Kopyacı Zihniyet | Erhan Tığlı
Kopyacılık içimize işlemiştir bizim. Öğrenciler, çalışmaya ayrılması gereken zamanlarını kopya hazırlamakla geçirirler. Arkadaşlarından kopya çekmekten zevk alırlar. “Ben sınıflarımı kopya çekerek geçtim. Öyle ustalıkla kopya çekerim ki, öğretmenlerin ruhu bile duymaz” diye övünürler. Ders çalışanlarla inek diye alay ederler.
İnternet çıktı, yazarlık kolaylaştı. Bazı internet yazarları(!) başka yazarları yazı ve şiirlerini, kopyalama yapıştırma metoduyla(!) alıp kendileri yazmış gibi sunarlar eşe dosta. Geçenlerde biri bana yazı yolladı. Baktım, benim eskiden yazmış olduğum bir yazıydı bu. Meğerse bir kopyacı yazımı almış, altındaki imzamı silip yaygınlaştırmış. Yazım internette alıntı diye dolaşıyormuş da kimse bu yazı nereden alıntı, kimin yazısı diye hiç merak etmiyormuş!
Lisede öğretmenken bir öğrenci aldığı yazılı nota itiraz etti. Hem de ne itiraz! Hakkını yediğimi, kendisine zıt gittiğimi, kağıdını görmek istediğini, göstermezsem şikayet edeceğini söylüyordu. Sorulara verdiği yanıtların yanında oturan arkadaşıyla aynı olduğunu, onun geçer not aldığını ama kendisine zayıf verdiğimi iddia ediyordu. İki yazılı kağıdı da sınıfa getirdim, karşılaştırdık. Aşağıda iyi not alan öğrenciyle öbürünün yazdıklarını sunuyorum. (Birinci yanıt iyi not alan öğrencinin, karşısındaki de zayıf not alan öğrencinindir.)
Cinaslı kafiye: cilaslı kefiye, redif: refit, mesnevi; Mevlevi, Tanzimat edebiyatı: tazminat edebiyatı, divan edebiyatı: divane edebiyatı, Karacaoğlan; Karaoğlan…
Yanlışlarını yüzüne vurduğum öğrenci mahcup olup sussa ya! “Siz bütün yazılı kağıtlarını böyle dikkatle inceliyor musunuz” dedi hem suçlu hem güçlü bir tavırla.
Bir başka yanlış kopya olayını daha yazıyorum:
Dıştan bitirme sınavında cismin üç hali soruldu. Kopyacının biri önünde oturan arkadaşından kopya çekerek bakın ne yazdı: (doğrusu katı sıvı gaz, öbürünün yazdığı: katır, sığır kaz)
Edebiyatımızda eskiler Arap, Fars edebiyatından kopya çekiyorlardı, yeniler(!) Avrupa’yı, Amerika’yı kopyalıyorlar. Ama yukarıdaki yazıda adı geçen öğrenci gibi yanlış kopyalıyorlar.
İşte birkaç örnek: Cankurtaran gibi Türkçe bir söz varken ambulans dedik. Arapların güneşlik demek olan şemsiyesini aldık, yağmurda kullanmaya başladık! Hela demek kaba geldi, Fransızca numarasız(00) demek olan yere yüz numara dedik. O da yetmedi, tuvalet, lavabo diyerek kibarlaştık. Halkımız “sağol” der ama biz, Araplar bile şükran dediği halde, şükür sözcüğünden teşekkürü uydurduk, sonra da Öztürkçecileri uydurmacı diye suçladık!
Örnekleri çoğaltabiliriz ama neye yarar?!
Hey dingala dingala
Kömür koydum mangala
Yabancı dilde dostum çok
Çalkala yavrum çalkala!