ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

Kâfur kokusu | Sultan Karataş

08.07.2021
1.326
A+
A-
Kâfur kokusu | Sultan Karataş

İlk defa yazmıyorum sana, son da olmayacak. Sokaklar dolusu bir kent burası. Her sokak evlerle düğümlenmiş, çatılar bulutlarla kaplı.

Dün akşamki fırtınanın ardından, daha da yıkanmış, arınmış görünüyor herşey, her yer. Güneş görmeyen, sayısız izbe evlerden bir tanesinin önünden geçiyorum. Evin dışarı bakan odası olduğunu düşündüğüm yer ve dış kapısı açık bu evde, hasta yatağındaki adam yine pencerede …

Avurtları çökmüş adam ve içeriye yansıyan grimsi hava yüreğime işliyor. Bir an, koca bir evrende kimliksizlik sarıyor benliğimi… Hastalık, ölüm ve yalnızlık her yerde… İstanbul, Cambridge, yoksul bir Anadolu köyü ya da kasabası…

Sıyrılıyorum bu derin duygu halinden…

Keskin bir kâfur kokusu geliyor evden. Kâfur ağacının burda yetişmesi mümkün değil, tropikal, sıcak iklim bitkisi diye geçiriyorum içimden. Ve bir anlığına, memlekete yolculuk yapıyorum. Bitişiğimizdeki Kastamonulu Osman amca geliyor aklıma. Süt almaya yollardı annem ve tembihlerdi ‘eğer namaza durmuşsa Osman amcan, rahatsız etme, bekle!’ diye. Evlerinin holüne girer girmez bu keskin koku gelirdi burnuma. O günlerle ve Osman amcayla özdeşleştirmişim ki bu kokuyu, o günlere gittim yine. Cambridge’den İstanbul’a, çocukluğumun varoşlarına yolculuk yapıyorum kısa bir an.

Ardından, bir süredir çevirisini yapmaya çalıştığım, T.S Elliot’un ‘Pencerede Sabah’ şiiriyle buluşturuyorum an’ı ve ruh halimi;

“bodrum katlarında, kahvaltı tabaklarının şıngırtaları

kırık dökük kaldırım taşları boyunca

farkındayım

hizmetçilerin o mecalsiz hallerinin

oralarda, o rutubetli kapı girişlerinde

umutsuzluğun filizlenerek

çaresizce boy attığının…”

Duyumsadıklarım böyle karşılık buluyor Elliot’un dizelerinde. Gri gökyüzü, mecalsiz insanlar o günlerden mi kaldı! Hiç mi değişmedi, kim bilir!

Gri gökyüzü, daha da mecalsiz insan kaldı bugüne sanki.

Nietzche umudu lanetlemekle yanlış mı yaptı ne! Öylesine bir avuntuydu ‘umut’, kendi halinde oysa…

Çatıları kaplayan kara bulutlar, öylece bir parça resim gibi süslerken alçalan göğü…Güneş paneli diyesim geliyor bu kara bulutlara… Sonra, gülüyorum kendi kendime, güneş kendini ısıtma halinde buralarda, ötesi ne mümkün!

Panjursuz ya da panjurları yıllarca açılmamış evler, insan sıcağına hasret soğuk akşamlar ve sabahlar bir uçtan bir uca, dünyanın her semtinde.

Kaç yıl oldu yaşıyorum bu kentte

Yaşı, tarihi bu kentin epeyce oyaladı beni. Gezdim durdum, adım adım börtü böceğiyle konuştum kendimce. En renkli yerlerinde dolaştım bu kentin; ‘günahkar çingeneleri’ ve nenemin onlara dair anlattığı ‘çocuk kaçırma’ hikayelerine gittim geldim. Aklımın en sığ yerlerinde bir ışık yandı, mekanlara benzedim mekanlar bazen bana… Hatta geldiğim topraklara benzettim toprağını buraların. Bazen, insanında aradım sokaklardaki insanımı hatta hayvanları… İnsanın bu hallerinin hikmeti ne ki, özlem diyorum özlem işte. Ya yazdırır dize dize ya da özletir delice.

Sokak kedilerini arar oldum. Uyuz uyuz gezen köpekleri vardı ülkemin, içim acırdı… Şimdi her yanı hüzün, herkesin içinde bir acı. Hüzünle yaşdaş ülkem. Ah benim ağlayan yanım, gülen yanım. Hasretim, insanım…

Yürüyorum yürüyorum kilometreler boyu, çıkmıyor hiçbir yol senin sokaklarına.

Derken; sorularla çapraz halde… Çıkmayacak biliyorum her gün yürüdüğüm bu yollar sana.

Ben ve yarenliğin, kolkola arşınlayacağız buraları.

Bekle, ben geleceğim sana eninde sonunda.

Memleketim.

Bekle!

Sultan Karataş

 ——

Administrator
Administrator
Editörden Yazı Atölyesi, Çağdaş Türk ve Dünya Edebiyatı’nı merkezine alan bir Websitesidir. Yazı Atölyesi’ni kurarken, okurlarımızı günümüzün nitelikli edebi eserleriyle tanıtmayı ve tanıştırmayı hedefledik. Yazarlarımız, Yazı Atölyesi’nde, edebiyat, sanat, tarih, resim, müzik vb. pek çok farklı alandan bizlere değer katacağını düşünüyoruz. Bu amaçla, sizlerden gelen, öykü, hikaye, şiir, makale, kitap değerlendirmeleri, tanıtımı ve film tanıtım yazıları, anı ve edebiyata ilişkin eleştiri yazılarla, eserlerinize yer veriyoruz. Böylelikle kitaplarınızla eserlerinizin yer aldığı Yazı Atölyesi’nde, dünya çağdaş edebiyatı ile sanatın pek çok farklı alanında değer katacağına inanıyoruz. Yazı Atölyesi kültür sanatın, hayatın pek çok alanını kapsayan nitelikli edebiyat içerikli haber sunar. Bu nedenle başka kaynaklardan alınan, toplanan, bir araya getirilen bilgileri ve içerikleri kaynak belirtilmeksizin yayına sunmaz. Türkçenin saygınlığını korumak amacıyla ayrıca Türk Dil Kurumu Sözlüğünde önerilen yazım kuralları doğrultusunda, yayınladığı yazılarda özellikle yazım ve imla kurallarına önem verilmektedir. Yazı Atölyesi, üyeleri ve kullanıcılarıyla birlikte interaktif bir ortamda haticepekoz@hotmail.com + yaziatolyesi2015@gmail.com mail üzerinden iletişim içinde olan, bu amaç doğrultusunda belirli yayın ilkesini benimsemiş, sosyal, bağımsız, edebiyat ağırlıklı bir dijital içerik platformudur. Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Email: yaziatolyesi2016@gmail.com haticepekoz@hotmail.com GSM: 0535 311 3782 -------*****-------
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.