküde, ‘Bedenimde ve belleğimde izler bırakan şehir’, dedim Turhal için. Gördüm ki, sizde de izler bırakan bir şehir Turhal…
- Yaşamış-yaşadığımız mekânlar kenti, köyü; bir yeri niçin görmek isteriz? Onun özleminden niçin kurtulamayız? İnsanın dünyaya gözünü açtığı yer, yaşamımızdaki oluşumların geçtiği yerlerde mayalanmışız ya da yeniden biçimlenmişizdir. O yerlerin izi, kokusu, rengi ve kimi alışkanlıklarımız oralardan biz de sürüp gitmektedir. Oraları özlüyorken, aynı zamanda kendimizden kalan ön sayfaları arıyoruz. Yalnızca sıla özlemi değildir bu. Bir yerde kendimizi arıyoruzdur!
“Benim belleğimde kalan şehir” diyorsunuz Turhal için. Turhal’ın bende de iz bıraktığını söylüyorsunuz. Biricik ve değişmeyen, bana 60 yıllık bir mutluluğu yaşatan aşkımın koşudur, beni Turhal’a ilmikleyen. Orada nişanlandık, orada evlendik. Bizden kalan yaşam parçaları Turhal’ın gökyüzünde dalgalanıyordur belki.
– Şiir, öykü, anı, masal, inceleme, biyografi ve deneme türü birçok eseriniz var ama benim, Osman Bolulu deyince ilk aklıma gelen denemelerinizdir.
- Deneme türü Montaigne’de mi kalmalıdır?
Montaigne’in çağı ile o çağda işlenip geliştirilen düşüncenin biçimleyip yön verdiği yapı ve dünyaya bakışla bizim çağımız, ülkemiz, sosyokültürel iklimimiz aynı değil ki… Montaigne nasıl çağının, içinde bulunduğu konum ve koşulların gereğine, açılım isterlerine göre deneme yazdıysa, bizim de çağımızın, ülkemizin sosyal yapısı, kültür, birikim, konum ve koşullarına göre, onun izleğine eklemeler yapmak özgürlüğümüz olmayacak mı? Hatta böylesi, sorumluluğumuzun ve bilincimizin gereği değil mi? Montaigne nasıl çağının düşüncesini ileriye sıçratarak düşünce açılımına koşulduysa, ardıllarının da öyle yapması gerekmez mi? Onu yinelemek Montaigne’e karşı ayıp olmaz mı?
-Şiir denemenin teyzesinin delişmen oğludur, diyorsunuz. Açar mısınız?
-Yazın türleri içinde şiir, deneme, öykü akraba çocuklarına benziyor: Şiir, öykünün kız kardeşiymiş; öykü şiirin oğlan kardeşi; deneme teyzesinin delişmen oğluymuş gibi gelir bana. Her birinin kendine özgü yapısı, söyleyiş biçemi ve yöntemi vardır: ‘Dil işçiliği, Yoğun ve sıkı anlatış, ‘Doku örgütlülüğü, Kurmaca, İmgenin kanadında uçuşa çıkmak, Okurunun düşlerini genişletmek, Anlağı kamçılamak, Okurunu, okuma öncesine taşımak’ daha üst konuma bakmadan birbirine teğet ve aynı işleve koşulduklarını sanırsınız da ondan kardeş diyorum onlara. Ama her biri kendi kişiliğine tizdir.
Deneme, başkasının diktiği kaftanı giymez. Çıplak gezmekten çekinmez.
Hiçbir kurala takılmaz. İçinden geldiği gibi konuşur. Yolunu yöntemini kendisi kurar, kendisi değiştirir. Özgürdür. Yıkar da yapar da. Yeni düşünüş çevreyi genişletir. Özgürlüğe susamış insanoğlunu da özgür kılar.
– “Dil bir matematiktir”, demiştiniz bir söyleşinizde…
-Dil yalnızca anlaşma aracı değildir. Duyduklarımızı, düşündüklerimizi, tasarladıklarımız birbirimize eksiksiz aktararak anlayış, duyuşta ortaklaşmaktır. Ulusların asıl vatanı dilidir. Beyninizin, düşüncenizin çapı dilinizin çapı kadardır.
Dil, düşünüşe, bilime ön açar. Matematikten önce dil vardı. Matematiğin temeli geometridir. Geometrik çizimde bir açıyı milyarda bir milim saptırmışsanız, doğruyu yakalayamazsınız. Bir daha öldüm billâh iki ucunu birleştiremez, yanlıştan kurtulamazsınız. Bir toplumun, bir ulusun ne düşündüğü, hayata nasıl baktığı, hayatı nasıl algıladığı, nasıl değerlendirdiği dil ürünlerine yansır. Matematik bilgisi demiyorum, dil, düşün matematiği diyorum. Dil matematiği olmayan kişi ya da toplum birbiriyle anlaşamaz.
Bu güzel söyleşi için teşekkür ederim Osman Hocam.
Ben de size teşekkür ederim.
Osman Bolulu
Amasya – Taşova – Akınoğlu doğumlu. Akınoğlu ilköğretim (1942), Samsun – Ladik Akpınar Köy Enstitüsü (1947), Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü (1954), Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü (1964).
İlk ve orta dereceli okullarda öğretmenlik, yöneticilik yaptı. Milli Eğitim Bakanlığı Müşavir Müfettişliğinden emekli oldu. (1981).
Kitapları:
Şiirler:
Dalların Ucundaki (1955)
Bileşim Çizgisi (1963)
Yurt Boyu Sevişmek (1992-94)
Taşın İyisi (1992-94,2009)
Uzun Koşu (1994)
Güle Yolculuk (1994)
Denemeler:
Antilaikliğin Önlenemeyen Yükselişi (1994)
Belleksiz Toplum(1995)
Korkacaksan Kitapsızlardan Kork (1998)
İnsan İnsana Eklene Eklene (1998-2001)
Haritasız Yüzler (2007)
Öykü:
Yağmur Sonrası (1998-2001)
Anı:
İnsanlığın Solmaz Gülleri (2000-2002)
Bir Gülün Aydınlığında (2011)
Köy Enstitülerinden Biri (2012)