ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

Hiç Sayılmak (1) | İbrahim Uysal

30.09.2022
258
A+
A-
Hiç Sayılmak (1) | İbrahim Uysal

Bir şeyler yazmak, çizmek, söylemek sorun anlamlı ve karşılığı olan insanın içine oturuyor, içini acıtıyor ve anlıyorsunuz ki düşünen insan, üzülen insandır.

SBF’nin önceki dekanlarından, Efsane Dekan, ya da Mülkiyenin “Fikirşörü.”

İlk onu tanıdığımda, bir hocamın referansı ile gitmiştim yanına, beni çok iyi ağırlamış ve konuşmuştuk. Dönem dönem de, toplantılarda karşılaşırdık.

Öyle SBF’nin dekanı olmak, ülke yöneticilerin kaderinde olmak sıradan şeyler değildir. Yürürken, bastığınız yerlerden ses gelir.

İlk tanışmamızdan en az on beş yıl sonra, bir gün sekreterim sevgili Derya içeri girdi ve değerli hocamın geldiğini ve benimle görüşmek istediğini söyledi. O gelenin kim olduğunun farkında değildi ama ben masamdan fırlayıp odama alınca, o bile şaşkınlığını gizleyememişti.

İlk tanıdığım azametli hocam yorulmuş, yıllar yıpratmıştı. Bana ilk referans olduğunu bile unutmuştu. Olanları anlatınca birden yüzüne bir can geldi ve mutlu oldu.

İktidarda SHP, CHP ortaklı hükümet gitmiş, sağ partilerin kurduğu bir hükümet iktidarda idi.

Sanıyorum Mülkiyeliler Birliğinde otururken birileri söylemiş, “gidin o çocuğu görün, sizin sorununuzu çözer” diye. Kendileri de lütfedip gelmişlerdi ama biraz kırık dökük olarak.

Kendisi ile sohbetten sonra gerginliği gitmiş, mutlu olmuştu ama bir sorunu için geldiği halde, bana açılmıyordu. Hele o kadar öğrencisinin olduğu iktidarlar gelmiş, geçmiş sorununu çözememişken, böyle bir dönemde benim sorununu çözeceğimden pek umutlu değildi.

Kendisi için çok özel birisinin işe alınmasını istiyordu. Kişi de sıradan birisi değildi, hiç tereddütsüz, şu belgeler ile gelsin, şurada yarın işe başlasın deyince mutluluğunu ve şaşkınlığını anlatamam.

O kadar anlı şanlı tanıdıkları varken, çok sıradan birinin talimatı ile sorununun çözülmesi, hem Hocayı çok şaşırtmış hem de içine bir dert olmuştu. Bir şekilde tanıdığı ve tesadüfen önerilen birinin selamsız, sabahsız sorununu çözmesinden ise hem mutlu hem de mutsuz olmuştu.

Bürokraside tırnaklarınızla kazıyarak bir yere gelmek hiç de öyle kolay değildir.

İlk işe başladığım kurumda, Muhteşem Genel Müdür Şahap Ar (Paşa), “siz gençlerden projeler istiyorum” dediği zaman, Müdürüm Öksel Göçmen’in odasında idik. Ben de büyük yurtlara Yabancı Dil Laboratuarı ile Kütüphaneler açalım deyince, gözleri parlamıştı.

“Sen benim adıma bu projenin koordinatörüsün” demişti.

Ve ben de bürokraside, iş yapmanın değil, kıskançlığın, çapsızlığın ilk sıkıntıları orada yaşamıştım ama yanlış adama çatmışlar idi.

Daha sonra sevgili Müdürüm Doğan Yılmazkaya ile yürüttüğümüz projeler ve aşmak için yırtındığımız sorunlar.

Yönetim biraz da deneyim işlidir. Öyle kağıtta, kürekte yazdığı gibi olmaz; bilgi, deneyim ve ekip gerektirir. Laf ile peynir gemisi de yürümez. Çünkü muhataplarınız tek değildir. Bir işin yapılmasından, yarar umanlar da olur, zarar göreceğini düşünenler de!

İşin en garip tarafı ise sağ iktidarlar yılların iktidar ve yönetim deneyimleri ile insan kaynağı olarak çok şanslıdırlar.

Sol, sosyal demokratlar ise kalcı iktidar yaşamadıkları için yönetimleri hep emanet kadrolar ile idare etmeye kalkarlar.

Yönetim, ideoloji, bilimsel yaklaşım, proje ve inanmış kadrolar gerektirir. Yönetim ise bir savaştır. Öyle “mış“ gibisi olmaz.

Sol, sosyal demokratlar partiler, demokrat ve aydın insanların yerel yönetimlerde gösterdikleri duyarlılıklar ile yerel iktidarları (belediye yönetimlerini) alırlar.

Hükümetlerde ise, derleme toplama ekipler ile yönetim sürecini yürütmeye çalışırlar.

Oysa Anadolu’da derler ki, “El, elin eşeğini türkü söyleyerek arar”.

Bilirsiniz, Nasrettin Hoca eşeğini kaybetmiş eşeğini ararken de, şarkı, türkü bir şeyler mırıldanıyormuş. Onu gören köylüsü, “ya hoca, türkü söyleyerek, eşek mi aranır” der.

Hoca, “tek umudum şu dağın arkası kaldı, eğer orada da bulamazsam, sen bendeki feryadı dinle” der.

Değerli Hocam, Efsane Dekan buralarda hala değişen bir şey yok. Herkes, “adamını, bulamazsa da madamını arıyor.”

 

 

ibrahim uysal
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.