Dolar 34,2601
Euro 37,4041
Altın 2.921,14
BİST 8.789,26
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 30 °C
Parçalı Bulutlu

Hunger // Bobby Sands | Nilüfer Bahçeci

11.05.2019
1.791
A+
A-
Hunger // Bobby Sands | Nilüfer Bahçeci

|Haftanın Filmi|

Sinema tarihinin en etkileyici, en muhteşem sahnelerinden biridir bu sahne.
2008 İngiltere-İrlanda ortak yapımı bir film olan #Açlık’ı (Hunger) izleyenlerin unutamadığı, izleyecek olanların da uzun süre etkisinden kurtulamayacakları Bobby Sands ve Rahip Dominic Moran arasında geçen tek mekanda çekilmiş ve 24 dakika süren diyalogtan oluşan sahne.

Rahip, rahiplik kuralları gereği Sands’i ölüm orucu fikrinden vazgeçirmek için konuşmaya başlıyor. Eğer ölse(ler) de bu ölümlerin iktidarın umurunda olmayacağını ve bu yüzden de çok bir şeyin değişmeyeceğini anlatarak Bobby Sands’i yolundan döndürmeye çalışıyor. Ama Sands’in inancı ve kararlılığı karşısında pes ediyor.

Bu sahne ile ilgili belirtilmeden geçilmemesi gereken bir başka detay da Bobby Sands’in rahibe anlattığı karaca hikâyesi. Çünkü bu hikâye IRA’nın tutumunun özünü, Bobby Sands’in neden Bobby Sands olduğunu ve belki de verilen mücadelenin gerçek nedenini bizlere anlatıyor.

Açlık, İrlanda Cumhuriyet Ordusu ya da dünyada bilinen adıyla IRA‘nın en ünlü militanı Bobby Sands ve arkadaşlarının, Kuzey İrlanda’da Belfast’ın birkaç kilometre dışında İngiltere’ye ait askeri üssün yanında kurulu olan ve “Majestelerinin Maze Hapishanesi” olarak da anılan Long Kesh Hapishanesi’nde maruz kaldıkları insanlık dışı muameleleri çok sert ve gerçekçi bir dille anlatıyor. Güzelliği, çirkinliği bir yana sırf bu yüzden bile “önemli” bir film bana kalırsa.

Filmi 2o14 Oscar Ödülleri’nde En İyi Film ödülünü alan 12 Yıllık Esaret’in yönetmeni Steve McQuenn yönetmiş. Bobby Sands rolünde izlediğimiz Michael Fassbender muhteşem performansı ile filmin üzerinizde bıraktığı etkiyi inanılmaz bir boyuta taşıyor.

Not: Bobby Sands, 5 Mayıs 1981 tarihinde ölüm orucunun 66. gününde 26 yaşında öldüğünde “dünyanın ilk ölüm orucu şehidi” olarak adını tarihe yazdırmıştır. Cenaze törenine yüz binlerce İrlandalı katılmış, yaptığı direniş ile dünya üzerindeki birçok devrimci örgüte fikir önderliği yapmış, ülkemizdeki ölüm orucu direnişlerine de örnek olmuştur.

Aynı tarihlerde (hatta hâlâ) aynı acıları yaşayan insanların olduğu bir ülkede yaşıyor oluşum mu; yoksa Bobby Sands gibi benim deinsanın özgürlüğü için işlediği hiçbir suçun, özgürlüğünü ondan alanların işlediği suçlardan daha büyük olamayacağına olan inancım mı yazdırdı bu film tanıtımını, bilmiyorum.

Aslına bakarsanız sadece film değil aynı zamanda çok acı bir gerçek olan bu hikâyeyi nasıl anlatacağım, onu da bilmiyorum. Sade bir izleyici gözüyle anlatmaya çalışacağım size elimden geldiğince, kalemim döndüğünce…

======

2008 İngiltere-İrlanda ortak yapımı bir film olanAçlık,İrlanda Cumhuriyet Ordusu ya da dünyada bilinen adıyla IRA‘nın en ünlü militanı Bobby Sands ve arkadaşlarının, Kuzey İrlanda’da Belfast’ın birkaç kilometre dışında İngiltere’ye ait askeri üssün yanında kurulu olan ve “Majestelerinin Maze Hapishanesi” olarak da anılan Long Kesh Hapishanesi’nde maruz kaldıkları insanlık dışı muameleleri çok sert ve gerçekçi bir dille anlatıyor. Güzelliği, çirkinliği bir yana sırf bu yüzden bile “önemli” bir film bana kalırsa.

Banyo lavabosuna doldurduğu suya batırdığı kanlı ellerini temizlemeye (ya da ellerinin üzerindeki yaraların acısını dindirmeye) çalışan ve bu esnada aynada donuk, duygusuz yüzüne bakan bir adam karşılıyor bizi filmin ilk sahnesinde.

Bu diyalogsuz ama bir o kadar da vurucu başlangıçtan sonra da çok uzun süre diyalogsuz sahnelerle devam ediyor film. Sahnelerin gerçekliği sizi izlerken içine çekiyor. İlerleyen sahneleri yüreğinizin kaldıramayacağını, ağlayacağınızı, yutkunacağınızı, kimi zaman başınızı çevirip bakamayacağınızı filmin en başında anlıyorsunuz. Ama öylesine dahil oluyorsunuz ki filme kapatmaya da eliniz varmıyor. Belki de kapatsanız bile birkaç gün sonra tekrar açıp kaldığınız yerden izlemeye devam edeceğinizi bildiğiniz için kapatamıyorsunuz.

Film genel olarak tecriti, tek tip elbise dayatmasını ve işkenceyi bedenlerini ölüme yatırarak yanıtlayan IRA militanlarının direnişini gözler önüne seriyor olsa da Maze Hapishanesi’nde görevli gardiyanların alt üst olmuş psikolojisini de çok gerçekçi bir şekilde aktarıyor.

Filme konu olan süreç Birleşik Krallığın Demir Leydi’si Margaret Thatcher’in başbakanlık dönemine denk geldiği için filmin arka planında (o dönemi biliyorsanız eğer) hemen tanıyacağınız bir kadın sesi duyuyorsunuz ara ara:

Gözden düşmüş amaçlarının başarısızlığıyla yüzleştiklerinde şiddet yanlıları ellerinde kalan son kartı oyuna sürmeyi tercih ettiler. Hapishanedeki açlık grevini ölüme dönüştürerek uyguladıkları şiddeti kendilerine yönelttiler. Gerilim yaratmak, acı ve nefret ateşini körüklemek için en temel insani duyguyu, merhameti kullanmaya çalışıyorlar.

Arka fonda duyduğumuz ve Thatcher’a ait bu ve benzeri söylemlerden İngiliz hükümeti ve devletinin açlık grevi ve ölüm orucuna karşı izlediği tutumu da öğrenmiş oluyoruz.

İzledikten günler sonra bile etkisinden kurtulamadığınız, aklınızdan çıkaramadığınız ve düşündükçe insanlığınızı sorguladığınız o kadar çok sahne var ki filmde.

Hapishanedeki temizlik görevlisi adamın koridoru temizlediği bir sahne var örneğin. Upuzun bir koridor düşünün eni 3 metre civarında. Sağında ve solunda mahkûmların kaldığı hücreler var. Mahkûmlar bir tasta biriktirdikleri idrarlarını, her gün aynı saatte hücrelerin kapılarının altından koridora boşaltıyorlar. Ve o temizlik görevlisi yaklaşık 30 metrelik koridoru kaplayan idrarı spatula ile koridorun başından sonuna kadar sıyırarak ilerliyor. Bu sahnede spatulanın yere değdiğinde çıkarttığı ses dışında hiçbir ses yok. Kamera yerinden oynamıyor. Görevli adam kameraya yaklaştıkça büyüyor, koridor kısalıyor. Bu sahne yaklaşık 6 dakika sürüyor ve siz sanki çok heyecanlı bir son olacakmışcasına büyük bir dikkatle izleyebiliyorsunuz gözünüzü ayırmadan.

Ve tabii ki filmi izleyenlerin unutamadığı, izleyecek olanların da uzun süre etkisinden kurtulamayacakları Bobby Sands ve Rahip Dominic Moran arasında geçen tek mekanda çekilmiş ve 24 dakika süren diyalogtan oluşan sahne. (Yazının sonundaki videodan izleyebilirsiniz.)

Rahip, rahiplik kuralları gereği Sands’i ölüm orucu fikrinden vazgeçirmek için konuşmaya başlıyor. Eğer ölse(ler) de bu ölümlerin iktidarın umurunda olmayacağını ve bu yüzden de çok bir şeyin değişmeyeceğini anlatarak Bobby Sands’i yolundan döndürmeye çalışıyor. Ama Sands’in inancı ve kararlılığı karşısında pes ediyor. Bu sahne ile ilgili belirtilmeden geçilmemesi gereken bir başka detay da Bobby Sands’in rahibe anlattığı karaca hikâyesi. Çünkü bu hikâye IRA’nın tutumunun özünü, Bobby Sands’in neden Bobby Sands olduğunu ve belki de verilen mücadelenin gerçek nedenini bizlere anlatıyor.

Bu sahneden sonra ise 25 dakika boyunca Sands’in ölüm orucuna başladığı andan ölümüne kadar geçen sürede yaşadıkları yine muhteşem bir çarpıcılık ve gerçekçilikle izleyiciye aktarılıyor. Yara içinde kalmış bedenini hareket dahi ettiremeyen Sands yatakta yarı bilinçsiz bir halde yatarken bir gardiyan belirli aralıklarla getirdiği yemeği ve dumanı tüten içeceği taşıdığı tepsiyi Sands’in başucundaki komodine bırakıyor. O yemeğin kokusunu burnunuzda, o sıcak içeceğin buğusunu yüzünüzde hissediyorsunuz.

Ve bu acı dolu 25 dakika sonunda film Bobby Sands’in ölüm orucunun 66. gününde hayatını kaybetmesiyle sona eriyor.

Filmin sonunda verilen notlardan; Sands’in ölüm orucuna yattığı günlerdeİngiltere Parlamentosu’na Fermanagh ve Güney Tyrone Bölgesi’nden milletvekili seçildiğini, 7 ay süren açlık grevi sonunda Sands de dahil toplam 10 IRA militanının hayatını kaybettiğini“Battaniye” ve “Yıkanmama” protestosu sırasında 16 gardiyanın milisler tarafından öldürüldüğünü ve en can alıcı, belki de en önemlisi bu gelişmeleri takip eden günlerde İngiliz Hükümeti’nin resmi bir politik statü tanımaksızın mahkûmların tüm taleplerini kabul ettiğini öğreniyoruz.

Bobby Sands, 5 Mayıs 1981 tarihinde ölüm orucunun 66. gününde26 yaşında öldüğünde dünyanın ilk ölüm orucu şehidi olarak adını tarihe yazdırmıştır. Cenaze törenine yüz binlerce İrlandalı katılmış, yaptığı direniş ile dünya üzerindeki birçok devrimci örgüte fikir önderliği yapmış, ülkemizdeki ölüm orucu direnişlerine de örnek olmuştur. (Türkiye’deki ölüm orucu direnişlerini ele alan bir kitap tanıtımı için tıklayın: Aç kalmak ve kendini feda etmek.)

Filmi 2014Oscar Ödülleri’nde En İyi Film ödülünü alan 12 Yıllık Esaret’in yönetmeni Steve McQuenn yönetmiş. Bobby Sands rolünde izlediğimiz Michael Fassbender muhteşem performansı ile filmin üzerinizde bıraktığı etkiyi inanılmaz bir boyuta taşıyor.

Açlık grevi, ölüm orucu, gözaltında ölümler, cezaevlerindeki işkenceler vb. birçok faşist uygulamaya uzak olmayan ülkemizdeki insanların mutlaka izlemesi gereken bir film Açlık.

Hem; Kısa vadede garanti ediyorum ki bizim küllerimizden yeni bir erkek ve kadın nesli doğacaktır. Hatta bizden daha azimli, daha kararlı… Bizim intikamımız çocuklarımızın atacağı kahkahalar olacaktır!

Diyen Bobby Sands’in, hem de Türkiye’de 1996 ve 2000 yıllarındaki ölüm oruçlarında hayatını kaybedenlerin ve bu sürece gelene kadar da mücadeleye devam etmiş tüm devrim şehitlerimizin anısı önünde saygıyla eğilerek…

Administrator
Editörden Yazı Atölyesi, Çağdaş Türk ve Dünya Edebiyatı’nı merkezine alan bir Websitesidir. Yazı Atölyesi’ni kurarken, okurlarımızı günümüzün nitelikli edebi eserleriyle tanıtmayı ve tanıştırmayı hedefledik. Yazarlarımız, Yazı Atölyesi’nde, edebiyat, sanat, tarih, resim, müzik vb. pek çok farklı alandan bizlere değer katacağını düşünüyoruz. Bu amaçla, sizlerden gelen, öykü, hikaye, şiir, makale, kitap değerlendirmeleri, tanıtımı ve film tanıtım yazıları, anı ve edebiyata ilişkin eleştiri yazılarla, eserlerinize yer veriyoruz. Böylelikle kitaplarınızla eserlerinizin yer aldığı Yazı Atölyesi’nde, dünya çağdaş edebiyatı ile sanatın pek çok farklı alanında değer katacağına inanıyoruz. Yazı Atölyesi kültür sanatın, hayatın pek çok alanını kapsayan nitelikli edebiyat içerikli haber sunar. Bu nedenle başka kaynaklardan alınan, toplanan, bir araya getirilen bilgileri ve içerikleri kaynak belirtilmeksizin yayına sunmaz. Türkçenin saygınlığını korumak amacıyla ayrıca Türk Dil Kurumu Sözlüğünde önerilen yazım kuralları doğrultusunda, yayınladığı yazılarda özellikle yazım ve imla kurallarına önem verilmektedir. Yazı Atölyesi, üyeleri ve kullanıcılarıyla birlikte interaktif bir ortamda haticepekoz@hotmail.com + yaziatolyesi2015@gmail.com mail üzerinden iletişim içinde olan, bu amaç doğrultusunda belirli yayın ilkesini benimsemiş, sosyal, bağımsız, edebiyat ağırlıklı bir dijital içerik platformudur. Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz.   http://yaziatolyesi.com/   Editör: Hatice Elveren Peköz   Email: yaziatolyesi2016@gmail.com haticepekoz@hotmail.com   GSM: 0535 311 3782 -------*****-------
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.